12 Aralık 2013 Perşembe

VE HAKLARINA TECAVÜZ EDİLDİĞİ ZAMAN, BİRLİK OLUP KARŞI KOYANLARDIR. (Şura Suresi, 39)

İdam cezası insan haklarına aykırıdır, kaldırılmalıdır

Geçtiğimiz gün Bangladeş’te ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış olan Cemaat-i İslami lideri Abdulkadir Molla, temyiz mahkemesine başvurmuş ve kararın iptalini beklerken Yargıtay tarafından idama mahkum edilmiştir. Sessiz sedasız uygulanmak üzere olan bu idam kararı, özellikle sosyal medyada ve kamuoyunda verdiğimiz tepkiler sonucunda tüm dünyaya deşifre olmuş, bu sebeple Bangladeş hükümeti kararı bir gün ertelemiş ve mahkemece tekrar görüşüleceğini söyleyerek zaman kazanmaya çalışmıştır. Bir gün sonraki mahkemede sadece usulen savunma dinlenmiş ve istişareye dahi ihtiyaç duyulmadan tekrar idam kararı verilmiştir. Devlet başkanı Sheikh Hasina, 1971 yılındaki bağımsızlık savaşı sırasında Pakistan ile işbirliği yaptığı iddiasıyla Bangladeş’te savaş suçlusu ilan edilmiş olan Cemaati İslami üyelerinin birer birer bu karşılığı alacaklarını twitter hesabından bildirmiş ve Bangladeş’in laik bir ülke olduğunu söylemiştir. Oysa idam vahşet dolu bir uygulamadır, laik devlet anlayışı ve demokrasi ile bir bağlantısı yoktur; yalnızca korku imparatorluğu işlevi gören devletlerde canlı kalmıştır.
İdam cezası, suçlunun pişman olmasını, davranışlarını düzeltmesini, geçmişten dersler almasını sağlayan bir ceza değildir. Bir insanın canı alındığında artık geçmiş hatalarından ders çıkarma, pişman olup düzelme ihtimali yoktur. Eğer amaç toplum güvenliği ise, bu kişiler müebbet hapis edilerek veya rehabilite edilerek de aynı hatta daha olumlu sonuç alınabilir.
İdam, din ve ahlaki değerlerden yoksun barbar toplumların geçmişte tek çözüm olarak bildikleri son derece çağ dışı bir cezalandırma şeklidir ve uygulayan toplumlara temelde hiç bir mutluluk getirmez. Tam tersine o toplumları, tüm sorunları öldürmekle halletmeye çalışan vahşi topluluklar haline getirir ki bunun ceremesini daima devletlerin kendisi çeker. Sheikh Hasina, ülkesinde idamlarla bir disiplin sağlanacağını zannediyor olabilir. Oysa idamlar toplum içinde öfkeyi daha kızıştıracak, hükümet yanlısı kişiler bile öldürerek bir yere varmayı hedefleyecek ve bu bela mutlaka hükümetin kendisine dönecektir. Şu an dünyada idamın resmi olduğu ülkelere şöyle bir bakıldığında bu durum daha açık anlaşılabilmektedir.
İdam; ceza hukuku veya toplum düzeni gibi yatıştırıcı kelimelerle yumuşatılamayacak kadar büyük bir vahşettir. Özellikle Müslüman ülkelerin bundan kesin olarak kaçınması gerekir. Çünkü İslam dini, öldürmeyi büyük bir suç saymış ve bir kişiyi öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi olacağını bildirmiş bir dindir. Kimileri bu açıklamalara Kuran’daki kısas ayetlerini bildirerek karşı çıkarlar. Oysa kısasta da Allah’ın beğendiği ve istediği affedici olmaktır:
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap vardır. (Bakara Suresi, 178)
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir.Gerçekten O, zalimleri sevmez. (Şura Suresi, 40)
Kuran ayetlerinde görüldüğü gibi asıl olan affetmek ve ıslah etmektir. İdam cezası affetmek gibi bir ibadeti ortadan kaldırdığı gibi yine ayette geçen bir insanın ıslah edilmesi aynı zamanda toplum içinde dirliğin kurulup sağlanması ihtimallerini de ortadan kaldırır. Müslüman toplumlarda bir suçluya yönelik olarak verilmesi gereken eğitim şu ayetteki gibi olmalıdır:
Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)
Demek ki İslam’a göre yapılması gereken önce affetmek ve ardından İslam’ın güzel ahlakını ona öğretmektir. Sırf intikam almak, oy kazanmak veya ömür boyu hapse mahkum insanların bakımını üstlenmemek gibi sebeplerle idam gibi bir vahşet sistemini kurmak ve bunu umarsızca uygulamak, Kuran’a göre büyük suçtur.
İşte bu nedenle Bangladeş de dahil olmak üzere bütün ülkelerde acilen idam cezasının kaldırılması gerekmektedir. Tüm idam cezalarının acilen hapis cezasına dönüştürülmesi elzemdir. İslam’a ve toplumsal düzene uygun olan budur. Bangladeş’te de Abdulkadir Molla hakkında verilmiş olan ve bugün içinde her an uygulanabilme ihtimali olan idam kararının acilen kaldırılması gerekmektedir. Aksi taktirde bu tip idam kararları sessiz sedasız verilmeye ve yine sessizce uygulanmaya devam edecektir. Özellikle Bangladeş gibi hukuk sisteminin ciddi hatalarla işlediği bir ülkede, böyle bir vahşetin devam etmesine izin verilmemelidir. Çok iyi bilinmektedir ki, Molla’nın idam edilmesi durumunda hem toplum içindeki huzursuzluk artacak ve bunu yeni idamlar takip edecektir. Bunun için acilen bütün kurumların bu konuda seslerini duyurması ve hem Bangladeş’te hem de bütün dünyada idam kararlarının durdurulması için çok sesli bir kampanya başlatılması gerekmektedir. Bu kampanyaya desteğinizi acilen bekliyoruz. 
ZOR ŞARTLARDA OLAN ÇOCUKLARIMIZ!!!
O çocukların durumu çok vahim. Anneler var, yaşlılar, kış hakikaten çok tehlikeli olur. O konuda çok acele edilmesi lazım. Bu Esad çok münasebetsiz adam. Ben böyle densiz adam görmedim. İnsan ölümü göze alır, şu rezilliği göze almaz. Deli misin be adam? Git, milli koalisyon kurulsun. Herkes gelsin, hükümete katılsın konu bitsin. Ne biçim adamsın sen? “İlla ben başta olacağım” diyor. Soğan başı gibi niye başta olman gerekiyor? Git, kimi seçiyorsa seçsinler. Mesela kaç gurup varsa, hepsi milletvekili göndersin, koalisyon hükümeti olsun, kendi kendilerini yönetsinler. Baş belası olmanın alemi ne? Çoluk çocuk var. Kendisi rahat, sıcak yerde duruyor, çoluk çocuk donuyor. Çocuklar soruyorlar canlarım benim, “Biz Esad’a ne yaptık?” diyorlar. Gördünüz mü onların filmini? Acayip tatlılar. Bir küçük ufaklık çok şeker, “Biz ne yaptık Esad’a?” diyor.
Nasıl bir insandır bu? Uluslararası bir heyet gidip, bunu alıp gelsin. Tabii, Amerikalı, İngiliz, Fransız, İran, İslam alemi, herkes her yerden hükümetler birer tam yetkili temsilci göndersin, çoluğuyla çocuğuyla bunu alıp bir yere götürsünler bunu. Milletin başını belaya sokacak bu adam. (Adnan Oktar)

İFFETİNİ KORUYAN MERYEM;

İffetini koruyan Meryem, “ona kendi ruhumuzdan üfledik” diyor Allah. Allah’ın ruhuna. Demek ki, herkeste böyle bir şey olmuyor. Allah istediği insana bunu yapıyor. Bak, “Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik.” İffetini koruması kadınların ona bir üstünlük, bir güzellik, akıl alameti olarak söylüyor. Yani erkeklerle helal olmayacak şekilde ilişkiye giren kadın iffetini kaybetmiş olur. Ama helaliyle ilişkiye girerse ibadet sevabı alır. “Biz ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.” (Enbiya Suresi, 91) Yani örnek, güzellik.

Şeytandan Allah’a sığınırım. “İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir.” Cemaatler, cemiyetler, mezhepler halinde değil diyor bak, “tek bir ümmet.” “Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının.” (Mü'minun Suresi, 52)

“Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar.” Mezheplere, cemaatlere, bölümlere ayrıldılar. Şu an olduğu gibi. İşte ahir zamanın fitnesini Allah Kuran’da nasıl detaylı anlatmış. Kuran’da ahir zaman alametleri bir açık anlatılır, bir de gizli anlatılır. Mesela bu gizli anlatılan ahir zaman alametleridir. Bak, “onlar işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar.” Halbuki Peygamber Efendimiz (s.a.v) zamanında böyle bir şey yoktu. İşlerini kendi aralarında parça parça dağıtmamışlardı. Bütündü, tek bir ümmet vardı. Mezhepler yoktu, cemaatler, tarikatlar yoktu. “Nerede Müslümanlar” dedi mi hepsi bir arada gösterilirdi, bir tane Müslüman grubu vardı, bir tane. Bir imamları vardı; Peygamberimiz (s.a.v), bir tek Müslüman grubu vardı. Ama bak, ahir zamana bakacak şekilde Allah diyor ki: “Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar..” Birini bir tarafa, birini bir tarafa, “(dinlerinde bölünmeler yaptılar);” Allah “hepsi bize döneceklerdir” diyor. (Enbiya Suresi, 93) (Adnan Oktar)


Genç kızları evliliğe zorlamak doğru değil.

Genç kız, çocuk on yedi yaşına geliyor, “git kendine koca bul” diyor. 
Sanki konserve alacak bakkaldan! Ne kadar ayıp, ne kadar büyük terbiyesizlik, ne büyük vicdansızlık. Sokakta çocuk armut mu topluyor, nereden bulsun, ne yapsın yani? Buluyorlar elin adamını, zangoç gibi bir tip “hadi yavrum bununla evlen.” “Niye ki?” diyor, “mühendismiş, arabası varmış” diyor, “al götür yavrum” diyor “nereye götürürsen.” Sen, kardeşim deli misin sen? Adama bir bak deli mi, akıllı mı neyin nesidir? Nasıl bir tiptir? Sonra da çocukları götürüp kafasına ya kurşun sıkıyor bu tipler, bilmem ne yapıyor “benden ayrılamazsın” diyor. Çocuk da diyor ki “ben istemiyorum” diyor “mümkünse” diyor, “o zaman gel de” diyor “barışalım bir yerde” diyor “güzel konuşalım” diyor, bir yere çağıyor, suratına kurşunu sıkıyor. Böyle manyaklarla çocukları muhatap ediyorlar ve mahvediyorlar. Kardeşim ne zorun var? Bir bak Allah’tan korkuyor mu, ahlakı nasıl, kişiliği nasıl, dengeli mi, tutarlı mı, makul bir insan mı, merhametli mi, vefalı mı? “Yok, fark etmez” diyor “maaşı varmış “ diyor “arabada” o “o zaman bitti”, evi var “bitti, aşık oldu gitti” diyor “konu bitmiştir” diyor. Müthiş bir zulüm, müthiş bir acımasızlık dünyanın her tarafında var kadınlara karşı. Canlarım benim acayip tatlılar, müthiş ızdırap çekiyorlar. Pakistan’da ayrı eziyorlar, İran’da ayrı eziyorlar, Mısır’da ayrı eziyorlar, ne çekiyorlar, Hindistan’da, dünyanın her yerinde eziyorlar. Deliye dönüyor çocuklar, sıkıntıdan birçoğu, ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Bırakın rahatça yaşasınlar. Dünyanın çiçeği onlar, dünyanın süsü, güzelliği, bırak huzur içinde yaşasın çocuklar. Sana ne? Biri bir akıl veriyor, biri bir, babası ayrı akıl veriyor yok şunu yapamazsın, bunu yapamazsın. Geçenlerde, çocuk evden kaçmış birisiyle evleneceğim diye, cahillik etmiş, boş bulunmuş yapmış olabilir. Sonra pişman olmuş “baba barışalım” demiş, babasına haber göndermiş barışalım diye “tamam hadi gel yavrum” diyor eve geliyor “şimdi çiftlik evine gidelim yavrum” diyor, “orada yalnız konuşacağız” diyor, çekiyor silahı suratına sıkıyor. Çok büyük kahpelik ve ahlaksızlık, çok büyük kalleşlik. Terbiyesiz herif. Çocuk hadi diyelim cahillik etti, en fazla cahillik etmiştir. Öldürmeye ne hakkın var senin? Allah’ın kulu o. Bir de öyle bir sahipleniyor ki, öldürme hakkını kendinde görüyor. “Benim malım” diyor “ister asarım, keserim, vururum, öldürürüm” Allah’ın kulu o ve sen de katilisin. Ben de ailelere şaşıyorum. Adam belinde silah “gel yavrum seni götüreyim çiftlik evine, seninle konuşacağım var” derse, anlamıyor musun ne yapacağını? Manyak olup olmadığını zaten biliyorsun. Dersin “silahla nereye götürüyorsun bu çocuğu?” dersin değil mi? Al elinden silahı, çağır, polis çağır, al elinden silahı. Ezim ezim ezdiriyorlar çocukları.

DEKOLTE KONUSU

Şimdi dekolte konusu, dünyanın en önemli konularından bir tanesidir, kadınların özgürlüğü. Yani rejimler ona göre yıkılıyor. Rejimler ona göre güçleniyor. Kadına karşı olan her rejim yıkılıyor, her düşünce yıkılır. Hepsi mağlup olur. Tarihe bakın hep böyledir. Kadını seven, kadını kollayan muzaffer olmuştur. Kadın çünkü dünyanın en önemli süsüdür, en güzel kalitesidir dünyanın. Yani Kurani değerleri tenzih ediyorum, mevcut, maddi, insani, bedeni olarak kadının üstüne bir süs, güzellik yoktur. Kadın baskı altında olduğunda, biz de mutlu olmayız, neşeli olmayız. İnsan mesela bir tane bile çocuğu hapiste olduğunda huzurlu olmuyor, rahat etmiyor. Kadınların üstündeki baskı kalktığında biz neşeli, sevinçli oluyoruz, rahat oluyoruz. Biz hayatı güzelleştireceğiz. Binalar güzel olacak, insanlar güzel olacak, hayvanlar, bitkiler güzel olacak. Her yer, her şey güzel olacak. (Adnan Oktar)

CENNETİN GÜZELLİĞİ

Cennette insan inşaAllah bütün kusurlarından, eksikliklerinden ve acizliklerinden arındırılmış olarak ve nefsinin her isteyeceği şeye anında sahip olacak biçimde yaratılacaktır. Dünyada kazandığı ruh gücünün ahirette daha da artması ile bu kişilerin cennetteki nimetlerden alacakları zevk de Allah’ın izniyle çok yüksek boyutta olacaktır:

“Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır.” (Al-i İmran Suresi, 133)




MUTSUZLUĞUN TEK SEBEBİ ALLAH'TAN UZAK OLMAKTIR

İnsanların istedikleri her şeyi elde edip de mutluluğa ulaşamamalarının nedeni çok basittir. Bu sorunun cevabında Allah’ın çok büyük bir sırrı gizlidir. Allah Kuran-ı Kerim’de mutlu olabilmenin sadece samimi bir iman ile, Allah’a derin bir bağlılık, güçlü bir Allah korkusu ve Allah sevgisi ile mümkün olduğunu bildirir. İnsan kendisini, tüm kainatı, geçmiş ve gelecekte var olan her şeyi yaratan Yüce Allah’a yakın olduğunda, Allah’a içten ve samimi bir imanla bağlandığında, Allah o kişiye mutluluğun yolunu açar. Kendisine samimiyetle yönelene Yüce Rabbimiz Allah güzellikle, nimetle, huzur ve mutlulukla karşılık verir.

Allah’ı Sürekli Anmak Mümini Doğru Yola Yöneltip İletir

“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d Suresi, 28) ayetinde haber verildiği gibi Allah’ı zikretmek müminin kalbine ve ruhuna ferahlık veren, Allah’ın razı olduğu güzel ahlaka kavuşmasını sağlayacak olan anahtardır:

Allah’ı zikretmek mümini ahlaken çok güzelleştirir.

İçinde kötü düşünceye yer kalmaz.

‘İnsanların üzerindeki unutkanlık ve gafleti yok eder.

Müminin bilincini, imani şevkini ve iradesini canlı tutar.

Müminin sürekli olarak Allah’a yönelip dönmesini sağlar.

Allah’ın huzurunda olmak ve O’nu en güzel isimlerle yüceltmek, Allah’la güçlü bir manevi bağlantı sağlar.

Sadece Allah’ın anılması, O’nun yüceltilmesini ve bütün eksikliklerden münezzeh tutularak O’nun birlenmesini sağlar.

Allah’ın yarattığı nimetler için O’na şükredilmesine ve Allah’ın rızasının kazanılmasına vesile olur.

Tevbe ederek insanın aczi için Allah’tan bağışlanma dilemesine vesile olur.

Huşu içinde Allah’ı zikreden birinin imanda derinliği, samimiyeti, ihlası ve Rabbimiz’e olan yakınlığı artar.

Bu ahlaktaki bir insanın ise Kuran ahlakına uygun olmayan bir tavır göstermesi Allah’ın izniyle mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder