26 Kasım 2015 Perşembe

2 Kadın = 1 Erkek Yanılgısı


Bir kısım kişiler tarafından İslam'a karşı delil gibi kullanılan ve yanlış bilinen konulardan biri de, "Kadının erkeğe göre yarım hakkı olduğu" iddiasıdır. İslam karşıtı bir kısım kişiler, "Bir erkeğin şahitliği ve hakkı iki kadına eşittir" yorumunu ortaya atmışlardır. Bağnazlar da bu yanlış yorumu bir fırsat bilerek hemen uygulamaya geçirmiş ve kadına "yarım" damgası vurmuşlardır. Oysa İslam karşıtları da söz konusu bağnazlar da pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bir yanılgı içindedirler. 

Allah Kuran'da, kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar. Kuran'ın hiçbir yerinde "bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir" diye bir ifade yoktur. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran'da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani kadın veya erkek herhangi 4 şahit tanık olarak yeterlidir, kadın-erkek ayrımı yoktur. 

Şahitliklerin çeliştiği durumlarda ise her konuda olduğu gibi yine Kuran'da kadın üstün tutulmuş ve onun sözüne güvenilmiştir. Örneğin kadınlara yapılan zina suçlamasında, kadınla kocasının şahitliklerinin birbirleriyle çeliştiği bir durumda kadının şahitliği daha önde tutulur. Öyle ki kadın, kendi şahitliğine uygun olarak masum kabul edilir. Konuyla ilgili ayetler şu şekildedir: 

Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahidleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şahidliği, Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmektir.
Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi)dir.
Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesi kendisinden cezayı uzaklaştırır. (Nur Suresi, 6-8)

Kadının Kuran'da şahitlik bakımından erkekten üstün tutulduğu, oldukça az bilinen, çok önemli bir gerçektir. Kuran'ın özünü ve kadına bakışını anlatır. Fakat İslam karşıtları ve bağnazların bildikleri bundan çok farklıdır. Kadının şahitliği ve miras hukuku konusunda kadını yarım gören bağnazların kendilerince delil kullandıkları ayetleri inceleyerek bu hükümlerin gerçek anlamlarını görelim: 

Kadın ve Vadeli Borçlanmada Şahitlik

Kadının şahitliği meselesinde Kuran'da tek istisnai konu vadeli borçlanma konusudur. Buradaki istisnai durumu anlamak için borçlanma konusunun tarif edildiği Bakara Suresi 282. ayeti inceleyelim: 

Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi  bilendir. (Bakara Suresi, 282)

Borçlanma hükmünün tarif edildiği bu ayette, "Borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları" söylenir. Ayrıca ayetin sonunda "yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği" geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bir konuda şahitlik insanların kaçındığı, dahil olmak istemedikleri bir sorumluluktur. Allah ise bu kaçınılan görevi tümüyle erkeklere yükleyip, borçlanma sırasında "iki erkek şahit bulunmasını" ister. Dikkat edilirse ayette, "iki erkek veya dört kadın şahit bulun" ifadesi geçmez, doğrudan "iki erkek şahit bulunması" istenir. Riskli, külfetli ve kaçınılan bu sorumluluk doğrudan erkeklere yüklenmiştir. Böylece baskılara karşı daha hassas olan kadın, bu kaçınılan vazifeden korunur. 

Ayetin hükmüne göre, ancak ve ancak iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa, o zaman "bir erkek ve iki kadın bulunması" şartı vardır. Böylelikle borçlanma gibi maddi çıkar ve hesaplaşmaların getireceği riskli bir durum karşısında kadın yalnız bırakılmamış olur. Olumsuz bir durumun ortaya çıkması ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması en baştan önlenip kadın korunur. 

Örneğin, ortaya borcun miktarı veya ödeme şekli konusunda bir yanlış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bu ortamda yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Allah, tüm dış baskılara karşı Kuran'da koruma altına aldığı kadının böyle bir duruma maruz kalmasını önlemiştir. Kadının yanında ona destek olacak ikinci bir şahit buradaki baskıyı ortadan kaldırır. Bir erkek ve iki kadının şahit olduğu durumda, şahit sayısı üçe çıkınca sorumlululuk dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır. 

Çok iyi bilinmektedir ki, parayla ilgili yükümlülükler, özellikle günümüz toplumlarında, bir insanın diğerine kolaylıkla iftira atabileceği, karşı tarafı umarsızca suçlayabileceği, zan altında bırakabileceği oldukça riskli konulardır. Dolayısıyla burada kadını korumak için alınmış tedbir, pek çok açıdan kadın için güvencedir. Bazı insanlara göre kadınları kendilerince güçsüz görüp iftira yöneltmek kolaydır. Paranın devreye girdiği bu tip durumlar da, söz konusu kimselerin kadına suç ve iftira atmak için kullanacağı muhtemel ortamlardan biridir. Fakat iki kadının birden borçlanmaya şahit tutulması, bu iftira riskini ortadan kaldırmaktadır. 

Bu aynı zamanda kadın için psikolojik anlamda da bir rahatlama sağlar. Borç şahitliğinde borç miktarı, alacak-verecek gibi detayların unutulması oldukça riskli olabilir. Özellikle Müslümanlar, adil şahitlikte bulunmakla sorumlu tutulduklarından, borç hakkındaki detayların tümünü tam anlamıyla bilmek ve unutmamakla sorumludurlar. İşte burada, kadının alacağı bu sorumluluk ikiye bölünmüş olmaktadır. Kadın, hafızası güçlü olsa ve unutmamak için gerekli tedbirleri almış olsa da –ki, bu konuda kadınlar erkeklerden her zaman daha titiz ve tedbirlidirler- bir başkasının da varlığı onu psikolojik yükümlülükten kurtarmış olur. 

Bu psikolojik yükümlülük ve unutma ihtimali erkek için de geçerlidir elbette. Fakat Kuran'da psikolojik ve maddi anlamda korunan ve itina edilen taraf daima kadınlardır. Rabbimiz, kadınları özellikle detaylara önem veren, küçük yükümlülükleri dahi ciddiye alarak üstlenen, titiz ve sorumluluk sahibi varlıklar olarak yaratmıştır. Dolayısıyla özellikle maddi bir borçlanma esnasında kadının üzerinde hissettiği yük, yaratılışı gereği çok daha büyük olur. İşte bu yükü azaltmak, onu korumak ve psikolojik baskı altına girmesini önlemek için Yüce Allah, böyle rahatlatıcı bir tedbir yaratmıştır. Bu yine, Rabbimiz'in kadına verdiği üstün değerin bir tezahürüdür. 

Şu unutulmamalıdır ki, Kuran'da devlet başkanı olarak bir kadın –Sebe Melikesi- örnek verilmekte ve kararları alan güçlü bir kişi olduğu vurgulanmaktadır. Bunun anlamı Kuran'a göre kadınların devlet yöneticisi olabilecek kadar akıllı ve güçlü bir kişiliğe sahip olduklarıdır. Dolayısıyla borçlanma konusunda kadınları açıkça koruyan söz konusu ayeti "kadınların eksik akıllı oldukları" şeklinde yorumlayan kişiler, Kuran'daki hükmü gözardı ederek, kendi istedikleri yorumu yapmaktadırlar. Bizim ise ölçümüz sadece Kuran'dır. 

Kadınların Mirastaki Hakkı

Miras hukukunda kadının erkeğin yarısı kadar pay alması konusu da genellikle pek çok kişinin yanlış değerlendirdiği bir konudur. Kuran'ın ruhunu, İslam'ın temel esaslarını ve Rabbimiz'in kadınlara karşı koruyuculuğunu, şefkatini kavrayamayan bir kısım kişiler, mirasın paylaşımını tarif eden ayeti Kuran'ın bütünüyle birlikte değil tek başına değerlendirerek kendi iddialarına delil kılmaya kalkarlar. Oysa miras hukuku, yine, Kuran'da kadının nasıl korunduğunun bir diğer göstergesidir. 

Kuran'da kadının mirastaki payıyla ilgili ayetler şu şekildedir: 

Anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır. (Nisa Suresi, 7)

Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 11)

İslam'da miras, ilk ayette gördüğümüz gibi kadının da erkeğin de hakkıdır. İkinci ayette ise mirasın şekli tarif edilir ve buradaki tarife göre miras, kişilerin ihtiyaç ve sorumluluklarına göre bölünmüştür.

Kuran'ın geneline bakıldığında, anne, eş, kız çocuk veya kız kardeşin geçiminin kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğuna verildiğini görürüz. Bu kadının tüm yaşamı boyunca geçerli bir hükümdür. Yani oğul, koca, baba veya erkek kardeş, koruması altındaki kadına hayatının sonuna kadar bakmakla yükümlüdür. 
Örneğin evlenirken erkek kadına mehir verir. Mehir, Kuran'a göre kadının ailesine değil, doğrudan kadına verilir. Evlilik sonrasında ise kadının ve çocukların tüm maddi bakımı erkeğin üzerindedir. İlerleyen sayfalarda detaylı göreceğimiz gibi boşanma durumunda da bu bakım ve maddi destek devam eder. Dolayısıyla kadına yüklenmeyen tüm harcamalar daima erkeğin üzerindedir. 

Kadının maddi anlamda bakımının erkeğe yüklenmiş olmasının anlamı kadını kısıtlamak değildir. Bu, kadının muhtaç bir varlık olduğu anlamına da gelmez. Burada alınan tedbir, kadına verilen değerin simgesidir ve kadının hayatı boyunca herhangi bir şekilde mağdur olmasını engellemek içindir. Kadın istediği gibi yaşamak, çalışmak veya çalışmamak, para kazanmak veya kazanmamak, iş kurmak, şirket hatta devlet yönetmekte özgürdür. Bir erkeğin maddi anlamda daimi koruması altında olması, kadının sosyal hayatını kısıtlamak, özgürce yaşamasını engellemek veya onu eve kapatmak demek değildir. Bir erkeğin koruması altında olması o erkeğin kadın üzerinde bir söz hakkı olduğunun göstergesi de değildir. Kuran'ın hiçbir yerinde erkeğin kadına hükmedebileceğine dair bir izah geçmemektedir. Erkeğe maddi sorumluluk yüklenmesi, Kuran'da özenle korunan kadının hayatı boyunca mağdur olmaması içindir.  

Fakat Kuran'a göre kadının hiç kimseye karşı böyle bir sorumluluğu yoktur. Başkalarının geçimini sağlamakla mükellef olmadığı gibi, kendisini bile geçindirme gibi bir mecburiyeti yoktur. İstemezse çalışmaz, bu kadının üzerine bir yükümlülük değildir. 
Ayrıca kadın, kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf kullanma hakkına da sahiptir. Kadın zengin olsa da, ailenin harcamalarına katılma mecburiyeti yoktur. Çocukların maddi harcamalarını üstlenmek gibi bir mecburiyeti de yoktur. Kadın erkekten daha zengin olsa da, erkeğin maddi mesuliyeti devam eder. 

Kadın mirastan aldığı payı dilerse işletebilir, dilerse kendisi için kullanabilir, dilerse saklayabilir. Fakat erkek miras hukukunda aldığı payı kadının geçimi ve bakımı için harcamak zorundadır. Hem eşi, hem çocukları, varsa kız kardeşinin geçimi, iyi ve rahat yaşaması onun sorumluluğundadır. Tekrar hatırlatalım bu, kadının buna ihtiyacı olduğundan değil, kadının hayat boyu muhtemel mağduriyetinin önlenmesi içindir. 
Kuran'da açıkça belirtilen gerçekler ışığında değerlendirdiğimizde çok açık bir gerçekle karşılaşırız: Şayet miras hukukunda kadın ile erkeğe eşit pay verilseydi, hisseleri aynı olduğu halde erkek ailenin geçimini sağladığı, kadının ise böyle bir mesuliyeti olmadığı için denge erkek aleyhinde bozulmuş olacaktı.

Ayette belirtilen önemli bir husus, "(Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır." şeklinde belirtildiği gibi vasiyetin önceliğidir. Eğer ölen kişi miras bırakmışsa öncelikle mirasa göre hareket etmek gerekmektedir. Bu mirasta ölen kişi tüm mal varlığını kadına bırakmış, ailenin erkeklerine hiç pay vermemiş olabilir. Şu durumda ayetin hükmüne göre vasiyet geçerli olacak ve tüm miras kadına kalacaktır. 

Allah'ın, erkeği kadının maddi sorumluluğunu almakla yükümlü kılmasının özel hikmetleri vardır. Eğer Allah dileseydi, erkeğe böyle bir sorumluluk yükletilmez ve kadın hiçbir maddi güvencesi olmaksızın kendisinin hatta çocuklarının geçimini kendisi sağlamakla sorumlu olabilirdi. Fakat bu, bir kadın için büyük bir yük, psikolojik bir baskı ve ağır bir sorumluluktur. Maddi anlamda böyle ağır bir yük Kuran'da hiçbir şekilde kadın üzerine yüklenmemiştir. 

Kadının Boşanma Hakkı 

Boşanma konusuyla ilgili burada belirtilmesi gereken ilk temel nokta, kadına boşanma hakkı vermeyen bir kısım bağnazların uygulamalarının yanlışlığıdır. Bu zihniyete göre, kadın ne kadar mutsuz olsa, eziyet görse de bir erkekten boşanma ihtimali yoktur. Kadınları ezmeye, erkekleri de üstün göstermeye çalışan bağnaz zihniyetin bu ürkütücü uygulaması şu an İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde fiili olarak yaşatılmaktadır. 

Oysa böyle bir zihniyet Kuran'da kesinlikle olmadığı gibi Kuran'ın ruhuna da aykırıdır. Kuran'ın hiçbir yerinde "sadece erkek kadını boşayabilir" gibi bir hüküm geçmediği gibi, Bakara Suresi 228. ve Bakara Suresi 241. ayetlerde "boşanmış kadınlar"dan bahsedilmektedir. Boşanmak, erkeğe olduğu gibi kadına da sunulmuş bir haktır. 
Ne ilginçtir ki, bir kısım Kuran tefsir veya çevirilerine baktığımızda "Boşanan kadınlar" ifadelerinin başına parantez içinde "kocası tarafından" şeklinde yapılan eklemeler görürüz. İşte bu hata, bir kısım tefsircilerin bağnaz İslam anlayışından kurtulamamaları neticesinde Kuran'ın açıklamasını kendilerince yeterli görmeyip, ayetleri bu bağnaz zihniyete uygun hale getirme çabasından kaynaklanmaktadır. Daha önceki bölümlerde ayetlere yapılan parantez içi eklemelerin büyük ölçüde Kuran'ı bağnaz zihniyete uyarlama çabasının bir parçası olduğundan bahsetmiştik. İşte söz konusu durumda da ayeti kendi isteklerine göre değiştiremeyeceklerini bilen bir kısım kişiler, parantezlerle bu algıyı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Oysa bu parantez içi yorumlardan arındırılarak bakıldığında Kuran ayetlerinin son derece açık bir mesaj verdiği görülebilmektedir.

Boşanma ve Sonrasında Kadının Korunması

Kuran'da kadın üstünlüğünün görülmesinde, kadının boşanma sonrasındaki bakımı ve korunması oldukça önemli bir delildir. Yüce Rabbimiz, kadının boşanma gibi mağdur kalabileceği bir durumda dahi haklarını korumuş ve onu hayatı boyunca güvence altına almıştır. Bir erkek, boşanmış olsa bile, kadını hayatının sonuna kadar korumak ve ona bakmakla yükümlüdür, kadının buna ihtiyacı olmasa bile. 

Boşanma Durumunda Kadınların Gönüllerinin Alınması ve Hoşnut Bırakılmaları
Boşanma, nefislerinin istediği yönde yaşayan kimi insanlar için, karşı taraf ile olan tüm çıkar ilişkilerini sona erdirmeleri anlamına gelir. Bu gibi kimseler çıkar ilişkisinin bittiği yerde, karşı tarafa artık ihtimam ve ilgi göstermeleri için bir gerekçe kalmadığına inanırlar. Çoğu zaman, ayrıldıkları insanlara olan tüm sevgi ve saygı hislerini de yitirdikleri için sadece kendi menfaatlerini koruma altına alacak şekilde hareket eder, karşı tarafın içinde bulunduğu zorluk ve sıkıntıları görmezden gelebilirler. Tabi ki bu Kuran ahlakını yaşamayan insanlarda görülen kötü bir ahlaktır. Yüce Rabbimiz Kuran'da, boşanma sonrasında kadınlara şefkat ve merhametle, güzel ahlakla davranılması gerektiğini şöyle tarif etmiştir:

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın..." (Bakara Suresi, 231)

Ey iman edenler, mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin. (Ahzab Suresi, 49)

Dikkat edilirse her iki ayette de "güzellikle" bir yaklaşımdan bahsedilmektedir. Dahası, boşanmanın sonrasında bile, eğer gerekiyorsa kadını "güzellikle tutma" yine erkeğin sorumluluğundadır. Kadın çalışmıyor olabilir, maddi bir güvencesi, kalacak bir yeri olmayabilir. İşte ayet böyle bir durum karşısında boşanan kadını güvence altına alarak erkeğe, ya onları güzellikle tutma veya gitmek istiyorlarsa da güzel bir tavır göstererek onlardan ayrılma ihtimalleri sunmuştur. 

Her iki durumda da erkeğin görevi kadına güzellikle davranmaktır. 

Boşandıktan Sonra Kadınların Maddi Güvence Altına Alınmaları

Boşanan bir kadının başıboş, korumasız, maddi olarak dayanaksız bırakılması Kuran'da yasaklanmaktadır. Boşanma sonrasında kadın ister varlıklı olsun ister olmasın, mutlaka İslam'a göre maddi güvence altına alınmak zorundadır. Boşandığı eşi ona bunu sağlamakla yükümlüdür. 

Kuran'da boşanmış bir kadının maddi güvence altına alınmasını şart koşan ayetler şu şekildedir:

Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir hak (borç)tır. (Bakara Suresi, 241)

...Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) iyilik edenler üzerinde bir haktır. (Bakara Suresi, 236)

Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)

Ayetlerde görüldüğü gibi zengin bir kişi de imkanları kısıtlı olan bir kişi de boşandığı kadını korumakla sorumlu tutulmuştur. Hayatı boyunca o kişiyi bir daha hiç görmeyecek, maddi ve manevi hiçbir çıkar elde etmeyecek de olsa boşandığı eşini maddi anlamda koruma altına almakla ve ona nezaketle davranmakla yükümlüdür. Yüce Allah kadınlara maddi güvencenin mutlaka gönülden, severek ve isteyerek yapılması gerektiğini de ayetlerinde belirtmiştir:

"Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin." (Nisa Suresi, 4)

Kadınlara Verilen Malların Boşandıktan Sonra Geri Alınmaması

Yüce Rabbimiz ayetlerinde, boşanma durumunda erkeğin evli olduğu süre boyunca eşine vermiş olduğu hiçbir şeyi geri almaması gerektiğini bildirmiştir:

"Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı." (Nisa Suresi, 20-21)

...Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir... (Bakara Suresi, 229)

Allah ayetlerde erkeğe, evlilik bağı ile kadına bir söz ve güvence verilmiş olduğunu hatırlatmaktadır. Bu söz nedeniyle de kadına 'yüklerle mal ve para' verilmiş olsa da, yine de bunları geri alma yönünde bir talep içerisinde olunmamasını bildirmiştir. Kuran'a uyan bir Müslüman bu sözün Allah'a karşı verilmiş olduğunu bilir. Bundan dolayı bu konudaki sorumluluğunu en güzel şekilde yerine getirir. "Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir" ayeti ile de bunun dışında yapılacak bir tavrın Allah tarafından haram kılınmış olduğu açıktır. 

Boşandıktan Sonra Kadınların Barınmalarının Sağlanması

Yüce Allah, boşanmanın sonrasında kadının zor durumda kalmaması ve yeterli korumanın sağlanabilmesi için erkeğe, onu yakında tutmasını öğütlemektedir. Hatta bunun bir tehlike anında göz kulak olabileceği şekilde olması gerektiği ayette bildirilmektedir. Boşanma sonrasında kendisine kalabileceği uygun bir yer bulana kadar bu konuda kadına imkan sağlanması, ona herhangi bir şekilde zarar gelmesine izin verilmemesi, mümin için, vicdani açıdan önemli bir sorumluluktur:

"(Boşandığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onlara 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu) onun için bir başkası emzirebilir." (Talak Suresi, 6)

Burada konunun önemi açısından tekrar belirtilmesi gerekmektedir: Ayetlerde belirtilen bu koruma tedbirleri elbette ki kadının kendine bakmaktan aciz olduğu anlamına gelmemektedir. Bu, bir kısım önyargılı kişilerin İslam dinine saldırmak amacıyla ortaya attıkları hezeyanlardandır. Ayetlerde üstün bir ahlaktan bahsedilmektedir. Burada, söz konusu olan nezaketli bir ahlak, üstün tutma ve değer vermedir. Kadına sahip çıkmak, çok saygın ve değerli bir varlık olduğunu ona hissettirmektir. Allah'ın kadına verdiği önemi ve koruyuculuğu fiili olarak göstermektir. Ayette belirtildiği gibi, kadınlara 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermek şiddetle yasaklanmaktadır. '(Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun' şeklinde belirtildiği gibi Allah boşanan eşlerin arasında güzel bir ilişki olmasını esas almıştır. Bugün genel anlamda bütün toplumlarda kadının sosyal hayatta veya sonrasında düştüğü zor durumlar dikkate alındığında, Kuran'da öğütlenen bu tedbirlerin ne kadar gerekli ve önemli olduğu da daha iyi anlaşılabilmektedir. 

Kadınlara Zorla Mirasçı Olunmaması

Kuran'da kadının korunması ile ilgili yükümlülüklerden bir tanesi, kadınlara zorla mirasçı olunmamasıdır. Allah ayetinde şöyle buyurur:

"Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin..." (Nisa Suresi, 19)

Allah bu ayetle de kadına baskı yapılmasını ve maddi açıdan onu zor duruma düşürecek bir uygulamayı men etmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder