26 Kasım 2015 Perşembe

3. BÖLÜM


Bağnazların Kadın Nefreti 

Kadınlar, Bu Dünyanın En Güzel Nimetlerinden Biridir 

Bağnaz zihniyetin sevgisizliğini ve katılığını gözler önüne seren en çarpıcı örneklerden biri de kadınlara bakış açılarıdır. Kendilerince kadını bir tür aşağı varlık olarak gören bağnazlar, ortaya attıkları sayısız hurafeyle kadınları toplumun dışına iten, hatta sokakta görmeye dahi tahammül edemeyen bir zihniyete sahiptir. İlerleyen sayfalarda bu konudaki mevzu hadislerden örnekler vererek bağnazların kadına bakış açısını ve bu yanlış bakış açısının Kuran'a ve Peygamberimiz (sav)'in anlattıklarına tamamen zıt olduğunu ortaya koyacağız. Söz konusu mevzu hadisler, bir çok Müslüman ülkede kadınların neden hala ahlaksızca ezilmeye çalışıldığının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. 

Bağnazların kadına bakışının temelinde kadınların imanını ve aklını eksik gören bir anlayış vardır. O yüzden de kadının yarım görülmesi, yönetilmesi ve yönlendirilmesi gerektiği düşüncesi hakimdir. Bu zihniyettekiler için kadının varlığı bile bir tehlike ve öfke sebebidir. İşte bu nedenle mümkün olduğunca onu kapalı tutmak, toplumdan soyutlamak, tüm haklarını elinden almak ve onu yok ilan etmek ihtiyacı içindedirler. Kadını kendilerince ikinci sınıf bir varlık haline getirip kadının karar vermesini ve sosyal konularda devrede olmasını engelleyerek, kendi hakimiyetlerinde bir toplum meydana getirmeyi hedeflemişlerdir. Çünkü bilmektedirler ki, kadınlar genellikle detay düşünebilen, akılcı değerlendirebilen, ince ayrıntıları yakalayarak girift sonuçlar çıkarabilen özel varlıklardır. Kadınların sahte yöntemlerle devreden çıkarılması, bağnaz zihniyettekilerin sahtekarlıklarını da rahatça yaymalarına imkan sağlamıştır. 

Oysa Allah, takvada kadın ve erkek ayrımı olmadığını bildirmiş, salih ameller yapma, güzel ahlakın yayılması için gayret etme, Allah yolunda fikren mücadele etme konusunda kadın ve erkeğe eşit sorumluluklar vermiştir. Kadın ve erkek, Kuran'a göre sorumluluk anlamında eşittirler; fakat özen, ihtimam ve değer olarak kadın Kuran'da erkekten üstün tutulmuştur. Bir kısım bağnazlar ve İslam karşıtları tarafından şimdiye kadar hep kadının aleyhinde birer delilmiş gibi kullanılmaya çalışılan bir kısım ayetler, aslında kadının üstünlüğünü, Yüce Rabbimiz'in kadına verdiği önemi ve değeri gösteren ayetlerdir. Bu ayetleri ilerleyen satırlarda detaylı olarak açıklayacağız. 

Kuran'da Rabbimiz'in kadın için sunduğu benzetme onun değerini de gösterir. Kuran'da kadın narin bir bitkiye, çiçeğe benzetilmiştir. Hz. Meryem için yapılan bu tarif, kadına verilen önem ve değerin açık bir izahıdır: 

Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi... (Al-i İmran Suresi, 37)

Güzel bir bitkinin bakımı müthiş bir hassasiyet ister. Güzel bir bitki nazenin ve değerlidir, özen ve dikkat gerektirir. Adı üzerinde güzeldir. Çiçeğin o güzelliği, hassasiyeti, özen ihtiyacı, değeri, önemi kadının İslam'daki yerini mükemmel anlatır. Şu bir gerçektir ki Allah, yeryüzündeki tüm çiçekleri ve bitkileri birer güzellik unsuru, iç açıcı birer nimet, temizlik ve estetik sembolü, müthiş birer yaratılış harikası olarak yaratmıştır. Güzelliğin ifadesi olan böyle bir yaratılışın kadına atfedilerek kullanılması, Allah'ın temizlik, estetik ve güzellik sembolü bir eserini kadına benzetmesi, kadına verilen değeri çok güzel anlatır. 

Kuran'daki Kadın 

Kuran'da, kadının bahsinin geçtiği ayetlerde, kadına büyük bir ihtimamla değer verilmiş, kadın, tüm zor şartlarda özel bir himaye altına alınmıştır. Fakat bir yandan da sorumluluk olarak erkek ile eşit tutulmuştur. Dolayısıyla kadının korunması, bu korumaya muhtaç olduğu için değil, özel bir değere sahip olduğu içindir. 

Kuran'daki kadın istediği gibi çalışabilir ama çalışmak zorunda değildir. Kuran'daki kadın Sebe Melikesi örneğinde gördüğümüz gibi devletlerin yöneticisidir. Kuran'daki kadın Hz. Meryem (as) örneğinde göreceğimiz gibi zorluk anlarında sabır ve kararlılıkta üstündür, alemlerin kadınlarına örnektir. Kuran'da kadın sultandır, daima el üstünde tutulması gereken bir varlıktır. Dolayısıyla kadına bakış açısında bütün dünyanın izlemesi gereken en mükemmel rehber Kuran'dır. 

Peygamberimiz (sav) döneminde, kadınlar erkeklerle birlikte hayatın her alanında yer almıştır. Peygamberimiz (sav)'in mübarek eşi Hz. Hatice'nin bölgenin en önemli iş kadınlarından biri olması kadının sosyal hayatta nasıl bir aktiflik içinde olabileceğini gösteren çok önemli bir bilgidir. Kaldı ki Peygamberimiz (sav) döneminde, gerek İslam'la yeni tanışanların eğitiminde, gerek toplum düzeninin sağlanmasında ve hatta savaşlarda dahi kadın ve erkek sahabe eşit sorumluluk üstlenmiştir. 

Peygamberimiz (sav)'in eşlerine gösterdiği nezaket, sevgi, sevecenlik ve güzellik ise tüm dünya için en güzel örnektir. Hanımlarıyla koşu yarışı yapan, eşinin deveye binmesi için eğilip yardımcı olan, her fırsatta kadınların üstünlüklerini överek dile getiren, düzenlenen eğlenceleri izlerken başını eşinin omuzuna yaslayan güzeller güzeli Peygamberimiz (sav)'in bağnazların ürkütücü uygulamalarına asla müsaade etmeyeceği açıktır. Şüphesiz ki bağnazlar Resulullah (sav) adına böyle hadisler uydurarak sahabeleri de töhmet altında bırakarak hem Peygamberimiz (sav)'e hem sahabeye iftira etmekte ve çok büyük sorumluluk yüklenmektedirler. 

Bağnazların dinindeki kadının Kuran'da anlatılan kadından neden bu kadar farklı olduğu, bazı mevzu hadisler incelendiğinde hemen anlaşılacaktır. Söz konusu mevzu hadislerin tümüne Kuran'dan en kesin ve net cevaplar verilmiştir. 

Bağnazların Kadınlara Yönelttikleri İftiralar 

Kadının Aklının ve Dininin Eksik Olduğu İddiası 

Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim. (Müslim, İman, 34/132; İbni Mace, Fiten 19/4003)

Allah: "…Ben onu mükemmel ve akıllı olarak yaratmıştım. Şimdi hafif akıllı yapacağım; o iğrenerek ve istemeyerek yüklü olacak yavrusunu zorlukla dünyaya getirecektir" dedi. (et-Taberi Tefsir I 235 v.d.; Vffl143-44; Tarih 1/1 146-148; es-Salebi Arais&.21; İbnu'1-Esir el-KâmilI 34; tbn Kuteybe Te'vîlü Muhteüfi'l-Hadiss. 139)

Kuran'ın hiçbir ayetinde kadınların akıl olarak erkeklerden daha zayıf olduğu ifadesi yoktur. Tam tersine pek çok ayette "mümin kadınlar ve mümin erkekler" hitabıyla Allah Katında eşit sorumlu oldukları yani benzer akıl ve vicdana sahip oldukları ifade edilmiştir. Dahası Sebe Melikesi örneğinde olduğu gibi kadın tam tersine, önemli mevzular konusunda kararlar alan bir devlet yöneticisi olabilmektedir. Ayrıca bir insanı akıllı yapan farklı bir fiziki yapıya sahip olması değil, sahip olduğu Allah korkusu, Allah sevgisi, imani derinliği ve vicdanıdır. Allah, kadın veya erkek olsun, her insanın vicdanına doğruyu mutlaka ilham eder. Dolayısıyla insanı akıllı ve dindar yapan kadın veya erkek olması değil, vicdanına vahyedilene en mükemmel şekilde uyması ve "Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir..." (Enfal Suresi, 29) ayetinde belirtildiği gibi Allah'tan korkmasıdır. Akıl için Kuran'daki tek ölçü budur. Dolayısıyla bir insan sadece erkek olduğu için üstün olmadığı gibi kadın olduğu için de ne imanen ne aklen eksik olamaz. Ama çok kez hatırlattığımız gibi bağnazların dini Kuran'dan tamamen farklıdır ve iftiralarla doludur.

Söz konusu mevzu hadislerle Allah'a yönelik bir iftirada bulunmaları, bağnazların ne kadar ileri gittiklerini de gösterir. Kuran'ın hiçbir yerinde "Şimdi hafif akıllı yapacağım; o iğrenerek ve istemeyerek yüklü olacak yavrusunu zorlukla dünyaya getirecektir" şeklinde bir ifade kuşkusuz ki yoktur. Şu durumda Allah'ın sözü olarak iddia edilen bu cümle nerededir? Allah'tan geldiği iddia edilen bu vahiy, Kuran'da olmadığına göre nerededir? Ancak bağnaz dininin en büyük fitnelerinden biri Allah adına yalan söylemeleri olduğundan, bu korkunç iftirayı atabilmektedirler. 

Kadının hamileliği Kuran'da kutsal sayılmış bir durumdur ve bu sebeple Kuran'da anne de kutsal sayılmıştır. Yüce Rabbimiz'in bu konudaki ayeti şu şekildedir: 

Biz insana anne ve babasına (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Bana'dır." (Lokman Suresi, 14)

Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)

Hz. Meryem (as), Allah'ın isteği üzerine hamile kalmış, hamileliği boyunca tüm zorluklara sabretmiş ve gösterdiği bu sabır ve Allah'a bağlılığı nedeniyle tüm alemlerin kadınlarına üstün kılınmıştır: 

Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (Al-i İmran Suresi, 42)

Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur... (Maide Suresi, 75)

Bağnazlar kadınlar hakkındaki, "hafif akıllı", "iğrenerek ve istemeyerek yüklü" gibi asılsız ithamlarla kendi ürkütücü zihniyetlerini sergilerken, aynı zamanda Hz. Meryem (as)'a, sahabelere ve üstünlükleriyle övülen tüm diğer imanlı kadınlara da kendilerince hakaret etmektedirler. 

Bir hamileliğin zorluklarla geçmesi ve çocuğun zorluklar içinde doğması bu dünya hayatının güçlüklerinden biridir ve sabır, büyük güç ve irade gerektirir. Bu büyük zorluğa sabreden bir annenin, Allah, Kendi Katında çok büyük bir değere sahip olduğunu bildirmektedir. İşte bu yüzden, Allah'a tevekkül ederek, Allah sevgisi nedeniyle bütün bu zorluklara sabreden bir anne üstün bir varlıktır. Anneye verilen bu değer, Kuran'daki ahlak özelliklerinden biridir. 
Görüldüğü gibi Kuran'da kadının erkeğe göre üstünlükleri de vardır, dolayısıyla "aklı ve imanı eksik" benzetmesi, bağnazların dinine ait bir iftiradır. Allah, sorumluluk bakımından erkek ve kadına eşit şekilde hitap eder. Pek çok ayette aynı anda, "mümin erkek ve mümin kadınlara" hitap ediliyor olmasının nedenlerinden biri de budur. Bu ayetlerden bir tanesi şu şekildedir:

Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzap Suresi, 35)

Ayette de görüldüğü gibi Allah'tan korkmak, Allah'ı zikretmek, Allah'a sadık olmak, sabırlı olmak, sadaka vermek gibi Müslümanların temel vasıflarının hiçbirinde kadın erkek ayrımı yoktur. Kuran'da kadınların mümin vasıflarından herhangi birine daha az sahip olduğuna dair en ufak bir ima dahi bulunmamaktadır. Bir insan ister kadın olsun ister erkek olsun gücünün en fazlasıyla Allah'tan korkmakla, derin bir aşkla Allah'ı sevmekle ve Allah'ın rızasının en fazlasını kazanmakla sorumludur. 

Kadının Eğri Olduğu İddiası 

"Kadın bir kaburga kemiği gibidir. Kadın bir kaburga kemiğinden, bir eğri kaburga kemiğinden yaratıldı, onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kırılması da boşanmasıdır." (Müslim, Reda 64; Nesai, Nikah 15; Ahmed b. Hanbel, II, 168)

Kuran'da insanın yaratılışı detaylı olarak bildirilmiştir ve şu şekilde tarif edilmiştir: 

Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 12-14)

Hiçbir Kuran ayetinde kadının kaburga kemiğinden yaratıldığını ve eğri olduğunu bildiren bir ifade bulunmamaktadır. Bağnazların bu ifadelerinin aksine Yüce Rabbimiz kadını ve erkeği "en güzel surette" yarattığını bildirmektedir:

Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. (Mümin Suresi, 64)

Söz konusu mevzu hadiste geçen "onu doğrultmaya kalksan kırarsın" ifadesinde de kadının hem görünüm hem de fikir yapısı anlamında eğriliklere sahip olduğu ve asla düzelemeyeceği yönünde çirkin bir atıf göze çarpmaktadır. Böyle bir ifade Kuran'da geçmez. Gerçekte bu, bir bağnazın kadına yönelik öfke dolu bakış açısının temelini gösterir. 
Kuran'dan aldığımız eğitim ise şöyledir: Kadın olsun erkek olsun, elbette her insanın hataları, eksiklikleri, yanlışları olabilir. Kuran'a göre bu yanlışlar güzel ve nezaketli bir dille öğüt verilerek, yanlış ve doğru gösterilerek, kişinin vicdanına hitap ederek düzeltilir. Hiç kimsenin başka bir insanı "bu asla düzelmez" diyerek bir kenara atma gibi bir hakkı yoktur. Bunu yapan ve kendisini müstağni ve üstün gören bir insan, ahirette "bu düzelmez" dediği insanın çok daha güzel bir konumda olduğunu görebilir. Kimin doğru yolda olduğunu yalnızca Allah bilir. 

Bağnazların kadının en baştan eksik, kusurlu olduğuna dair batıl inançları, sonradan da değişmelerinin mümkün olmadığı yanılgısıyla pekiştirilmiştir. Bu sebeple bir çok mevzu hadiste, kadınların arasında iyilerin sayıca çok az oldukları, çoğu kadının da cennete layık olmadığı gibi yanlış bilgiler vardır.

Kadınları Aşağılamak için Uydurulmuş Olan Hadisler ve İddialar

Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. (Sahih-i Buhari)

Doksan dokuz kadından biri cennette, diğerleri ise cehennemdedir. (Sahih-i Buhari)

Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm. (Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003)

Bağnazların oluşturdukları toplumlarda kadının neden ikinci sınıf vatandaş olarak kabul edilip aşağılandığını söz konusu mevzu hadisler gayet açık göstermektedir. Bunlar gibi mevzu hadislerin uydurulmasının ardından bir kısım İslam toplumları, kadınları aşağılayan, küçük gören, onları evlere kapatan bağnaz ve korkunç toplumlar halini almışlardır. Kadınların ikinci sınıf görülmesi, toplumları müthiş bir medeniyetsizliğe, kavrukluğa, zevksizliğe ve boşluğa sürüklemiştir. Bu bağnaz zihniyetin temsilcileri asla ilerleyememiş, gelişememişlerdir. Şu an Ortadoğu'daki pek çok ülke, bu ürkütücü zihniyetin getirdiği kavrukluğun ve kalitesizliğin tam olarak içindedir. Oysa Kuran'daki din son derece güzel, sade, kaliteli ve barışçıldır. 

Söz konusu bağnazlar, cennetin en güzel süsü olan kadınlara dünyada da ahirette de Allah'ın büyük bir değer ve önem verdiğini bir türlü akıl edememişlerdir. En önemlisi de, Kuran'a hiç danışmamışlardır. 

Anlaşılabileceği gibi, söz konusu mevzu hadislerde geçen ifadelerin hiçbiri Kuran'da yoktur. Ahlak bozukluğu gösteren, kötülük yapan ve harama giren insanları Allah Kuran'da detaylı olarak tarif etmiştir ve bu tariflerin hiçbirinde bu insanların özellikle kadınlar olduğuna dair bir izah geçmemektedir.

Örneğin Allah Kuran'da insanların büyük kısmının iman etmeyeceğini, iman ettiğini söyleyenlerin büyük kısmının da şirk koştuklarını bildirmiştir:

Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitab'ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler. (Rad Suresi, 1)

Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. (Yusuf Suresi, 106)

Bir başka ayette ise, Allah'ın insanlara öğüt alabilecekleri çok imkan yaratmasına rağmen insanların çoğunun gereken ibreti almadığı ve ahlak bozukluklarını devam ettirdikleri bildirilir:

Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler. (Furkan Suresi, 50)

Görüldüğü gibi ne bu ayetlerde ne de Kuran'ın diğer ayetlerinde ahlak ve tavır bozukluğu gösteren insanların –bağnazların iddia ettiği gibi- ağırlıklı olarak kadınlar olduğunu gösteren hiçbir ifade yoktur. Hiçbir ayette ahlaksızlık yapanlar cinsiyetlerine göre ayrılmamıştır. Hiçbir ayette kadınların daha ahlaksız olduğu ve cennete daha az sayıda kadının gireceği şeklinde bir bilgi de yoktur. Mevzu hadislerdeki bu bilgiler, özellikle kadın düşmanlığını yaygınlaştırmak için kurgulanmış büyük birer sahtekarlıktır. Kuran, söz konusu sahte hadisleri kesin ve net açıklamalarla yalanlamaktadır. 

Kadınların Dinin Yaşanmasına Engel Oldukları İddiası 

Kadınlar olmasaydı Allah'a hakkıyla ibadet edilirdi. (Suyuti, Buhari, İbn-i Adıyy, Ebu Hatim, İbn-i Cevzi, Muhammed Nasuriddin, İbn-i Hıbban hadisi mevzu kabul ederler.) (Silsiletul Ehadisuzzaif: 74, Tenzihuşşeria: 1/62, El-leali : 2/59)

Kadınlar olmasaydı, erkekler cennete girerdi. (İbn-i Arrak, Es- sakafi hadisi kabul etmezler. (Camiussağir: 2/113))

İlk olarak şu önemli hususu tekrar hatırlatalım: Bu mevzu hadislerde anlatılan korkunç zihniyet, hiçbir şekilde Kuran'da yer almamaktadır. 
Yukarıdaki mevzu hadislerdeki açıklamalara gelince: İmanı zayıf veya dinsiz insanları din ahlakını yaşamaktan uzak tutan şey kadınlar veya dünyanın başka bir nimeti değil, kendi vicdan, akıl ve irade zayıflıklarıdır. Allah bu dünyayı bir imtihan olarak yaratmıştır. İnsan, yaşamı boyunca zorluklarla, sıkıntılarla, hastalıklar ve acizliklerle imtihan olduğu gibi, nimetlerle ve güzelliklerle de imtihan olur. 

Kadın da bu dünyanın nimetlerinden, süslerinden biridir. Ama her nimet gibi nimetin nasıl değerlendirildiği, nimete sahip olan kişinin ahlakına bağlıdır. Allah Kuran'da dünya nimetlerinin insanlar için imtihan olarak yaratıldığını şöyle bildirmiştir:

Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)

Kadınlar gibi, evlat, altın, gümüş, ihtişamlı hayvanlar, ekinler yani zenginlik de dünyanın nimetlerindendir ve insanlara süslü kılınmıştır. Ancak iman sahibi bir insan tüm bu nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğunun, dünyadaki her nimetin geçici olduğunun ve tüm nimetlerin en güzel halinin ve daha fazlasının cennette olacağının bilincindedir. O yüzden de bu nimetlerin hiçbiri onu Allah'tan ve Allah yolunda gayret etmekten alıkoymaz. Eğer bir insan bu nimetlerin herhangi birinden dolayı gaflete kapılıyor, Allah'ın rızasının en çoğunu aramaktan geri duruyorsa bu o kişinin iman zayıflığından kaynaklanan bir durumdur. Bunun sorumlusu nimetler değil, kişinin kendisidir. Dolayısıyla -bu tutumunu düzeltmediği takdirde- karşılığını alacak olan da kendisi olacaktır. Bu konuda başkasını suçlamak ahirette kişiye hiçbir fayda sağlamaz. 

Dolayısıyla bu mevzu hadislere dayanarak hatalarından, günahlarından, yaptıkları kötü işlerden kadınları sorumlu tutan bir erkek sadece kendisini aldatır. Kuran'a göre her ne şart, ne durum olursa olsun iman etmenin gereği Allah'a kulluk vazifesini hakkıyla yerine getirmektir. Hiçbir insan ahirette Allah'a "Ben kadınlar yüzünden hakkıyla ibadet edemedim" mazeretini sunamayacaktır. Ayette bu gerçek belirtilmiştir: "...insan, kendi nefsine karşı bir basirettir, kendi mazeretlerini ortaya atsa bile." (Kıyamet Suresi, 14-15) Yani insan ne kadar mazeret uydurursa uydursun doğru olanın ne olduğunu gayet iyi bilir. Söz konusu mevzu hadisleri esas alıp kendi gevşeklikleri yüzünden kadınları suçlayan bir kısım insanlar, ikiyüzlü olduklarının, bahaneler uydurduklarının elbette farkındadırlar. Dünyada bunu görmezden gelmeleri hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Allah'ın huzurunda durduklarında, "...her bir nefse -haksızlığa uğratılmaksızın- kazandığı tam olarak ödendiğinde nasıl olacak?..." (Al-i İmran Suresi, 25) 

Kadınların Aklına Uymamak Gerektiği İddiası 

Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla iflah olmaz. (İbni Hanbel Müsned 5/43,50; Tirmizi Fiten:75 Nesai Kudat:8; Buhari Fiten:18)

Kadınlara itaat pişmanlıktır. (Tezkiratul Mevzuat: 128, Kitabul Mevzuat: 2, 272)

Kadınlarla istişare edin, onlara danışın ve onların söylediklerinin zıttını yapın. (El- Makasıdul Hasene: 248, Tezkiretul mevzuat:128, Tenzihuş Şeria: 2-204, Silsiletul Ehadis: 432)

Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir. (Kadınlara Dîni Bilgiler 44,45 Suyuti, Leali II, 147; İbn Arrak, Tenzihü'ş Şeria II, 210) 

Kim ki karısına itaat ederse Allah (cc) onu yüzüstü cehenneme atar. (İbn Arrak II, 215) 

Görüldüğü gibi, bağnazların kadınları kendilerince aşağı kabul etmelerinin en önemli yansımalarından biri de kadınları toplumda etkili konumlarda asla görmek istememeleridir. Bu yüzden kadınların yönetici olmalarına karşıdırlar. Hatta kadınlarla istişare edilmesini bile kabul etmezler. Kadınların düşündükleri her şeyin yanlış olduğu, yaptıkları her şeyin hatalı olduğu gibi sapkın bir mantıkları vardır. Bu, kadınları tamamen toplumdan soyutlamak için geliştirdikleri kirli oyunun bir parçasıdır. Yukarıdaki uydurma hadisler de bu amaçlarına hizmet etmiş ve birçok ülkede bu sapkın fikirlerin hakim olduğu bağnaz ve kadın düşmanı toplumlar meydana gelmiştir. Oysa bu mantık Kuran'a da Peygamberimiz (sav)'in uygulamalarına da tam anlamıyla terstir, tam anlamıyla İslam diniyle çelişir. 
Örneğin sahte hurafeciler "Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla iflah olmaz" uydurmasını kendilerince yaymaya çalışırlarken, Allah Kuran'da devlet yöneticisi olan bir kadını örnek verir: Sebe Melikesi... 

"Kadınlara danışmayın" diyen hurafelere rağmen Sebe Melikesi, iş konusunda tüm kararları veren tek lider konumundadır. Ayetlerde Sebe melikesinin liderlik vasfı şu şekilde belirtilir: 

Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim." "Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona herşeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var." (Neml Suresi, 22-23)

Kavmine hükmeden kadın yönetici Sebe Melikesi Hz. Süleyman (as)'a bu şekilde tanıtılmıştır. Hz. Süleyman (as)'dan Sebe Melikesi'ne İslam'a davet mektubu gönderilmesinin ardından Sebe Melikesi kendi kavminin önde gelenlerine danışmış ve önde gelenler ona şu cevabı vermişlerdir: 

Dediler ki: "Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız). (Neml Suresi, 33)

Görüldüğü gibi Kuran'daki kadın, devletlerin başına geçmekte, hükümdar olmakta ve iş konusunda karar verip emrini uygulatmaktadır. Bağnazların dinindeki kadın ile Kuran'daki kadının vasfı tam anlamıyla zıttır. 

Bağnazlar, söz konusu mevzu hadislerde kadınlara yönelttikleri bu pervasızca hakaretleri gerçekte Hz. Meryem'e, Kuran'da geçen mümin kadınlara, Peygamber Efendimiz (sav)'in mübarek eşlerine, sahabe kadınlara da yöneltmekte olduklarının farkında değildirler. Kadını bu derece aşağı gören böylesine garip bir zihniyetin, tüm kadınlara bu aşağılamayı yönelttiği unutulmamalıdır. 

Söz konusu bağnazların Kuran'dan ne kadar farklı bir hayat yaşadıklarını, Peygamberimiz (sav) dönemi kadınlarının durumunu incelediğimizde de açıkça görürüz: 

Örneğin, Peygamberimiz (sav)'in eşi Hz. Hatice Mekke'nin en varlıklı tüccarlarından biriydi. Şam'a ticaret kervanları gönderiyordu, bu iş için yanında çalıştırdığı insanlar vardı. Medine döneminde de kadınlar deri işlemeciliği, ip imalatı, dokumacılık, terzilik, ilaç yapımı, güzel koku satışı gibi bir çok ticari iş yapıyor, hayatın her alanında aktif olarak yer alıyorlardı. Savaşlara çıkıldığı zamanlarda kadın sahabeler erkeklerle birlikte savaşlara katılıyor, gerektiğinde ön saflarda da görev alıyorlardı.

Rayta bint Abdillah, Hz. Peygamber (sav)'e: "Ya RasulAllah ben zanaatkar bir kadınım, kocamın (Abdullah b. Mes'ûd) ve çocuğumun bir şeyleri yok; zanaatımla elde ettiğim ürünleri satıyorum" der ve ailesine yaptığı harcamalarının sevabı olup olmadığını da sorar. Hz. Peygamber, ona: "Onlara yaptığın harcamalarda sana elbette sevap vardır" diye cevap verir. (İbn Sa'd, et-Tabakât, VIII, 290; Nuaym, Hilye, II, 69; İbnu'l-Esîr, Usdu'l-Gabe, VII, 121) 

Görüldüğü gibi Peygamberimiz (sav) dönemi kadınları evlerini geçindiren, aile hayatında sözü geçen kadınlardır; Peygamberimiz (sav) de bu gayreti övmektedir. 

Peygamberimiz (sav) döneminde Eşlem kabilesinden Kuaybe bint Sa'd'ın hastaları ve yaralıları tedavi ettiği kaydedilmektedir. Yani kadınlar Peygamberimiz (sav) döneminde doktorluk yapmaktadırlar. Nitekim Habeşistan'a hicret eden, zeki, görgülü ve tecrübeli bir kadın olan Esma bint Umeys'in de iyi bir doktor olduğu bilinmektedir. Ümmü Seleme, Esma bint Umeys'in Hz. Peygamber (sav)'e "Hindistan ve Yemen'den getirilen bitkiler ve zeytin yağı ile bir ilaç" yaptığını söyler. Bu rivayette, Esma'nın, bu ilacın yapımını Habeşistan'da öğrendiği de ifade edilmektedir. (İbn Sa'd, a.g.e, II, 236) 

Hz. Peygamber (sav) devrinde, Medine'de attarlık (güzel koku satıcılığı) yapan kadınlardan bazılarının isimleri verilmektedir. Bunlardan biri olan Müleyke Ümmü's-Saib el-Sakafıyye, güzel koku satmak için Hz. Peygamberin huzuruna girer. Yani Peygamberimiz (sav) dönemi kadınları satıcılık da yapmaktadırlar. 

Tüm diğer Müslümanlarla birlikte savaşa katılan kadın sahabelerin durumunu en mükemmel anlatan rivayetlerden bir tanesi de aşağıdaki şekildedir: 

"Müminlerin gafletinden faydalanan müşrikler öylesine girdiler ki savaş meydanına Rasulun etrafında onu korumakla görevli 10-12 kişilik bir grup da savaşa girmek zorunda kaldı. Bir anda yapayalnız kalan Peygamberimiz (sav)'in, yanında sadece Hz. Nesibe vardı. 40-50 saniyelik bir yalnızlıktı bu. Müşriklerden biri, fırsat bilip saldırdıysa da Nesibe kılıcıyla onu öldürdü. Ardından ikinci bir müşrik saldırdı Rasurullah'a. Çift zırh giymiş bir müşrikti. Ne kadar vursa da öldürmeyi başaramıyordu. Kendi omzundan beline dek ağır bir kılıç darbesi aldı. O sırada diğer müminler yetişip kafiri bertaraf etmişlerdi. Bu birkaç saniye o kadar önemliydi ki!.. Uhud'da Nesibe tam on bir yara aldı. Buna rağmen savaşın sonuna kadar bırakmadı.

Görüldüğü gibi mevzu hadislerin tam aksine Peygamberimiz (sav) döneminde kadınlar savaş meydanı gibi son derece kritik ortamlarda bile bulunmuşlardır. Savaşta Peygamberimiz (sav)'in korunması gibi oldukça can alıcı bir konumda kadın sahabeler görev almışlardır. Peygamberimiz (sav)'in, hayati tehlike dolu böyle riskli bir ortamda kadınların kendisini koruma görevini üstlenmesini uygun bulması söz konusu kadın sahabelerin akıllarına ve vicdanlarına ne kadar güvendiğinin önemli bir alametidir. 

Kuran'da; "Ey iman edenler, "Raina-Bizi güt, bize bak" demeyin. "Unzurna-Bizi gözet" deyin ..." (Bakara Suresi, 104) ayetinde sadece iman eden erkeklere değil iman eden kadınlara da bir hitap vardır. Ayette kadınlara da "bizi güt, bize bak" dememeleri öğütlenmektedir. Demek ki Kuran'da kadına; güdülen, akıl zayıflığı olduğu için erkekler tarafından bakılan ve yönlendirilmesi gereken bir varlık olarak değil tam aksine kendi ayakları üzerinde duran, güçlü, akıllı, vicdanına tam güvenilen, zeki bir varlık olarak bakılmaktadır. Ancak kadınlara karşı yüzyıllardır bu uydurma hadislerle yetiştirilmiş ve bilinçlendirilmiş olan bazı İslam ülkelerinde bu anlayıştan yoksun insan sayısı çoktur. Dolayısıyla da "Kuran'da kadın erkekle aynı haklara sahiptir" dediğimizde bunu şiddetle reddeden kişiler; bilerek ya da bilmeyerek Allah'ın ayetlerine karşı muhalefet etmektedirler.

Kadınların İkinci Sınıf Varlıklar Oldukları ve Allah'ın Kadınları Geride Bıraktığı İftirası

Kadınları Allah geride bıraktığı gibi siz de geri bırakın. (Taberani)

Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı, kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim, (Sahih-i Buhari)

Bağnaz zihniyetin yüz yıllardır süregelen kadın düşmanlığı büyük bir kitleyi Allah'a ve Peygamberimiz (sav)'e iftira atma noktasına kadar getirmiştir. Dikkat edilirse mevzu hadislerde, Kuran'da kadınların erkeklerle eşit haklara sahip oldukları, üstünlüğün cinsiyet farklılığından değil akıl-vicdandan ve Allah korkusundan kaynaklandığı gibi bilgilerden hiçbiri yer almamaktadır. Kuran'da kadınlara ait her türlü hakkın korunduğuna dair ayetler olduğundan da bahsedilmemektedir. 

Bu hükümler ve izahlardan özenle kaçınılmış, kadınların Kuran'da övgüyle bahsedilen varlıklar olduklarına hiç değinilmemiştir. Dolayısıyla yüzyıllardır Müslümanların, güya "Peygamberimiz (sav)'in sözleri" denilerek kandırıldıkları bu batıl anlatımlar, sapkın bir anlayışın İslam dinine mal edilmesine neden olmuştur. Bu yolla yüz yıllardır İslam dinine ve Peygamberimiz (sav)'e büyük iftiralar atılmıştır. Oysa kadınların Allah tarafından -haşa- geride bırakılmaları gibi bir anlayış Kuran'ın tek bir ayetinde dahi geçmemektedir. Aksine Kuran'da Allah kadın ya da erkek diye herhangi bir ayrım yapmadan; "müminler, iman edenler, inananlar, kadın olsun erkek olsun..." gibi hitaplarla kadın-erkek tüm inananları aynı sorumlulukla mükellef kılmıştır. Örneğin Allah, Nisa Suresi 95. ayetinde; 

Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd (gayret) edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cehd edenleri (gayret edenleri) oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cehd edenleri (gayret edenleri) oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa Suresi, 95)

Görüldüğü gibi ayette Müslümanların hayatları boyunca Allah yolunda fikri bir mücadele ile sorumlu oldukları ifade edilmektedir. Ancak bu sorumluluk hem kadın hem de erkeklere eşit olarak verilmiş bir sorumluluktur. Allah "müminler" hitabıyla hem kadın hem de erkek Müslümanları bu ibadeti yerine getirmekle birinci dereceden sorumlu tutmuştur. Eğer Müslüman bir kadın, Müslüman erkeklere göre bu sorumluluğunu tam hakkıyla yerine getirirse Allah Katında o kadın diğer tüm erkeklerden daha üstün bir konumda olur. Eğer Müslüman bir erkek yerine getirirse bu defa Allah Katında diğerlerine göre takvası nedeniyle daha üstün bir konuma gelir. Görüldüğü gibi burada hiçbir şekilde cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ya da farklılık yoktur. Aksine vicdan, akıl ve samimiyet esastır. 

Dolayısıyla kadınlar konusundaki mevzu hadisler de tıpkı diğerleri gibi Kuran hükümleriyle ve Kuran'da kadına verilen değerle tamamen çelişmektedir. Birincisi, Müslümanlar Allah'ın dışında hiçbir şeye secde etmezler. Bir Müslüman için boyun eğeceği ve emrine uyacağı tek güç Allah ve O'nun Peygamberidir. 

Müslüman bir kadın için eşi; Allah rızası için sevdiği, Müslümanlığı ölçüsünde saygı ve merhamet duyduğu aciz bir kuldur. Eşine olan sevgisi, saygısı da kişinin Allah'a olan samimi bağlılığı, güçlü imanı, Allah yolundaki azmi ve şevkiyle doğru orantılıdır. Yoksa bağnazların çürük zihniyetinde olduğu gibi eşine sırf erkek olmasından dolayı körü körüne bir saygı duyması söz konusu bile olamaz. Çünkü Müslüman bir kadın ve erkek için evlilik aynı zamanda ahiret için de bir sözdür. Bir Müslüman kadın ancak ahirette Allah'ın razı olacağını umduğu güzel ahlaklı bir eşe sevgi, saygı ve şefkat besleyebilir. Aksi söz konusu olduğunda ise o sevgi ve saygıyı asla hissedemez. Böyle bir şeyi tahayyül etmek, benzetme olarak cümle içinde kullanmak bile Müslümanlar için abestir. 

Kadınların Süslenmesini Yasaklayan İddialar 

Dövme yapan ve yaptırana, yüzdeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin. (Sahih-i Buhari) 

Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir. (Ebu Davut, Tereccul, 5)

Bağnaz zihniyetin Müslüman kadınları itici, çirkin, bakımsız ve ikinci sınıf varlıklarmış gibi gösterme gayretlerini besleyen ana mantıkların kaynağı işte bu mevzu hadislerdir. Tüm dünyada Müslüman kadınların genel anlamda son derece bakımsız hatta insanlıktan çıkmış, güzellikten, temizlikten, güzel konuşmaktan uzak varlıklarmış gibi tanınmalarına, bağnazların kadınları din adı altında soktukları bu görünüm neden olmuştur. 
Yukarıdaki mevzu hadislerin çizdiği Müslüman kadın görünümü; kadının sosyal hayatta bulunmasını imkansız hale getiren bir modeldir. Çünkü bu modelde; bir kadın eğer Müslümansa o zaman güzel olması, temiz ve bakımlı olması gibi bir durum asla kabul edilemez. Bu modeli takva alameti gibi gösteren bağnaz zihniyet böylece kadını dış görünüşünden dolayı hem toplum içine çıkamayacak bir varlık haline getirmiş hem de yine aynı sebeple dini anlatabilme imkanını elinden almıştır. 

Bir düşünün. Kendine bakım yapmaktan aciz, temizliğine hiç önem vermeyen, cahil, yüzündeki tüyleri temizlemeyi dahi akıl edemeyen ve o haliyle insanların arasına girmekten utanmayan birinin güya Müslüman kadın olarak temsil edildiği bu modeli hangi kadın yaşamak ister? Ya da kim böyle birinin kendisine dini anlatmasını arzu eder? Dinin kendine güya "güzel, temiz, bakımlı cazibeli olmayı yasakladığına" inanan aksinde Allah'ın lanetine uğrayacağını düşünen bir kadın nasıl böyle bir dine yanaşabilir? Müslüman olmasa bile, İslam'a ve Müslümanlara nasıl sevgi duyabilir? 

İşte özellikle Batılı toplumlarda İslam'ın adeta uzak durulması gereken karanlık bir din olarak algılanmasının temelindeki sebeplerden biri budur. Bağnazlar bazı Müslüman kadınları Kuran'da kesinlikle olmayan, tamamen uydurma bir modelin içine hapsetmişler, böylece gerçek İslam'ı yaşamalarını ve tebliğ etmelerini engellemişlerdir. Oysa bir Müslüman kadın, sözle Kuran'daki güzel ahlakı, barışı, sevgiyi anlatmakla yükümlü olduğu gibi, bunu hal ve tavırla da göstermek, yani yaşamakla sorumludur. Müslümanlığın güzellik olduğunu anlatırken güzel görünmeli, Müslümanlığın sevgi olduğunu anlatırken sevgiyi gerçekten yaşamalıdır. Böylelikle dinin güzelliklerini anlamaya gerçekten ihtiyaç duyan bir insan, bu dinin insana tüm bu güzellikleri getireceğini bilmeli, kendi gözleriyle bunu görmelidir. Zaten Kuran'daki tarif bu şekildedir. Kuran'da Müslümanların giyimlerinin çok güzel ve temiz olduğundan, bir araya geldiklerinde en güzel, en şık kıyafetleri ve takılarını kullanmalarından bahsedilir. 

Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik (varettik)... (Araf Suresi, 26)

Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının... (Araf Suresi, 31)

Ayrıca Kuran'da cennet halkının; özellikle de cennet kadınlarının temizlikleri, bakımları, güzellikleri ve giyimlerindeki şıklık da ayetlerde müthiş güzel detaylarla anlatılır. 

Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). (Saffat Suresi, 49)

... orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler... (Kehf Suresi, 31)

...orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir. (Hac Suresi, 23)

Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir... (İnsan Suresi, 21)

Burada birkaçına yer verdiğimiz ayetlerden çok net anlaşıldığı gibi Allah kadın güzelliğini, ciltlerinin tüyden arınmış pürüzsüz halini "saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz)" ifadesiyle makbul bir güzellik ölçüsü olarak vermiş, cennet kadınlarının böyle olacaklarını söylemiştir. Demek ki Allah pürüzsüz ve temiz bir cildi güzel görmektedir. Allah; güzelliği, temizliği, şıklığı, süsü, güzel giyimi sevmekte ve kullarını böyle görmek istemektedir. Allah'ın güzel gördüğü şeyleri Peygamberimiz (sav)'in de çok güzel göreceği ve Müslüman kadınları bu yönde teşvik edip, tavsiyelerde bulunacağı tartışmasızdır. 

Estetik yönünün dışında zaruri olarak da bu tür bakım yöntemlerine başvurmak zorunda kalan bayanların da olabileceği unutulmamalıdır. Örneğin kadınlar, kimi zaman kemoterapi gibi bazı ağır ilaç tedavileri sonrasında peruk kullanmak zorunda kalabilirler. Bu son derece normal, hatta gerekli, söz konusu bayanlar için oldukça güzel bir bakım yoludur. Fakat bağnazlar, bu kolaylığı ve güzelliği, söz konusu uydurma hadislerle ortadan kaldırmaya çalışırlar. 

Aynı şekilde deri altına çeşitli şekillerde dövme yaptırılması, kaş yapısından dolayı asimetrik görüntü oluşturan şekli bozuk bir kaşın dövmeyle düzelttirilmesi ya da yüzdeki tüylerin temizlenmesi konusunda bir yasak Kuran'ın hiçbir yerinde yoktur. Böyle bir yasaklama zaten Kuran'ın ruhuna aykırıdır. Güzel bir genç kızı yüzündeki fazla tüylerle dışarı çıkmaya zorlayan, onu insanların içinde mahcup eden, onu güzelleştirmek yerine çirkinleşmesi için uğraşan bağnazlar işte bu yüzden güzelliği bir türlü temsil edemezler. Oysa Allah inananların bakımı, güzelliği, şıklığı ve temizliğine ayetlerde özellikle dikkat çekip Müslümanları bu yönde teşvik etmektedir. 

Bağnazlara Göre Müslüman Kadınların Kocalarına Olan Tutumları

Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder. (Sahih-i Buhari, 9/36)

"Bir kadın, kocasının yatağını (haklı bir mazereti olmadan, küs bir şekilde) terk eder ve (başka bir yerde) sabahlarsa, sabah açılıncaya kadar melekler ona lanet okur." (Nehc-ül Fesaha, S.36, Hadis: 187)

Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. (Hafız Zehebi, Büyük Günahlar Sayfa 187)

Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. (İbni Hacer El Heytemi 2/121, Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239)

Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olur. (Kadınlara Dini Bilgiler, s. 61)

"Bir kadın, diliyle kocasına eziyet ederse, onu kendisinden razı edinceye kadar, Allah onun hiçbir tevbesini, kefaretini ve iyi amelini kabul etmez; hatta gündüzlerini oruç ve gecelerini ibadetle geçirse dahi." (Bihar-ül Envar, C.103, S.244)

"Bir kadın, kocasının hakkını eda etmediği müddetçe, Allah'ın da hakkını eda etmiş olamaz." (Mekarim-ül Ahlak, S.247)

İmam Musa-i Kazım (a.s)'a kocasını gazaplandıran kadının durumu sorulunca, şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Kocası ondan razı oluncaya kadar, günahkar sayılır." (Kısar-ul Cümel, C.2, S. 258)

Bu hadisleri konu konu ele alacak olursak;

Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. (Hafız Zehebi Büyük Günahlar Sayfa 187)

Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. (İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239)

Yukarıda yer verdiğimiz bu iki mevzu hadiste, -Yüce Rabbimiz'i, Kuran'ı ve İslam dinini tenzih ederiz- İslam dininin güya kadını sözde ikinci sınıf, kocasının boyunduruğu altında yaşamaya mahkum edilmiş bir varlık gibi lanse ettiği izlenimi verilmektedir. Bu şeytani mantıkta kocasının kadın üzerinde o kadar hakkı vardır ki kadın kocasının ayaklarının tozunu yüzüne sürse ya da irinli, pis cildini yalasa bile bu borcu ödeyemez. Bu garip mantığa rağmen, hiç kimse kocasının kadın üzerinde neden bu kadar büyük bir hakkı olduğunu yüz yıllardır sorgulama ihtiyacı bile duymamış ve körü körüne bu batıl inancın kökleşmesine vesile olmuştur. Öyle ki çoğu Müslüman, bu hastalıklı mantığı makul karşılamıştır.

Bu pis zihniyette kadınlar; kendilerine olan davranış ve ahlaklarından razı olmasalar da kocalarına karşı "kadınlık görevi" denen cahilce mantığı yerine getirmeye mecbur tutulmuşlardır. Aksinde aşağılanmış ve kötü muamele görmüşler, ellerindeki bir avuç hak da kısıtlanmıştır. Böylelikle güya ikinci sınıf, güçsüz, ezilmeye mahkum varlıklar oldukları inancı onlara zorla kabul ettirilmiş ve bu zihniyet İslam toplumlarında kökleşmiştir. 

Yüzyıllarca hiç kimse çıkıp; "Kuran'da böyle bir anlayış, böyle bir inanç yok. Kadın-erkek eşit. Allah kadınlara Kuran'da çok geniş haklar ve özgürlükler veriyor." diyememiştir. Aksine hurafeci zihniyet asırlardır; "Din böyle emrediyor, yapmayanı Allah ve melekleri lanetler, günahkar olur, Allah'ın rızasını kazanamaz, cennetine giremez..." gibi Allah ve din adına söyledikleri bu tür yalanlarla bazı cahil Müslümanları Kuran dışı uygulamalara mecbur etmişlerdir. Çoğu Müslüman kadının kişiliği, bağnaz zihniyetin öğretileriyle eğitilmiş olan kocaları tarafından ezilip, yok edilmiştir. Çünkü bağnazların dininde kadın, kocası ne isterse ona uyup itaat etmek mecburiyetindedir. Kadınların büyük bir çoğunluğunun okumasına, çalışmasına, sosyal hayatın içine girmesine hatta camdan bile bakmasına izin verilmez. Dolayısıyla maddi ve manevi olarak kocalarına bağımlı hale getirildiklerinden, -toplumun o kesimine hakim olan örfler, gelenek ve görenekler de bu bağnaz zihniyeti beslediklerinden- kadınların kendilerini bu baskıdan kurtarmaları neredeyse imkansız hale gelir. 

Burada sormak gerekir: Bağnaz toplumlarda erkek hangi özelliği ile bu kadar üstündür ki kadın bir türlü onun hakkını ödeyemez? Kuran'a göre üstünlük sadece takvaya göredir ve bunun da karşılığı Allah'tan beklenir. Bir erkeğin kadın üzerinde nasıl bir hakkı olur da üzerindeki pis irini yalasa bile kadın o hakkı ödeyemez? Kimdir ve nedir onu bu kadar hakkı ödenmez yapmış olan? Ona bu üstünlüğü takvası dışında hangi özelliği verebilir? Allah ona böyle bir ayrıcalık vermemiştir, dolayısıyla bu ayrıcalık Kuran'da da yoktur. O halde nereden elde etmiştir bu hak üstünlüğünü? Dindar veya dinsiz olmasına, müşrik veya münafık olmasına, günahkar veya zalim olmasına bakılmaksızın istisnasız "her koca" neye göre bu mertebeye erişmiştir? 

Onları bu sahte mertebeye eriştiren, bağnaz zihniyetin İslam'a dahil ettiği söz konusu mevzu hadislerdir. Kuran'da olmayan, Allah'ın lanetlediği bu zihniyeti onlar, din adına yaygınlaştırmış ve uygulatmışlardır. Şu anda çoğu İslam toplumu, hatta bu İslam toplumlarında bu telkinle yetişmiş kadınlar bile bundan farklı bir zihniyet tanımamaktadırlar. Bağnaz dininin dünyaya getirdiği en büyük belalardan bir tanesi de işte budur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder