7 Aralık 2013 Cumartesi

SN. ADNAN OKTAR'DAN HİKMETLİ AÇIKLAMALAR "KISA KISA"

MADDENİN ARDINDAKİ SIRRI ANLAYAN İNANANLARIN KAZANCI:
BU SIRRIN KAVRANMASIYLA BİRLİKTE, DÜNYA İNANAN İNSAN İÇİN CENNETE BENZEMEYE BAŞLAR. İNSANI SIKAN HER TÜRLÜ MADDİ ENDİŞE, KURUNTU VE KORKU KAYBOLUR. İNSAN TÜM EVRENİN TEK HAKİMİ OLDUĞUNU, O'NUN TÜM MADDESEL DÜNYAYI DİLEDİĞİ GİBİ YARATTIĞINI VE YAPMASI GEREKEN TEK ŞEYİN O'NA YÖNELMEK OLDUĞUNU KAVRAR. ARTIK O "HER TÜRLÜ BAĞIMLILIKTAN ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞTURULMUŞ OLARAK" (ALİ İMRAN / 35) ALLAH'A TESLİM OLMUŞTUR.
BU SIRRI KAVRAMAK DÜNYANIN EN BÜYÜK KAZANCIDIR.




Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi / 61)

Hadîd, 22. Ayet: Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. Hadîd, 23. Ayet: Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.

"Ben" dediğin ruhunu daima kesintisiz Kuran'la besle güçlendir ki, karşına (görüntüne) yaratılan her olaya-duruma Kuran'la karşılık veresin. Ruhun tek rehberi Kuran, uygulayıcısı ve müminin sevgi öğretmeni de peygamberler ve elçilerdir.

TAM BİR TESLİMİYETLE ALLAH'A TESLİM OLMAK

Allah'a teslim olan bir mümin, Allah'ın eşsiz koruması, rahmeti ve desteğini kazanır. Böyle bir insan, dünyada maddi manevi başka hiçbir şey ile elde edilemeyecek bir güç elde etmiş olur. Allah'ın rızasına uygun olan ahlaka uymanın müthiş bir pozitif etkisi vardır. İşte mümin bu pozitif gücün etkisi altına girer. Üzerindeki imani coşku, neşe, mutluluk ve mutmainlik, fiziksel olarak da manevi olarak da, her an her konuda olabilecek en güzel, en aktif ve en fazla çabayı gösterebilmesini sağlar.
Böyle bir kişi çevresindeki her insanın sevdiği, saygı duyduğu; yanında olmayı, sohbetine katılmayı, dostluk etmeyi isteyeceği; güvenilir, dengeli, olgun, sevgi dolu, canlı, neşeli, akıllı, uyumlu, munis bir insan haline gelir. Böylece dünya şartlarında olabilecek en üst seviyede sevgiyi yaşayabilecek; derin sevmeyi, derin sevilmeyi tadabilecek bir ahlaka ulaşır.


ALLAH’I ÖVÜNCE AKIL BERRAKLAŞIR, ÖBÜR TÜRLÜ İNSANIN BEYNİ UYUŞUR
Bak diyor ki; “Zekeriyya’da hani Rabbine çağrıda bulunmuştu. Rabbim beni yalnız başıma bırakma” Ona çözümü nasıl arıyor? Allah’la arıyor. Yalnız bak, “Yalnız başıma bırakma”, bu bir akıl alametidir. “Sen mirasçıların en hayırlısısın” övüyor Allah’ı da. Şimdi övünce Allah’ı, iltica edince akıl berraklaşır. Öbür türlü insanın beyni uyuşur. Anormal bir hale gelir. Allah övüldüğünde beynin üstündeki baskı kalkar. Allah’a dua edildiğinde insanın beynindeki baskı kalkar. Öbür türlü beyin kapanır. Beynin kapıları kapanır. Akıl gider. Divane olur insan. Hastalanır. Başını yeni bir hastalık getirecek belaya sokar. Gider onu oraya buraya anlatıp onun derdiyle kendini kahreder. Milleti üzmeye kalkar. Bambaşka bir belanın içine girer.


'Düz akıllı insan' değil, 'aklını iyi kullanan insan' olmak önemlidir...

İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Mü'minun Suresi / 61)

AKLIN ALAMETİ HAYIRLARDA YARIŞMAKTIR

“Onun duasına icabet ettik” hep duaya icabet var. Görüyor musun? Allah’tan. “Kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık.” Allah diyor ki yani “İstersem sağlığınızı da değiştiririm, gençleştiririm sizi, güzelleştiririm.”“Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı,” aklın alameti hayırlarda yarışmak. Ne yapıyoruz mesela? Kitap yazdık bir tane, “Ben iki tane kitap yazacağım” diyor, öbürü diyor ki “Ben üç tane yazacağım”, öbürü, “Dört tane yazacağım” diyor. Hayırlarda yarışıyor. Bu aklı açar. Hayırlarda yarışmanın, hayır rekabeti yönündeki rekabet aklı açar. Bereket getirir, nur getirir, güzellik getirir. “…umarak ve korkarak bize dua ederlerdi.” Bak umuyor. Ümitsiz değil. Bir de korkarak. Allah’tan korkacak. Allah’tan korkmadan olmaz.

KURAN AYNI ZAMANDA AKILLI OLMANIN KİTABIDIR 

Kuran'da birçok konu tekrar tekrar anlatılır. Çünkü zaten Kuran'da bir sadelik hakimdir. Karmakarışık bir sistemi anlatmıyor, çok sadedir Kuran. Yarıdan çoğu tekrardır Kuran'ın, yarıdan çoğu neredeyse. O, iyi kavranması içindir. Dolayısıyla aklın derli toplu, sade kurallarını bize anlatır Allah. Onu uyguladığımızda bayağı akıllı oluruz, tutarlı oluruz. Öbür türlü sokakta gördüğünüz, bazı yerlerde gördüğünüz tipler oluşuyor. Ağlayan, üzülen, kızan, bağıran çağıran, kuşkulanan, vefasızlık eden, sadakatsizlik eden, kimseye güvenemeyen, içinde yoğun kuşkularla kendini helak eden, topluma zarar veren insanlar oluşuyor, çoğunlukla. Onun için Kuran okuyan insanlar bilecekler ki her okudukları ayette aklın derinliğini biraz daha anlamış olurlar. Bu Tevrat’ta da vardır onun için Museviler Tevrat’ı geceli gündüzlü okurlar. Dolayısıyla, hem ahlakı hem kişiliği gelişir.

Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi / 29)

MERHAMETİ VE ŞEFKATİ İNSANLARA ÖĞRETEN ALLAH’TIR

Yanarak da ölüyor çocuk. Açlıktan ölmenin niye o kadar üzerinde duruyorsun? Veyahut çığ oluyor yahut deprem oluyor, enkaz altında kalıp ölüyor. Ama kimi insan Allah'ın nasıl bir sistem yarattığını bilmiyor. Beyninin içindeki bir ekranla görüştüğünden de habersiz. Beyninin içindeki bilgi akışıyla muhatap olduğundan da habersiz. Dokunma hissinin, görme hissisin, duyma hissinin, düşünme hissinin, her türlü hissin ona sürekli bir kanaldan özel olarak akıtıldığının farkında değil. O bakıyor, elli metrede bir şey var. “Uzakta bir çocuk var” diyor. Oradaki ledüni bilgiyi bilsen hemen konuyu anlayacaksın. Allah yüz kişi gösterir sana, onların içinde ellisi insandır. Ama ellisi de görüntüdür, bilemezsin. Kimin ne olduğunu bilemezsin. İnsan zannedersin başka bir şey çıkar. Başka bir şey zannedersin insan çıkar. Mesela eşya zannediyor, halbuki insan olmuş oluyor o. İnsan zannediyor, halbuki insan değil.

Mesela rüyanda senin, bir çocuk ölüyor. Ve onu kurtarmak için nasıl canhıraş koşuyorsun. Yangının içine dalıyor insan değil mi çocuğu kurtarmak için? Ama yangının içinden çocuğu çıkarıyor, kendi de yanıp bayağı hastanelik oluyor. Çocuk da ölüyor. Rüyasında diyor ki; ''Vah vah çocuğa. Öldü çocuk, ben de yaralandım'' diyor. Sonra da bir uyanıyor; ne ambulans var, ne yangın var, ne çocuk var.

Allah ne yapacağını bilir. Allah'a merhamet öğretmeye kalkmayın. Merhameti size öğreten Allah. Şefkati öğreten Allah. Allah'a şefkat öğretiyorlar. Allah sana şefkati, merhameti öğretmese zaten bilmeyeceksin. Sana öğretiyor, Allah'ın sana gösterdiği görüntüyle Allah hakkında yorum yapıyorsun. Milim milim, an an sana gösteriyor Allah.

De ki: "Onun ilmi yalnızca Allah'ın Katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler." (Araf Suresi / 187)
CENAB-I ALLAH LEDÜN İLMİNİN SULTANI'DIR

Allah'ın amacı, iyi insanların cennette kendisini sevip Allah'ın onları sevmesiyle, onların da kendi kendilerini sevmesiyle mutlu yaşatmak. Tek amacı bu. Bunun için Cenab-ı Allah'ın bir uygulaması bu. Bir kısım insanlar bunu zor anlayabilirler. Cehenneme ihtiyaç vardır eğitimde. Kafire ihtiyaç vardır, imansızlara ihtiyaç vardır, zalimlere ihtiyaç vardır. İyi insanlar bu siyah kömürün üzerinde elmas gibi dizildiğinde dikkat çeker. Cenab-ı Allah'ın amacı bu. Yoksa tabii ki kötüyü yaratmaz. Cehennemi de yaratmaz. Herkesi cennete doldurur. Ama cennet anlamsız olur o zaman, güzellik anlamsız olur. Yani bu mecburi bir yöntem, mecburen böyle olması lazım. 

ÇOCUK İMTİHAN OLMAZ DİYE BİR KONU YOK, ÇOCUK DA İMTİHAN OLUR

Hz. İsmail (a.s.)’ın olayında olduğu gibi, Hz. Yusuf (a.s.)’ın olayında olduğu gibi. Kuyuya konduğunda çocuktu o. Çocuk imtihan olmaz diye bir konu yok. Çocuk da imtihan olur. Onu da Allah zorluklarla dener, kolaylıklarla dener ki büyüdüğünde onu hatırlar. Büyüdüğünde onu hatırlaması zaten imtihanın bir şartıdır. Eğer çocukluğunda hiçbir zorlukla karşılaşmadıysa, hiçbir çocuk zorlukla karşılaşmıyorsa zaten imtihan kalkar. O zaman mucize meydana gelir. Düşünün, hiçbir çocuk hiçbir şekilde çocukluğunda zorlukla karşılaşmıyor. Ama belli bir yaştan sonra zorlukla karşılaşıyor. Bu aklın ihtiyarını alır. Aklın ihtiyarını almaması için, doğal bir görünüm olması için bu gerekir. Ama bazen çocuklarda Cenab-ı Allah imtihan için onları ıslah edecek, onları doğru yola iletecek neticeler meydana getirebilir. Onda bir hayır hikmet vardır. Yani çocuk hiç eğitilmezse, hiç imtihan olmazsa o demin söylediğim olay meydana gelir. Ama çocuklar genellikle korunup kollanırlar. Dikkat edin, mesela bir şey olur. Çocuklar hep kurtulan onlar olur. Bir şey olur hep çocuklar kurtulur. Ama hepsinde kurtulursa imtihan sırrına muhalif olur.

KİM ALLAH'IN ZİKRİNDEN YÜZ ÇEVİRİRSE, DUA, TEVBE, SABIR VE ŞÜKÜR ETMEZSE

O'NU ANMAZ, KULLUK ETMEZ, MAKAMINDAN SAYGI İLE KORKUP SAKINMAZSA

İŞTE ONA DÜNYADA SIKINTILI BİR GEÇİM/HAYAT VAR. KIYAMETTE İSE KÖR OLARAK HAŞREDİLECEKLER. KALPLER YA
LNIZ ALLAH'IN ZİKRİ İLE TATMİN OLUR

Şeytandan Allah'a Sığınırım; "Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder