23 Aralık 2013 Pazartesi

ÖZGÜRLÜKLER ARTARKEN KORUMANIN DA ARTMASI GEREKİR.

Özgürlükler artarken korumanın da artması gerekir.


ADNAN OKTAR: Özgürlükte bir sorun varsa, özgürlükler gelişsin. Özgürlükler, doğru yani yeteri kadar özgürlük yok. Daha fazla özgürlük olsun. Ama insanlar da daha fazla korunsun, daha fazla
 güvenlik olsun. Benim canım buraya geliyor, çocuk korkuyor, çekiniyor İstanbul’a geldiğinde. Niye öyle olsun? Alırken zırhlı arabayla aldık. Ne gerek var yani? Göğsünü gere gere çıksın, rahat olsun. Yani herkes böyle olsun. Şakır şakır orada adam vuruyorlar, orada bilmem ne oluyor. Sevgi eksikliğinden, insan sevgisi. Mesela benim canım kuzu gibi, çok tatlı. İnsan buna nasıl bir acı vermeye kalkabilir? Buna niye kötülük yapılsın? Neşeli olsun genç kız, hoplasın zıplasın şarkı söylesin, Allah’ı ansın, özgürce gezsin. Dünyanın güzelliği onlar. O korktuğunda, biz de rahatsız oluruz, herkes rahatsız olur. Mesela bir kadın, ben sokakta kadınlara bakıyorum, hiçbiri kimsenin yüzüne bakamıyor. Yazık çocuklara, böyle tutuyor bir hırkası falan varsa, şöyle bağlıyor, topluyor; büyük bir dikkatle gözü yerde öyle gidiyor. Böyle şey olur mu? Etrafa istediği gibi bakması lazım. Manzaraya bakar, insanlara bakar, mesela kadınlar arkadaşlarını görür selam verir, yaşlı amcalara selam verebilir, annelere selam verir. Hiçbir şekilde göz temasına geçmiyorlar, hiçbir şekilde, büyük bir özenle. Neşeleri kaçıyor, ondan sonra sağlıkları da bozuluyor, bakımlı olmaya da ihtiyaç duymuyorlar birçoğu. Böyle olmaz. Onlara sevgi sunacaksın ki, onlar da sevgiyi sunacak gücü bulsunlar. Mesela bakımlı olsunlar, zinde olsunlar, güzel olsunlar, etrafa neşe saçsınlar. Allah kuşları zımba gibi yaratıyor, maşaAllah. Kıyafetler mükemmel kuşların, rengarenk. Temizlik mükemmel, şamata mükemmel, özgürlük şahane. Adamlar kafasına ne esiyorsa yapıyor. Kediler de özgür, köpekler de özgür. Caddenin ortasına bir yayılıyorlar biz geçerken, biz duruyoruz, bekliyoruz. Adam “istersen gel” diyor. Hayır gecenin ilerleyen saatlerinde iyice coşuyorlar. Anlayamadığım bir nedenle, dağıtıyor yani. Caddedekiler de böyle çok sakin bakıyor. Bir kısmı teker ısırmaya meraklı. Acaba yumuşak mı falan nasıl bir şey ona bakmaya çalışıyor.


Eğer Allah her şeyi biliyorsa, nasıl hür irademiz 
olabilir?

ADNAN OKTAR: “Eğer Allah her şeyi biliyorsa, nasıl hür irademiz olabilir? Yapacağımız her şeyi bilirse sonunda cennete ya da cehenneme gideceğimizi bilmiyor mudur? Eğer biliyorsa hür olamayız. Eğer bilmiyorsa, yaratılış ile çelişmez mi? Teşekkür ederim.” Yani tek bir an var, tek bir an olunca böyle oluyor zaten. Zaman inanç, zaman diye bir şey yok ki. Sen zamanın içinde olduğun için tabii sana çok çok acayip geliyordur. Çünkü zaman inanç olarak beyninde var, kurtulamazsın ondan. Zaman seni sürüklüyor beyninde. Dışarıda zaman yok, an var tek bir an var. An ne kadar bir zaman biliyor musun? Sonsuz kısa zamana an deniliyor. Sonsuz kısa. O sonsuz kısa zaman içerisinde sonsuz uzun zamanı Allah yaratmış. Sen de diyorsun şimdi bana kaderi anlat. Kader işte bu, kafanda inanç. Daha önce defalarca anlattım. Bak ben size şimdi bir ses, hatırlamaya çalış, hatırladın. Şimdi ikisini kıyasla, nerede kıyaslıyorsun? Beyninde. Al sana zaman. Kıyas dert ediyorsun beyninde. Dışarıda zaman yok, an var. An içinde her şey olup bitince ne anlıyorsan anla artık. Hepsini yaptın o anın içerisinde. Sonsuz kısa zaman içerisinde hepsini yaptın bitirdin. Kim yaptırıp bitirdi? Allah yaptırıp bitirtti sana. Kavrayabiliyor musun? Kavrayamıyorsun. Niye kavrayamıyorsun? Beynini bir tart bakalım, bir düşün hacmine bir bak. Bir de Allah’ın aklına bak. Allah’ın aklının yanında biz hiçiz. Allah’ın aklının yanında bir tecelliyiz biz. Ama benim bu anlattığım bilimsel. Einstein söylüyor; “zaman diye bir şey yok, zaman algı biçimidir” diyor. “Mekân diye de bir şey yok diyor o da algı biçimi” diyor. Mesela biz diyoruz ki, “uzay ne kadar büyük?” diyoruz. Başka bir canlı bütün uzayı bak şu teşbihin tanesi var ya bütün uzay elinin içine alıp bütün uzayı bu nedir böyle gittikçe gelişiyor der böyle yavaş yavaş gelişiyor. Bütün uzay onun için o kadardır. Senin için ama çok büyüktür. Bir başkası için mikroskopta görünecek kadar küçüktür, bütün uzay. Bir başkası için elektron mikroskopta görünecek kadar küçüktür. Bir başkası için de elektron mikroskopta göremeyeceği kadar daha küçüktür. Nasıl bu acayip Allah’ın yaratışı acayip. Allah’ın yaratışı böyle. Hep acayip, hep acayip, hep acayip.


(Bediüzzaman - Mektubat; 370- 371)



Bediüzzaman diyor ki, şimdi dikkatimi çekti; ''Nev'-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki'' Araştırmacı değildir, diyor. “hakikate nüfuz etsin ve hakikati hakikat tanıyıp kabul etsin.'' Yüzde seksen ne demek? Tamamı demek neredeyse. Yüzde yirmilik kısmı ancak ehli tahkiktir diyor.

''Belki surete'' Dış görünüme, ''hüsn-ü zanna binaen'' güzel zanna binaen ''makbul ve mutemed insanlardan'' makbul ve itimat edilen insanlardan ''işittikleri mesaili takliden kabul ederler.'' Yani misal gibi onları taklit ederler, onlardan alırlar.

''Hatta kuvvetli bir hakikati, zayıf bir adamın elinde zayıf görür'' Mesela önemli bir şey, biz Peygamberimiz (sav)'in hadislerini anlatıyoruz. Ama dünya çapında etkili bir yayın organında bu tanıtılmış olsa bizim anlattığımız hadisler, yer yerinden oynar. ''Hatta kuvvetli bir hakikati'' Mesela Peygamberimiz (sav)'in büyük bir mucizesi, ''zayıf bir adamın elinde zayıf görür'. “Önemi yok'' diyor. Peygamber (sav)'in hadisini belirtiyoruz, ''aynen tahakkuk etti'' diyoruz. Zayıf görüyor. ''ve kıymetsiz bir meseleyi, kıymettar bir adamın elinde görse'' Önemsiz bir mesele. Mesela hiç kaale alınmayacak bir meseleyi, ''kıymettar bir adamın'' önemli bir adamın yahut önemli bir basın organı, önemli bir haber ajansı elinde görse ''kıymettar telakki eder.'' Önemli telakki eder. Yani kıymettar telakki eder. İnsandan kastı; önemli haber kaynağı. Haber verildiğinde yeri yerinden oynatan yer.

''İşte ona binaen, benim gibi zayıf ve kıymetsiz bir biçarenin elindeki hakaik-i imaniye'' İman hakikatleri ''ve Kuran'iyenin'' Kuran'ın mucizelerinin ''kıymetini, ekser nâsın/insanların nokta-i nazarında düşürmemek için'' halkın genel nazarında düşürmemek için. ''bilmecburiye ilan ediyorum ki:'' Mecburiyetle açıklıyorum, ilan ediyorum ki, ''İhtiyarımız ve haberimiz olmadan'' iradesiz olarak ''birisi bizi istihdam ediyor'' Yani Cenab-ı Allah bizi istihdam ediyor, diyor. ''biz bilmeyerek, bizi mühim işlerde çalıştırıyor.'' Haberim bile yok, mühim işlerde Cenab-ı Allah beni çalıştırıyor, diyor.

''Delilimiz de şudur ki: Şuurumuz ve ihtiyarımızdan hariç bir kısım inayata'' Cenab-ı Allah'ın yardımı ''ve teshilâta'' her türlü Cenab-ı Allah'ın faydasına, yardımına ''mazhar oluyoruz. Öyle ise, o inayetleri bağırarak ilan etmeye mecburuz." Cenab-ı Allah'ın o nimetlerini herkese açıklamaya mecburuz. SAYIN ADNAN OKTAR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder