26 Kasım 2015 Perşembe

Gerçek Kuran Şeriatı Bir Ülkeye Neler Kazandırır?


Bu dünyada eğer gerçekten İslam'ın şeriatını uygulayan bir ülke olsaydı nasıl olurdu? 

Bilimde ve sanatta gelişmiş, eğitim ve yaşam seviyesi çok yüksek, kaliteli, barışçıl, sevecen, tüm dünya halkları ile birleşme yanlısı, barış öncüsü ve sevgi emsali, Musevileri, Hristiyanları, ateistleri kucaklayan, her ideolojiden her insanı dost bilen ve onlara saygı duyan, dünyaya huzur ve güvenlik getirmeyi misyon edinmiş, kendisinden çok ihtiyaç içindekileri düşünen ve sorunlara çözüm bulan, sevgi dolu, neşeli bir ülke olurdu. Bu ülke halkı, çok kaliteli olmasının yanı sıra, ultra modern ve ultra demokratik bir yaşam tarzına sahip olurdu. Her fikir rahatlıkla söylenebilir, her görüş özgürce açıklanabilir, fakat bu olurken hakaret, saldırı, tahammülsüzlük ve şiddet asla ve asla olmazdı. Mal bir kenara yığılmaz, Kuran'ın yoksulu korumaya ve "kendi nefsinden önce kardeşinin nefsini düşünme" düsturuna dayalı yaşam şekli hakim olurdu. Buna göre zaten yoksul da olmazdı. Böyle bir sistem, dünyadaki bütün insanların tam anlamıyla rahat yaşayacağı, dünyadaki bütün ülkelerin mutlu ve memnun olacakları mükemmel bir sistem olurdu. 

Bu tarif eğer şu anki "İslam Cumhuriyeti" adını almış ülkelerle kıyaslanırsa, aradaki ciddi fark hemen anlaşılabilir. Şu anda şeriat adına yaşanan sistem, kesin olarak İslam'ın şeriatı değildir. İslam'ın şeriatının yaşanabilmesi için o dinin hurafelerden kesin olarak arınması ve yukarıda belirttiğimiz Kuran'da övülen bütün bu tariflere uyması gerekmektedir. 
Bunun gerçekleşmesi için de İslam ile yönetilen bir ülkenin devlet başkanının hurafelere değil, tam anlamıyla Kuran'a göre hareket eden bir lider olması şarttır. Kuran'a uyan Müslüman bir liderin üç önemli özelliği vardır: Şefkatli, demokratik ve adaletli olması. Bu özelliklerinden dolayı böyle bir lider daima güvenilirdir. Kuran ahlakını tam olarak uygulayan Müslüman bir liderin himayesinde yaşayan insanlar özgürlüğün yeryüzünde daha önce görülmemiş en mükemmel şeklini göreceklerdir. Hiç kimseye İslami yükümlülükler yüklenmeyecek, herkes kendi inancına göre davranacaktır. Herkes, her sözü söyleme hakkına sahip olacaktır. Hiç kimseye ayrıcalık verilmeyecek, herkes eşit muamele görecektir. Adalet herkes için eşit olarak ayakta tutulacaktır. Kimi zaman durum Müslümanların aleyhine olsa bile, "Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun." (Nisa Suresi, 135) ayeti gereği mutlaka adalet yerini bulacaktır.

Müslüman bir liderin talebi ve çabası daima sevgi oluşturmak üzerine olacaktır. Çünkü dinlerin indiriliş sebebi, insanın var oluş sebebi, cennetin yaratılış sebebi sevgidir. Sevginin hakim olduğu, kimsenin inanç özgürlüklerinin kısıtlanmadığı, herkesin bolluk içinde eşit muamele gördüğü bir toplum içinde kargaşanın da bir mantığı kalmayacaktır. Adaletsizlik, sevgisizlik, düşmanlıklar ortadan kalktığı için çatışma ortamları da olmayacaktır. 
Dolayısıyla şeriatı anlamak için, şu anda İslam şeriatı uyguladığını iddia eden ülkelerin uygulamalarına değil Kuran'a bakmak gerekir. İslam, Kuran'la gelmiştir. Dolayısıyla İslam'ın şeriatı da yalnızca Kuran'dadır ve çok açıktır. Kuran'daki adalet, demokrasi ve özgürlük sistemlerini uygulamayan bir ülkenin şeriat konusuna örnek gösterilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla kimsenin "ama bu ülkede şu şekilde uygulanıyor, dolayısıyla İslam bize vahşet getirecek" şeklinde bir iddiada bulunması doğru olmaz. Burada suçlanması gereken, o ülke liderlerinin İslam adına uyguladıkları yanlış sistemdir; Kuran'daki sistem değil (Kuran'ı tenzih ederiz). 

Yukarıda anlattığımız güzellikleri getirecek olan Kuran'daki gerçek şeriat sisteminin uygulanmaması, onun yerine vahşetin İslam şeriatı olarak tanıtılması elbette vahim bir olaydır. Fakat bunun çözümü İslam'ı suçlamak değildir. İslam'ı suçlayanlar, genellikle radikalizme, vahşete ve şiddete tek çözüm olacak yolu elimine etmeye çalışarak daha çok zarar getirirler. Gerçek İslam'ı güçsüz kılmaya kalkarak radikallere daha fazla yol açarlar. Oysa radikalizmi, İslam adına yanlış inançları ortadan kaldıracak olanlar onların suçlamaları veya ürettikleri silahlar değil, yalnızca doğru İslam anlayışıdır. Ortada yanlış bir inanç sorunu vardır. Yanlış inançların ortadan kalkması ise ancak ve ancak yerine doğru inançların konulmasıyla mümkün olur. 

Kuran'daki Gerçek Cihat 

Cihad kökeni cehd olan bir kelimedir. Arapçadaki anlamları ise şöyledir: 1. Çalışmak, çabalamak, azim, gayret, fedakarlık göstermek. 2. İnsanın kendi nefsine hakim olması. Bu tanımlardan yola çıkarak İslam'da cehd etmenin, karşı tarafı bilgilendirmek, güzel ahlakı öğretmek, insanları kötülükten uzaklaştırmak için çaba harcamak olduğunu anlarız. Bunu yaparken bir Müslüman bir yandan da kendi nefsini güzel ahlaka yönelik bir eğitim altına almalı ve kendisini öfke ve nefretten uzak iyi bir insan olarak eğitmelidir. Yani cehd eden bir Müslümanın yapması gereken; bir yandan kendisini eğitirken, bir yandan da iyiyi, güzeli, doğruyu insanlara öğretmek için uğraşmaktır. Sevgiyi, barışı, şefkati yaygınlaştırmak ve insanları kötülükten alıkoymak için onları fedakarane şekilde eğitmek ve kendi ahlakı ile de örnek olmaktır.

Kuran'ın hiçbir yerinde cehd kelimesi bu anlamlarının dışında bir anlamda kullanılmamıştır. Dolayısıyla "kaynağımız Kuran" diyerek "cihat" adına katliamlar yapanlar ya yalan söylemektedir ya da yanlış eğitilmişlerdir. 

Şu anda cihat adı altında insanları katledenler, intihar bombacısı olarak kendi canına kıyanlar, savaşın çığırtkanlığını yapanlar Kuran'a göre harama girmektedirler. Fakat bu insanların büyük bir kısmı, Kuran'a muhalif bir davranış içinde olduğunu bilmez bile. Çünkü onlar, din adına aldatılmışlardır. İnandırıldıkları dinin içinde sevgi yerine nefret; şefkat yerine öfke; kardeşlik yerine düşmanlık; güzellik yerine kabus; sanat, estetik, bilim ve kültür yerine cehalet vardır. Böyle bir dine inanan bir kişinin eline silah vermek kolaydır. "Bu topluluk senin düşmanın, git saldır" demek kolaydır. Onu galeyana getirmek kolaydır. Öfke toplulukları oluşturmak kolaydır. 

Sonraki bölümlerde bu kişilerin savaş adına yanlış yorumladıkları Kuran ayetleri ve saldırganlığa gerekçe olarak kabul ettikleri uydurma hadisler detaylı şekilde açıklanacaktır. Burada hatırlatılması gereken önemli bir nokta vardır: Radikallerin çok büyük bir kısmı cehalet yüzünden dehşet saçarlar. Gerçek dini bilmezler. Hatta çoğu Kuran'ı okumamışlardır bile. İşte bu yüzden öldürerek cihat yaptığını zanneden bir kişiyi kınamak, lanetlemek, onu tehdit etmek, hapsetmek, sürgün etmek hiçbir işe yaramaz. Onun sorunu Kuran ile eğitilmemiş olması, Allah'ın adetullahını anlayamamasıdır. Sorun bu olunca, yanlış eğitim var olduğu sürece ne yaptığından habersiz radikallerin de var olacağı gerçeğini kabul etmek zorundayız. Sorunun bu olduğu kabul edilirse, cihat adı altında vahşet saçıp terör uygulayanların tek ihtiyacının doğru eğitim olduğu da kavranacaktır. 

İslam'da Savaş Konusunda Yanlış Bilinenler



Bir Müslüman Kuran'daki Her Ayete, Ayırt Etmeksizin İnanmakla Yükümlüdür
Bu başlığın konulmasının sebebi, İslam'a hurafe dahil etmeye kalkan bağnazların da, bu bağnazların kirli mantığını kullanan bazı İslam karşıtlarının da Kuran'da bazı ayetlerin, başka ayetler tarafından nesih edildiğine (yürürlükten kaldırıldığına) dair iddialarının bozukluğunu göstermek içindir. Söz konusu kişiler iddialarına delil olarak aşağıdaki ayeti kullanırlar: 

Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 106) 

Kuran'a karşı dil eğip büken kişiler, kendi hurafelerini Kuran'ın yerine din olarak hakim edebilmek için bu ayetin kendilerince çarpık yorumunu delil olarak kullanmışlardır. Bu ayeti kendilerine göre yorumlayarak bir kısım ayetleri yürürlükten kaldırabileceklerini ve hatta onun yerine uydurma hadisleri dahil edebileceklerini düşünmüşlerdir. Bir kısım İslam karşıtları da, sarhoş edici içkiler veya savaş ile ilgili olarak nesih edilmiş ayetler olduğunu iddia etmektedirler. Buradan yola çıkarak Müslümanları da, yürürlükten kaldırmaya uyanlar ve yürürlükten kaldırmaya uymayanlar olarak ikiye ayırma eğiliminde olmuşlardır. 
Burada söz konusu kişilerin son derece çarpık iddialarına delil göstermeye çalıştıkları ayetin açıklaması şöyledir: "Hiçbir ayeti neshetmez" ifadesinde geçen "ayet" kelimesi tekil anlamındadır. Ayet kelimesinin delil, mucize gibi anlamları da vardır fakat Kuran'da Kuran ayetlerini niteleyen "ayet" kelimesi hiçbir zaman tekil olarak kullanılmaz. Tekil olarak kullanılan ayet kelimesi daima "delil" anlamında kullanılmış ve diğer tüm ayetlerde bu anlamıyla tercüme edilmiştir. 

Dolayısıyla buradaki anlam "Kuran ayetleri" değil, daha önce gelmiş olan "deliller, kurallar ve şeriatlardır". Dolayısıyla ayete göre, kendilerine hak kitaplar verilen önceki toplulukların yani Musevilerin ve Hristiyanların yükümlü olduğu bir kısım uygulama ve hükümler zaman içinde unutulmuşsa bunlar Kuran ile hatırlatılmakta veya ortadan kaldırılmaktadır. Onun yerine ise bir benzeri veya daha hayırlısı Kuran ile getirilmiş olmaktadır. 

Burada ayette geçen "unutturma" kelimesinin de üzerinde durmak gerekir. Bir hükmün diğerini nesih etmesi için, diğer hükmün "unutulmuş" olması gerekmektedir. Kuran'da ayetlerin tamamı 1400 senedir değişmeden durduğuna göre, bir ayetin diğerini nesih etmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Bağnazların nesih edildiğini iddia ettikleri hükümler unutulmuş değildir, Kuran'da halen bulunmaktadır. Buradan da açıkça anlaşılmaktadır ki, burada bahsedilen nesih konusu ayetin bir diğer ayeti nesih etmesi şeklinde değil, geçmiş topluluklara ait olup, zamanla unutulmuş hükümlere yöneliktir. Geçmiş topluluklara indirilmiş fakat "unutturulmuş" olan hükümler, bu hükümlerin daha hayırlısı veya bir benzeri şeklinde Kuran ile söz konusu topluluklara, hüküm olarak gönderilmiştir. 

Kuran "Korunmuş" Bir Kitaptır 

Kuran, Rabbimiz'in ayetinde açıkça belirttiği şekilde "korumaya alınmış" bir kitaptır: 

Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz. (Hicr Suresi, 9)

"Korunmuş" bir kitapta hükümleri tüm Müslümanlar için şart olan ayetlerin bir kısmının geçerli görülüp bir kısmının yok sayılması gibi bir durum imkansızdır. Nitekim Kuran'ın bütünündeki mükemmellik, matematiksel ve bilimsel mucizeleri, yol gösterici özelliği ve Kuran'ın korunduğuna dair pek çok ayet, hurafecilerin ve bir kısım İslam karşıtlarının bu iddialarını ortadan kaldırmaktadır: 

Onlar, o zikir (Kur'an) kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap'tır. Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur'an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)tan indirilmedir. (Fussilet Suresi, 41-42)

Şüphesiz, onu (Kuran'ı) (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Biz'e ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. (Kıyamet Suresi, 17-19)

Kuran, ayette açıkça belirtildiği gibi eşsiz bir Kitap'tır ve batılın ona önünden de arkasından da erişebilme imkanı yoktur. Bu Kitap, Rabbimiz'in koruması altındadır. Dolayısıyla bazı hükümlerin Kuran ayetlerinin hükmünü ortadan kaldırdığı iddiası apaçık bir iftiradır. 
Burada, İslam'a ve Kuran'a söz konusu iftirayı atan bir kısım sözde alimlerin, nesih edilmiş ayetler sayısında da müthiş bir ihtilaf içinde olduklarını da belirtmek gerekir. Her biri, nesih edilmiş kabul ettikleri her ayet için kendilerince yeni bir hüküm koymakta ve dolayısıyla kuralları farklı olan yeni dinler geliştirmektedirler. Bazı sözde alimler ise hadislerin ayetleri nesih edeceğini iddia edebilecek kadar bile ileri gitmişlerdir. Allah'ın "...Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık..." (Enam Suresi, 38) ayetini bu insanlar adeta görmezden gelmektedirler. Kuran ayetlerini reddetmekte ve yerine, bir kısmı tamamen uydurma olan hadisleri koymaktadırlar. İşte bu büyük mantık çöküntüsü İslam adına gerçekleştirilen radikal eylemlerin de temelini oluşturur. Sonraki bölümlerde bu konuyu detaylı olarak inceleyeceğiz. 

Tıpkı hurafeciler gibi İslam karşıtları da ayet üzerinden yaptıkları bu çarpık yorumu, İslam ile ilgili çok fazla hükme uygulamaya kalkışmışlardır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder