26 Kasım 2015 Perşembe

Kadına Kuran'da Verilmiş Hak ve Üstünlükler Bağnazlık Dininde Yoktur


Kuran'da kadınlara tanınmış olan geniş hak ve yetkiler, bağnazlığın etkisindeki toplumlarda kesinlikle yoktur. Hatta böyle toplumlarda yaşayan kadınların bu hak ve özgürlüklerin varlığından dahi haberleri olmaz. Söz konusu kadınlar Kuran ahlakından tamamen uzak yetiştirilirler. Bu dışlamanın getirdiği bir sonuç olarak çoğu okuma yazma bile bilmez. Dolayısıyla yaşadıklarının İslam dini değil bağnazların batıl dini olduğunu fark edecek bir durumları yoktur. Ancak, sadece bu zavallı kadınlar değil dünya ülkeleri de yüzyıllardır süregelen bağnaz uygulamaların kaynağının Kuran olduğunu zannetmektedirler. Kuran'ın –haşa-; kadını böylesine değersiz, cahil, ezik, kişiliksiz, tüm hakları elinden alınmış, erkeklerin boyunduruğu altına alan bir dini anlattığını sanmaktadırlar. Oysa bu iftiraların hiçbiri Kuran'da yoktur. 

Kuran'da olmayan, fakat mevzu hadislerle İslam dininin bir parçası gibi algılanmış olan kadına yönelik iftiralara cevap vermeye devam edelim: 

Kocasından Boşanan Kadının Durumu

Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olur. (Kadınlara Dini Bilgiler, s. 61)

Öncelikle, eşlerin birbirlerinden boşanabilmeleri ve boşanmanın şartları ve hukuku Kuran'da açık bir şekilde anlatılmaktadır. (Bu konu ilerleyen satırlarda geniş olarak ele alınmıştır.) Allah boşanmayı iki tarafa da hak olarak tanımıştır. Oysa yukarıda yer alan hadislerde boşanan kadının cennete giremeyeceğine dair net bir açıklama yer almaktadır. İşte bu açıklama hadisin tamamen uydurma olduğunun en açık delilidir. Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın helal kıldığı bir uygulamayı haram kılması, Allah'ın hükmüne tam zıt bir hüküm getirmesi asla söz konusu olamaz. Dolayısıyla kadın boşanmak istediği takdirde Allah bu özgürlüğü Kuran'da ona tanımıştır. Boşanma öncesi ve sonrasında kadının maddi ve manevi olarak korunmasına yönelik sayısız tedbirin yer aldığı ayetlerle de boşanmanın şartları bildirilmiştir. Bu nedenle mevzu hadiste geçen boşanmak isteyen "kadına cennet kokusu haram olur" ifadesi tamamen düzmece, yalan ve iftira yüklü bir sözdür. İslam diniyle hiçbir ilişkisi olmayan şeytani bir mantığın ürünüdür. 

Şu çok önemlidir ki İslam dini insan fıtratına, aklına, ruhuna tam hitap eden Allah'ın kelamı olan ilahi hükümlerden oluşmuştur. Allah'ın Kuran'da yer alan tüm ayetleri, insanlar üzerindeki zorlukları kaldıran, baskıcı uygulamaları engelleyen, kişinin kendi hür iradesini ve aklını devreye sokan, fıtratına tam uygun hükümler içerirler. Bu hükümler ne kadını ne de erkeği baskı ya da zorluk altına sokmaz. Aksine insanlar arasındaki anlaşmazlıkları, adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri çözer. Üzerlerindeki ağır zincirleri kaldırır. İnsanların ruhlarını rahatlatır. Taraflar arasında düşmanlık, nefret değil aksine güçlü dostluk ve sevgi bağları kurar. Hepsinden önemlisi de Allah'a tam bir teslimiyetle bağlı, yüksek ahlaklı, derin imanlı, asil bir insan modelinin oluşmasını sağlar. 

Oysa söz konusu mevzu hadislerde bahsedilen evlilik modeli Kuran ahlakının son derece dışında bir anlayışı yansıtmaktadır. Kuran'a göre evli çiftler arasında hiçbir zorlama ve baskı olamaz. Eğer bir uyuşmazlık, anlaşmazlık varsa bu yine Kuran hükümlerine göre düzeltilir. Her şeyden önce evlilikte iki tarafın da kadın ve erkek müminler olarak Kuran'a tam uygun ahlakta olmaları ve mümkün olduğunca arayı düzeltmeye çaba göstermeleri esastır. Ancak buna rağmen yine de anlaşmazlık sürüyorsa boşanma iki tarafın da hakkıdır.
Ayrılma durumunda ise iki tarafın da Allah'ın koruması altında olacakları ayette bildirilmektedir:

Eğer ikisi ayrılacak olurlarsa, Allah her birine 'genişlik (rızık ve ihsan) kaynaklarından' kazandırır (ihtiyaçlardan korur.) Allah, (rahmetiyle) geniş olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 130)

Görüldüğü gibi Kuran'da kadın da erkek de hür iradeleriyle boşanmaya karar vermekte, sonrasında da özgür şekilde yaşamlarına devam etmektedirler. Kadının eşinden boşandığı için cennete girmeme gibi bir durumu Kuran'da tek bir ayette dahi yer almamaktadır.

Kadının, Kocası Ondan Razı Olana Kadar Günahkar Sayılması 

İmam Musa-i Kazım (a.s)'a kocasını gazaplandıran kadının durumu sorulunca, şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Kocası ondan razı oluncaya kadar, günahkar sayılır." (Kısar-ul Cümel, C.2, S. 258)

Bir başka hadis yine yüce Resulullah (s.a.a)'den, şöyle buyurmuştur: "Bir kadın, kocasının hakkını eda etmediği müddetçe, Allah'ın da hakkını eda etmiş olamaz." (Mekarim-ül Ahlak, S.247)

"Bir kadın, diliyle kocasına eziyet ederse, onu kendisinden razı edinceye kadar, Allah onun hiçbir tevbesini, kefaretini ve iyi amelini kabul etmez; hatta gündüzlerini oruç ve gecelerini ibadetle geçirse dahi." (Bihar-ül Envar, C.103, S.244)

Yine yukarıdaki mevzu hadislerde geçen kadının "kocasını razı edememesi ya da hakkını eda etmemesi" durumları tamamen Kuran ayetlerine muhalif açıklamalardır. Müslüman kadın eşine karşı Kuran ahlakına uygun olmayan bir ahlak gösterdiyse kocasının değil Allah'ın rızasını kaybeder. Bir Müslüman için esas olan Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bu nedenle önemli olan eşinin razı olması değil Allah'ın kendisinden razı olmasıdır. Dolayısıyla Kuran'a göre Müslüman kadın hatasını telafi edip Allah'ın rızasını kazandıktan sonra ne eşinin ne de başka insanların kendisinden razı olup olmamasının kendisi için bir önemi olmaz. Zaten karşı taraf Müslüman fıtratındaysa Allah'ı razı edeceği umulan bu sonuçtan doğal olarak o da razı olacaktır. 

Ancak söz konusu hadislerin genel mantığı görüldüğü gibi Allah'ı ve Kuran hükümlerini esas almayan, tamamen şirk üzerine kurulu cahiliye evliliklerini andırmaktadır. Oysa daha önce de ifade ettiğimiz gibi Kuran'a göre evlilikte kadın ve erkeğin ikisi de Allah'tan korkan, seçkin, asil ve üstün ahlaklı insanlar olmalıdırlar. Kuran'daki evlilik bu esasa dayanır. Evli kaldıkları süre boyunca birbirlerine karşı sevgi, saygı, merhamet, sadakat ve vefa duyguları daha da güçlenir. 

Allah Kuran'daki evlilikte arada sevgi, merhamet, sükunet, mülayimlik olacağını şöyle bildirmektedir: 

Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Rum Suresi, 21)

Dolayısıyla yukarıdaki mevzu hadislerde anlatılan kavgaların, yoğun anlaşmazlıkların, aşağılamaların, küçük düşürücü eylemlerin olduğu evlilik modeliyle Kuran'daki evlilik modeli arasında çok büyük farklılıklar vardır. Şu unutulmamalıdır: İslam dininde iyilik, insanlardan karşılık görmek için değil Allah rızası için yapılır ve Müslüman da yaptığı hayırlı güzel işlerin karşılığını sadece Allah'tan umar. Ayette de Allah bu ahlakı şöyle bildirir: 

Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu) yoktur. Ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir). Muhakkak kendisi de ileride razı olacaktır. (Leyl Suresi, 19-21)

Dolayısıyla Kuran'a göre kadın, yalnızca Allah'ı razı etmeye çalışır, Allah'a şükreder ve Allah'ın hoşnutluğunu ister. Onun üzerindeki tek hak sahibi Yüce Rabbimiz'dir, kocası değil. Bu sebeple kadının, kocasının "hakkını ödeyemediği" için türlü rezillikler içine girmesi gerektiğini söyleyen bu mantık Kuran'a tam olarak muhaliftir. 

Kadınların Dışarı Çıkarılmamaları ve Şeytanın Aldatmasına Müsait Oldukları İddiası 

Resul-i Ekrem (s.a.a)'den yine şöyle rivayet edilmiştir: "Kadın zarar görmeye müsait bir varlıktır; şeytan onun yanı başını kesiverir. (Onun için ya dışarıya çıkmamalı, ya da çıktığında çok dikkatli olmalıdır.)" (Mizan-ül Hikme, C.2, S.259)

Kadın toplumun direği, güzelliği, süsü, zarafetidir. Kadının varlığı, toplumda söz sahibi olması, denetçi olması, karar mekanizmasında yer alması, fikrine başvurulur olması bir toplum için büyük bir nimettir. Bu nedenle kadın, Allah tarafından özel olarak detayları teşhis edebilen, girift kararları mükemmel şekilde alabilen, her türlü tedbiri önceden düşünen, ince ve keskin düşünceli ve oldukça akıllı olarak yaratılmıştır. Bu nedenledir ki İslam dininde kadına verilen değer çok yüksektir. Bu tam olarak anlaşıldığında İslam dini dünya çapında hakkıyla anlaşılmış olacaktır. 

İşte tam olarak bu nedenledir ki iç ve dış mihraklar yüzyıllardır özellikle kadın konusu üzerinden İslam dininde tahribat yaratmaya gayret etmişlerdir. Bunun için de gerek uydurma hadisleri ve batıl uygulamaları gerekse toplumun -tamamen Kuran dışı olan- örf, adet ve gelenek olarak adlandırdıkları kuralları kalkan yapmışlardır. Kendilerince İslam'da kadının ikinci sınıf, aşağılanan, değer verilmeyen, itici, günaha sokucu, beyni iğfal edilmeye müsait tehlikeli bir varlık olarak bilinmesine çalışmışlardır. 

Örneğin yukarıdaki sözde hadiste, kadının ahlaksızlık yapmaya müsait, kendine mukayyet olamayan, iradesi zayıf, imanına güvenilmeyen, şeytanın iğfaline açık bir varlık olduğu anlatılmaktadır. Bunun için de kadının elden geldiğince sokağa çıkarılmaması, vesayet altında tutulması, eğer çıkarsa da namussuzluk, ahlaksızlık yapma eğilimi yüksek olacağı gibi bir telkin verilerek her hareketine dikkat edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. 
Oysa bu uydurma sözlerin Peygamberimiz (sav) tarafından söylenmediği çok açıktır. Kadınlarla istişare eden, savaşlarda güvenliğinin sağlanmasında kadınlara görev veren, meclislerinde kadınlara geniş yer ayıran, vaktinin büyük kısmını onlarla sohbet ederek geçiren, onlara karşı derin saygı ve sevgi besleyen Peygamberimiz (sav) adına yalan beyanlar ortaya atanlar derin bir kadın düşmanlığı içinde olan bağnazlardır. 
Peygamberimiz (sav) döneminde, daha önce detaylı bahsettiğimiz gibi, kadınlar savaşlara katılan, her türlü sosyal ortamda bulunan, ticaretle uğraşan, dini tebliğ eden önde giden mücahitler arasında yerlerini almışlardır. Kuran ayetleri içinde de kadının evden dışarı çıkarılmayacak kadar tehlikeli ve zayıf akıllı bir varlık olduğunu ifade eden tek bir ima dahi yoktur. Aksine Kuran'da Allah, bağnaz zihniyetin kadınlara bakış açısındaki derin psikopatlığı ve bu zihniyetin Peygamberimiz (sav) döneminde de şeytani faaliyetler içinde olduğunu haber vermiştir: 

Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur. (Zuhruf Suresi, 17)

(Kıyamet günü) Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman: "Hangi suçtan dolayı öldürüldü?" (Tekvir Suresi, 8-9)

Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür? (Nahl Suresi, 58, 59)

Söz konusu ayetler, bağnazların kadına bakış açısındaki dehşet vericiliği mükemmel tarif etmekte ve Allah'ın bu zihniyete ne kadar büyük lanet ettiğini bize göstermektedir. Çocuğu kız olacak diye öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilen, kadına böylesine nefret dolu olan, daha da ileri gidip onu canlı canlı toprağa gömerek cinayet işleyen zihniyet tarihte var olmuştur ve bunların tümü, yukarıdaki Tekvir Suresi'nin 8 ve 9. ayetlerinde belirtildiği gibi ahirette yaptıklarının hesabını vereceklerdir. Kadına karşı bu düşmanlık, Allah'ın Katında büyük bir öfke sebebidir.

Görüldüğü gibi, kadın düşmanlığı ve nefretiyle dolup taşan bağnaz zihniyet, yüzyıllardır kadınlara yönelik şeytani yaklaşımını hiç değiştirmemiştir. Kuran'ın, onların bu hasta mantığını asla desteklemediğini bildikleri için, bu konudaki tahribatı mevzu hadisler yoluyla yapmaya çalışmışlardır. Özellikle kadınlara yönelik bu kadar ürkütücü mevzu hadis bulunmasının başlıca sebebi budur. 

Konuyla ilgili diğer bir uydurma hadiste de bağnazlar, kadınları ölmeyecekleri derecede aç bırakarak ve onlara güzel kıyafetler giydirmeyerek terbiye etmeyi hedeflemektedirler. Bu hastalıklı zihniyete göre eğer kadını aç bırakırlarsa, ona kötü ve eski kıyafetler verirlerse, kadının dışarı çıkma şevki de azalacaktır. Mevzu hadis şu şekildedir: 

Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur. (İbnül Cevzi, Mevzuat, II/282283; Suyuti, Leali, II/154 İbn Arrak, Tenzihü'ş Şeria, II/212213)

Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir. (İmamı Gazali-Kimyayı Saadet sayfa:178 İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420)

İçinizden biri yaşı ileri, ağzındaki dişleri dökülmüş, görünüş itibariyle de çok çirkin olabileceği gibi aksine karısı da genç ve güzel olabilir. Bu genç ve güzel kadın, çarşıya çıktıktan veya davet edildiği düğün ve ziyafetten evine döndükten sonra dışarıda gördüğü yakışıklı erkeklerle yaşlı ve dişleri dökülmüş kocasını kıyas ederek kocasının yüzüne dahi bakmak istemez. Belki kocasının kendisini öpmesini ve cinsel ilişkide bulunmasını dahi istemez. İşte genç kadının erkeklerin çokça bulunduğu çarşı, pazar, şenlik ve toplantı yeri gibi mekanlara gitmesinin kadın üzerinde yapacağı etki en azından budur. (İmam Şarani, Uhudül Kübra)

Söz konusu mevzu hadislerdeki tarif, gittiği ortamda kendine hakim olamayan, Allah korkusu ve imanıyla değil de içgüdüleriyle hareket etmeye meyilli ve bu sebeple de çeşitli teknik tedbirlerle zapt edilmesi gereken garip bir yaratığa, adeta bir hayvana işaret etmektedir. Böyle bir tarif vardır, çünkü bu, tam olarak bir bağnazın kadına bakış açısıdır. 

Bizi ise bağnazın değil, Kuran'ın bakış açısı ilgilendirir. Kuran'da tarif edilen Müslüman kadın Allah'tan korkar. Dolayısıyla hangi ortamda nasıl giyinmesi gerektiğini, iffetini ve ırzını nasıl koruması gerektiğini, çarşı, pazar, şenlik ve toplantı yerlerinde nasıl davranması gerektiğini gayet iyi bilir. Bunu bilmesi için Kuran ona yeterlidir. Bunu bilmesi için bir erkeğin ona ne yapacağını söylemesine, onu giydirmesine, onu yedirmesine ihtiyacı yoktur. Buna karar verecek olan bir erkek değildir, buna karar veren Allah'tır. Kuran'ın hiçbir yerinde bir erkeğe bu konuda verilmiş bir ehliyet, bir yetki bulunmamaktadır. Kuran'ın hiçbir yerinde erkeğin bu hakların kendisine ait olduğunu iddia edeceği bir ayrıcalığı ve özelliği yoktur. Allah Kuran'da mümin erkeklere hitap ettiği gibi mümin kadınlara da hitap ettiğine göre, kadın kendisine Rabbimiz'den gelen hitabı Kuran'da gayet güzel görür, anlar ve bunu en mükemmel şekilde uygulamak için çalışır. 

Kuran'daki ahlakı uygulamak için bir kadının Allah'tan korkması yeterlidir. Erkek tarafından güdülerek bunun sağlanacağını iddia edenler sadece bu korkunç mevzu hadislerin adeta esiri olmuş bağnazlardır. 

Ayrıca Allah Kuran'da Müslümanların kadın olsun erkek olsun, israf etmeyecek şekilde helal olan herşeyden yiyip içmelerini, mescitlere en güzel kıyafetleriyle gelmelerini, mücevher takmalarını, temiz ve bakımlı olmalarını bildirmektedir. 

Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.  (Araf Suresi, 31)

Kadınların sokağa çıkmamaları gerektiğine dair hiçbir ayet olmadığı gibi, tam aksine, Allah'ın mümin kadınlara yüklediği sosyal sorumluluklar gereği kadınların yoğun bir sosyal hayatları olduğu da ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu mevzu hadislerde geçen ifadeler de Kuran ayetleriyle tümüyle çelişmektedir.

Kadının Güya Namazı Bozacağı ve Uğursuz Olduğu İddiası 

"Resulullah (sav) buyurdular ki: "Biriniz sütresiz olarak (seccadenin önüne değnek koymadan) namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar namazını bozar: Eşek, domuz, Yahudi, Mecusi, kadın... (Buhari, Salat 90, İlm 18, Ezan 161, Cezau's-Sayd 25; Müslim, Salat 254, (504); Muvatta, Kasru's-Sala)

Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır. (Sahih-i Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720)

Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta. (Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115 Buhari, Nikah, 17/4805)

"Bir şeyde (uğursuzluk) olsaydı, bu atta, kadında, meskende olurdu." (Buhârî, Cihad 47, Nikah 17, Tıb 43,54; Müslim, Selam 119, Müslim, Tıb 117-120, (2226); Muvattâ, İsti'zân 21) 

Söz konusu mevzu hadisleri de yukarıdaki açıklamalar ışığında değerlendirmek gerekmektedir. Allah'ın, "en güzel surette yarattığım" dediği kadınları "kara köpek, eşek, domuz" gibi benzetmelerle aşağılamak, "uğursuz" diye nitelendirmek Kuran ahlakıyla asla bağdaşmaz. Müslüman kadınlar Kuran'da övülen, örnek gösterilen, saygı ve sevgi duyulan, nimet konumunda olan son derece mübarek insanlardır. 

Bunun yanı sıra, köpek ve at gibi son derece sevimli ve aynı zamanda da insanlar için birer nimet olan mazlum canlıların da ibadeti bozan belalı ve uğursuz varlıklarmış gibi gösterilmesi zaten söz konusu mantığın korkunç bir tezahürüdür. 

Ayrıca İslam dininde uğur-uğursuzluk diye bir kavrama da yer yoktur. Bu kavramlar şirke işaret eden kavramlardır. Hayır da şer de Allah'tandır. Yaratılmış olan hiçbir şeyin insana uğur ya da uğursuzluk getirmesi mümkün olmadığı gibi bağımsız bir gücü de yoktur. Uğursuzluğa inanmak müşrik karakterine mahsustur ve Allah asıl bu mantıkta olanların uğursuz olduklarını bildirmektedir. 

"... Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler." (Araf Suresi, 131)

Daha önceki bölümlerde detaylı anlatılan anlam kaymalarına en net örneklerden bazıları da bu hadislerdir.

Ayrıca daha önce de belirttiğimiz gibi hadislerin başını ve sonunu duymamak ciddi anlam kaymalarına neden olmuştur, kadınların uğursuzluğu ile ilgili hadiste de bu sorun başgöstermiştir. Söz konusu hadisi tekrar hatırlatalım: Ebu Hureyre'den "Uğursuzluk üç şeyde olur; ev, kadın ve at" diye Peygamberimiz (sav)'e hadis atfedildiğini duyan Hz. Aişe: "Allah'a yemin ederim ki Allah'ın elçisi bunu asla söylememiştir. O ancak şunu söylemiştir. 'Cahiliye ehli şöyle derlerdi: Uğursuzluk şu üç şeyde olur; ev, kadın ve at.'" şeklinde konuşmuştur.

Kadınları Hayvanlara Benzeten Bağnaz Zihniyetten Örnekler

Kadın sekiz sıfatlıdır: 1- Giyim kuşam hevesinden maymun. 2- Fakir düşmeye razı olmadığından köpek. 3- Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan. 4- Gece gündüz koğuculuk (dedikodu) yaptığından akrep. 5- Evden eşya sattığından fare. 6- Erkeklere hile kurduğundan tilki. 7- Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur. (İmamı Gazali, İhya-u Ulumuddin)

Burada şu soruyu sormak lazım: Yukarıdaki bu iğrençliklerle dolu mevzu hadise inanan bir erkeğin bir kadına bakış açısı nasıl olur? Eşini nasıl sevebilir, ona nasıl saygı duyabilir? Böyle bir insanın dünyada en yakın olması gereken varlığa, eşine karşı nefret duygusu dışında duyabileceği başka nasıl bir his olabilir? Kendi eşini adeta hayvan olarak görürken, Kuran'da asıl üzerinde durulan sevgi ve muhabbeti nasıl elde edebilir? Elbette edemez. Oysa Allah Kuran'da, eşler arasında var olan özel bir sevgi ve merhametten bahseder: 

Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Rum Suresi, 21)

Bu sözden yola çıkarak konuyu biraz genişletelim. 

Genel olarak kadına bakış açısı böylesine ürkütücü detaylarla dolu bir insanın kendi annesine, kız kardeşine, kendi kızına bakış açısı da kuşkusuz benzer şekilde olacaktır. Onlara yönelteceği, sevgi ve saygı anlayışı hastalıklı olacak, bu sahte sözde geçen mantığın bir yansıması şeklinde kendisini gösterecek ve ister istemez bakış açısı sadece aşağılamak üzerine kurulu olacaktır.

Açıktır ki, mevzu hadislerdeki tanımda sevgiye değil nefrete teşvik vardır. Söz konusu mevzu hadislerde tarif edilen kadına saygı duyulabilmesi adeta imkansızdır. Sevgiden zaten tek bir bahis dahi geçmemektedir. Allah'ın Kuran'da temel şart olarak belirttiği bu muhteşem duygu, Allah'ın kainatı yaratma amacı olan sevgi adeta unutulmuştur. Bu nasıl bir dindir ki bu kadar çok düşmanı vardır ve bunun en başlıcaları kadınlardır? 

Böyle bir din kuşkusuz ki Kuran'daki hak din değildir. 

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir: Kuran'da hüsn-ü zan yani güzel zanla bakmak esastır. Deliller, şahitler olmadan zanda bulunmak haramdır. Dolayısıyla karşı taraf sırf kadın olduğu için ona yönelik "haindir, giyim kuşam konusunda hırslıdır, hırsızlığa eğilimlidir, sinsidir, hilekardır, kibirlidir" gibi önyargıyla ve direkt hükümle yaklaşmak Kuran'a göre sui zan yani kötü zandır. Dolayısıyla yalan ve haramdır. Bir insana hilekar diyebilmemiz için gerçekten sahtekarlığına, samimiyetsizliğine şahit olmamız gerekir. Bir kişiyi hırsızlıkla itham edebilmemiz için bu kişinin kendine ait olmayan bir malı çaldığını ispatlamamız gerekir. Delilleri, şahitleri olmaksızın bir insana sırf kadın olduğu için bu gibi ithamlarda bulunmak Kuran'a göre iftira hükmüne girer. İftirayı atan da zalim olur. Ancak bağnazlar Kuran hükümlerinden habersiz, bambaşka bir batıl dinin içinde yaşadıklarından uydurma hadislerdeki bu sapkın mantıkları görememektedirler. 

Bir sonraki bölümde kadınları kısıtlamak ve aşağılamak için kendilerince Kuran'dan deliller getirmeye çalışanların iddialarına cevaplar verilecektir.

Peygamberimiz (sav)'in Hanımlarına Yönelik Olarak İndirilen Ayetler 

Şu önemli noktanın mutlaka belirtilmesi gerekmektedir: Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in hanımlarına yönelik olarak indirilmiş ayetler bulunmaktadır. Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı dönemde, fitnenin önlenmesi ve muhtemel yanlış anlaşılmaların engellenmesi için Allah Peygamberimiz (sav)'in hanımlarını diğer kadınlardan ayrı tutmuştur. Kuran'da şu şekilde belirtilmektedir: 

Ey Peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (Ahzab Suresi, 32-33)

Söz konusu ayetlerde Peygamberimiz (sav)'in hanımları yaşam tarzı, konuşma, giyim şekli gibi konularda ayrı yükümlülüklere sahiptirler. Kuran ayetleri üzerinden yorumda bulunanlar bazen bu ayetleri genel olarak tüm Müslüman kadınlara hitap eden ayetler olarak yorumlamaktadırlar. Oysa söz konusu ayetler tüm Müslüman kadınlarına hitap etmemekte, Peygamberimiz (sav)'in hanımları diğer kadınlardan hariç tutulmaktadır. 

Sonuç: Kadına En Fazla Değer Kuran'da Verilir

Kadınlarla ilgili söz konusu mevzu hadisleri bu bölümde açıklamamızın temel nedeni, bir kısım İslam topluluklarında nasıl bir yanlış inanç şeklinin yaygınlaşmış olduğunu ve bu yanlış inancın temel kaynağını gösterebilmektir. Böylelikle İslam adına bunlara uyanlar veya bunlardan dolayı İslam dinine cephe alanlar, kadınlara zulmeden bu sistemin gerçekte Kuran'da kesinlikle olmadığını görebilirler. 

Fakat kimileri kadınların aşağılanması konusuna kendilerince Kuran'dan delil getirmeye kalkar. İşte bu, çeşitli Kuran ayetlerinin yanlış tefsir edilmesi, parantezlerle yapılan kişisel eklemelerle yanlış yorumlanması ve çoğu zaman da ayetlerin yukarıda açıkladığımız mevzu hadisler ışığında yorumlanmış olmasından kaynaklanır. Oysa sadece Kuran'a bakıldığında, bağnazların kendi isteklerine göre çıkartmaya çalıştıkları yorumların hiçbirini Kuran'da bulmak mümkün değildir. 

Bunu daha iyi anlamak için, yıllardır, "Kadınların eve kapatılması, dövülmesi, yarım insan sayılması" gibi konularda delil getirilmeye çalışılan ayetleri inceleyeceğiz. Bir bağnazın değil, Kuran'a uyan dindar bir Müslümanın bakış açısıyla bakıldığında, ayetlerin gerçek anlamları açıklandığında, bağnazların o sahte dini devreye girmediğinde, kadına yeryüzünde en fazla değer veren sistemin gerçekte Kuran'daki sistem olduğunu herkes açıkça görebilecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder