25 Aralık 2013 Çarşamba

SAYIN ADNAN OKTAR'IN HİKMETLİ AÇIKLAMALARINDAN BİR BÖLÜM



Vesveseler insanları boğar, Allah’a sığınıp, düşünmemek en güzelidir.

ADNAN OKTAR: Nas Suresi’nde Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım; Sinsice kalplere vesvese verenden Allah’a sığınmamızı istiyor Cenab-ı Allah. Her yerde vesvese vardır, gazetelerde vardır, radyolarda vardır, televizyonlarda vardır. Vesvesecilerden Allah’a sığınacağız, çok dikkat edeceğiz, vesveseyle de uğraşmayacağız, vesveseler insanları helak ediyor, vesvese insanları boğar, bu büyük bir bela olduğu için, Kuran’da Allah ona dikkat çekmiş, vesveseden Allah’a sığınıp, muhatap olmamak en güzelidir, düşünmemek, kaile almamak, vesveseyi adam yerine koymamak. Arkadaş diyeceksin ben senle ilgilenmiyorum, 10 yıl sonra gel o zaman icabına bakarız dersin. İlgilenmezseniz kaçar gider. Önem verirsen üstüne üstüne gelir.


Müslüman'ın tevekkülünü hiçbir şey etkileyemez.

Tevekkülden uzak bir insanın kuruntuları, kuşkuları, endişeleri, korkuları bitmez. Herşey böyle bir insan için tehlike niteliğindedir. Her yerden, her insandan kendisine zarar gelebileceğine inanır.coraptabebek Şüpheci, huzursuz yani sağlıksız bir karakterle yaşar. Allah’a güvenmenin rahatlığından uzak kaldığı için kendi sıkıntılarıyla kavrulur. İmanlı insan ise her ne olursa olsun Allah’a güvenip dayandığı, O’nu dost bildiği için tevekkülün konforu altında son derece kalender, neşeli ve sağlıklı bir ruh haliyle yaşar. Böyle bir insanı sarsabilecek, üzebilecek, yıpratabilecek hiç bir şey yoktur. Çünkü herşeyi Rabbimiz'in yarattığını bilir. Rabbimiz'in sonsuz gücüne dayanıp güvenmiştir. Bu sonsuz gücün desteğiyle hareket etmenin huzuru içerisinde yaşar. Allah dilemedikçe hiç kimsenin en ufak bir şey yapamayacağının bilinci hayatının temeli olur.

Cahiliye ahlakını yaşayan veya imanı zayıf olan kimselerde ise “bam teli” diye bir inanış vardır. Bu yanlış düşünceye göre kişinin tahammülünün sınırları vardır ve hassasiyet gösterdiği konularda üzerine gidildiğinde veyahut kendisine göre olmasını istemediği bir durumla karşılaştığında şiddetli bir reaksiyon göstermesi normaldir. Aslında anormallik olan dengesizce davranışlar, bu terimin ardına saklanılarak tevil edilmeye çalışılır.

Oysa hoş olmayan ve pek çok örnekle sıralanabilecek dengesiz davranışların altında yatan ortak sebep tevekkülsüzlüktür. Yani Allah’ın her anı kaderde bir hayırla yaratmış olduğunu unutarak kişinin kendini olumsuz bir ruh haline terketmesidir.

Eğer bir insan tam anlamıyla Allah’a tevekkül etmiyorsa, o insanın mutlaka zayıflık göstereceği, üzüleceği, endişe duyacağı konular olacaktır. Bu da kişinin imanındaki zaafiyeti, eksikliği gösterir. Derin bir imana sahip, Allah'a gönülden teslim olan salih bir mümin için ise üzülme, endişe duyma, zayıflık gösterme gibi bir şey asla yoktur.

Allah insanı dünya hayatında çok farklı konuyla deneyebilir. Örneğin insan ölümle, hastalıkla, malını mülkünü yitirip zorluk içinde kalmakla, sevdiği insanları yitirmekle, onların başına istenmeyen bazı şeylerin gelmesiyle ve bunun gibi pek çok konu ile denenebilir. Eğer böyle bir durumla karşı karşıya kalınmışsa bunda mutlaka hayır olduğunu bilmek, Allah’a tevekkül ederek metanetle olayları karşılamak gerekir. Mutlaka karşılaşılan durumu peygamber ahlakı gibi bir ahlakla değerlendirmek, Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olmak gerekir. Allah, “Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et.” (Şuara Suresi, 217) diye buyurmaktadır.

Eğer bir insan dünyadaki geçici menfaatleri değil, ahiretteki kalıcı sonsuz güzellikleri istiyorsa, dünyada endişe duyabileceği hiç bir konu kalmaz. Çünkü eğer insan kaygı, üzüntü gibi birşeyleri yitirme korkusuna bağlı duygular hissediyorsa, bunlar dünyadaki menfaatleri yitirmeye dayalı korkulardan kaynaklanıyordur. Ancak dünyadaki kısa imtihanını Allah’a tam bir tevekkül göstererek, O’nun rızasını kazanarak sonsuz güzelliğe, sonsuz rahatlığa kavuşmak istiyorsa, asıl yurt olarak dünyayı değil ahireti seçtiyse, konulara olumlu tepkiler vermesi, kalben çok müsterih olması son derece kolay olur.

Allah'ın Kuran'da ahlaklarını örnek verdiği Müslümanlar da a her ne olursa olsun tam tevekkül içerisinde olan mübarek insanlardır. Öyle ki Allah yolunda eziyete uğramış, işkence görmüş, sözlü saldırılara maruz kalmış, canlarıyla ve mallarıyla imtihan edilmişler ama son derece şevkle, azimle Allah yolunda yaşamaya devam etmişlerdir. Allah bu güzel ahlakı şöyle haber vermiştir:

"Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 12)

Bu, tüm salih müminlerin örnek alması gereken asil bir davranıştır. Müminler başlarına en umulmadık, zahiren en zorlu, en sıkıntı verici gibi olaylar gelse de, çok büyük bir bolluk ve rahatlık içinde yaşasalar da aynı içtenlikle ve sevgiyle Allah'a dönüp yönelir ve hep aynı neşeyle, huzurla ve rahatlıkla yaşarlar.


SEVGİ BARIŞ GETİRİR, BARIŞ SEVGİ GETİRİR.BARIŞSIZ SEVGİ, SEVGİSİZ BARIŞ OLMAZ. SAMİMİ OLMAK ÖNEMLİ

Sevgi Müslümanlar için büyük bir nimettir; Sevgisizlik ise, inanmayanlar için bir beladır.

Allah’a olan güçlü imanı, Allah korkusu ve Allah’a karşı olan içli sevgisi, Müslümanın en önemli yaşam kaynağıdır. İnsan ancak bu sevgiyle maddi ve manevi olarak güç bulur, sağlıklı ve dengeli bir ruha sahip olur. Allah sevgisi insana her yönde güç ve ümit verir. Kişi, bedenen ve ruhen hiç azalmayan bir çaba ve canlılık içerisinde olur. Her an, çok sevdiği Rabbimiz olan Allah’a kavuşacağının, Allah’ın kendisini müjdelediği ahirete geçeceğinin ve Allah'ın cennet lütfetmesinin ümidi içindedir. Allah’a olan sevgisi mümine müthiş bir kararlılık ve irade verir. Aklını açar, daha sağlıklı ve Allah’ın razı olacağı şekilde düşünmesini sağlar. Olaylara akılla bakmayı, herşeyi akılla değerlendirmeyi öğretir. İnsanın fiziki anlamda da sağlığına vesile olur. İnsanın bedeni, ruhunun mükemmelliği ile daha dinç ve daha sağlıklı olur. Ruh bedene direk olarak etki etmektedir. Ruhtaki iman coşkusu, Allah sevgisi, imanın gücü, insanın cildine, vücut direncine, gülmesine, ses tonuna ve birçok fiziki özelliğine olumlu etki eder.

Allah sevgisini ve bundan kaynaklanan sevgi çeşitliliğini yaşamayan insanların ortak özelliği ise, fiziksel anlamda hasta olmasalar da, bu kimselerin hastalıklı bir görüntüye sahip olmalarıdır. Vücut, insanın ruhundan aldığı emirle hastalanmaya, sıkılmaya, halk arasında bezginlik olarak tarif edilen ruh haline eğilim gösterir. Örneğin böyle insanların yürüyüş şekilleri de önemli bir belirtidir. Canlı, şevkli bir ruhla değil, eğik durarak, bıkkın bir görüntü sergileyerek yürürler. Aynı şekilde ruhlarındaki bu önemli boşluk seslerine de etki eder. Rahat, huzurlu, canlı ve neşeli değil, kötü ve dinleyene sıkıntı veren bir ses tonuyla konuşurlar.

Oysa Allah sevgisini coşkun bir şekilde yaşayan bir kişinin, yürüyüşü sesi, bakışı bu modelden çok farklıdır. Allah’a olan sevgisinin gücüyle her tavrı, sesi, bakışları daima şuurlu, akıllı ve dikkatlidir. Allah’ı seven, Allah’ın yarattıklarına karşı da sevgiyle, muhabbetle, sevginin verdiği dikkatle bakar.

Ruhlarında sevginin eksikliğinden kaynaklanan boşluğu yaşayanlar, fiziksel anlamda canlı olmalarına rağmen, hem bedenen hem ruhen bu canlılıktan uzak bir görünüm sergilerler.




Filmlerdeki şiddetle dünyadaki sevgisizliği daha da arttırmaya çalışıyorlar.

ADNAN OKTAR: Dünyada Allah’ın insanlardan istediği tek bir şey var; sevgi. İnsanlarda tek bir şey istemiyor, sevgi. Allah nefreti istemiyor, kini istemiyor, intikamı istemiyor, acımasızlığı istemiyor. İnsanların da büyük çoğunluğu müthiş bir istekle bunu istiyor. Hep birbirini kırıp geçirmek, kesmek, öldürmek, birbiri hakkında dedikodu etmek, birbirine küfür etmek, birbirini aşağılamak, rahatsız etmek, üzmek, huzursuzluk vermek, böyle bir eğilimdeler. Yani cehennem istiyorlar. Allah’ta insanlar için cennet diliyor. Cennet için de cennet öğretmeni gerekiyor. İşte cennet öğretmeni de; Hz. Mehdi (a.s)’dır. Kuran’ı insanlara öğretecek, Kuran’daki sevgi anlayışını insanlara belletecek ve bir önemli üstad daha Hz. İsa Mesih (a.s). Cenab-ı Allah, iki üstadla, iki büyük üstad ile bu belayı def-ü ref edecek, inşaAllah. Hz. İsa Mesih (a.s)’da sevgi öğretmenidir, Hz. Mehdi (a.s)’da sevgi öğretmenidir. Çift dalda biri Hristiyan alemini, biri Müslüman alemine öğretmen olarak şuan görev almış durumdalar. Hristiyan alemindeki o şiddet yanlısı eğilimin azalmasının sebebi de yine Hz. İsa Mesih (a.s)’dır. İslam aleminde ki şiddet eğiliminin durdurulmasına sebepte yine Hz. Mehdi (a.s)’dır. Şeytan sürekli sevgisizliği öğretiyor, deccaliyet sevgisizliği öğretiyor. Gazeteler radyolar, televizyonların büyük bölümünde sevgisizlik, bencillik, egoistlik, kendini beğenmişlik, hırs, rekabet hırsı insanlara enjekte ediliyor. Gizli ve açık. Mesela yabancı filimler var, hepsinde çok gelişmiş otomatik silahlar, öldürücü ışıklar, yeni gelişmiş teknolojiyi ima eden onu hatırlatan garip silahlar. Ama hep amaç insan öldürmeye dayalı oluyor. Dikkat edin hep, bağıra bağıra insanlar ölüyor, bütün filmlerde. Ve insanlarda bağıra bağıra insanların öldüğü filmleri seyrediyorlar. Ve ona özen gösteriyorlar. Sevgiyi, şefkati anlatan filmler pek aramıyorlar. Ama ne kadar çok şiddet varsa, ne kadar çok ölüm varsa, bombalama varsa, mesela bir adam binlerce kişiyi aynı anda öldürebiliyorsa, ona hem hayranlık duyuyorlar, hem heyecanla onu seyrediyorlar. Ve bütün dünyada yoğun olarak bunun propagandası var. Geceli gündüzlü küçük çocuklara bile bunları öğretiyorlar. Bu internette programlar var, bilgisayar programları var, öldürmeye dayalı. Mesela o çocuk kumanda ederek tank ateşi yapıyor, top ateşi yapıyor, adamlar teker teker devriliyor, büyük bir heyecan duyuyor. Ama sevgiyi öğreten bir sistem olmuyor. Mehdiyet küçük ama etkisi çok büyük. Yani koskoca dünyanın deccali düşüncesi mesela Darwinizmi, materyalizmi şuan kör hale getirdi Mehdiyet. Dünya çapında bir gücü kör hale getirdi. Gücü yetmiyor şu an deccaliyetin. Eskiden Darwinizmi, materyalizmi göğsünü gere gere anlatan Deccaliyet, şu an zavallılaşmış ağlar vaziyette. Sadece çocuk gibi debelenme ve çırpınma halinde. Şuursuzca hareketlerle kendini korumaya çalışıyor, hareketlerle el kol havalara sıçrıyor, sürekli çırpınıyor, nereye çırpındığı da belli değil. Neyi amaçladığı da belli değil. Yani bir savunmaya da benzemiyor. Sadece öyle bir çırpınma halinde. Hz. İsa Mesih (a.s)’ın güçleri ve Hz. Mehdi (a.s)’ın güçleri, bir süre sonra birleşecek. Dünyada müthiş bir ferahlık olacak. Ama şu an Hz. Mehdi (a.s) gücü daha çok dünyada ortaya çıkacaktır. Hz. İsa Mesih (a.s)’ın güçleri, 2021-2023’ler gibi daha keskin kendini gösterir. O yıllara kadar, Hz. Mehdi (a.s) gücü dünyada gittikçe sivrilerek keskinleşerek dikkat çekecektir. Hz. İsa Mesih (a.s) sonra iltihak edeceği için, iltihak gücü olduğu için, ana güç Mehdiyet olduğu için, bizim gözümüze hep Mehdiyet asıl olarak görülecektir. Yani asıl büyük güç olarak o görülecektir. Büyümesi de çocuğun büyümesi gibi yavaş yavaş olacaktır Mehdiyet’in.

Fakirler ve çirkinler ne olacak?

ADNAN OKTAR: "Din, yakışıklı ve güzellerin dini mi? Çirkinler ne olacak? Fakirler, garibanlar, ezilenler?" Bir adam ahlaksızsa çirkindir. Güzel ahlaklı olup da, bana bir tane çirkin adam göster sen. "Şu çirkin" de, göreyim bana getir. Diyemeyeceğine göre, o zaman nereden çıkarttın bunu? "Fakirler, garibanlar" Hz. Mehdi (a.s)'ın görevi ne? Fakirleri, garibanları zengin etmek değil mi? Adaleti sağlamak değil mi? Sahah üzere malı yaymak değil mi? Hatta diyor ki Resulullah (s.a.v), "o kadar çok mal bollaşır, o kadar mal, mülk insanlara ihsan olur ki, bir insan doyduğu halde, bol malı olduğu halde gözü doymaz, gider hazineden yine ister" diyor. “Alır götürür pişman olur” diyor Peygamberimiz (s.a.v). Ben bol mal var taşıyor, buna rağmen alıyorum geri götürür pişman olur diyor. Hazin der ki diyor “biz ihsan ettik verdiğimiz malı geri almayız” derler, “onda kalır mal” diyor. Bu din, bizim tarif ettiğimiz din. Şiloh-Muhammed Mehdi (a.s) ahir zamanın Muhammed Mehdi (a.s)’ı beşbin yıldan beri Museviler bekliyor, 1400 yıldan beride Müslümanlar bekliyor aynı şahıs. Cevabın tamam değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder