31 Mart 2014 Pazartesi

MÜNAFIKLAR NANKÖRDÜRLER

NANKÖR ARKADAŞLARINIZ VAR MI?


Allah’ın yardımı sayesinde vesile olarak sizden hakkı öğrenen arkadaşlarınız bir gün sizden uzaklaştıklarını ve sizi artık aramadıklarını görürsünüz. Mühim olan arayıp sormaları değildir, nankör olmalarıdır. Bunun nedeni; istediği zaten sizin içinize girip bazı sırları öğrenebilmektir. Önceleri çok heyecanla yaklaşır ve gerçekten samimi olduğunu sanabilirsiniz. Sonradan, her dostun yapabileceği gibi hayrı için küçük bir eleştiri getirdiğinde sizden tamamen uzaklaştığını görürsünüz.

Oysa akıllı insan eleştirilerle kendini geliştireceğini bildiği için uzaklaşmak yerine teşekkür etmelidir. Eğer gerçekten hatalı değilse bunu da tatlı bir dille söyleyebilmelidir. Yani gocunacak bir durum yoktur.

İstediğine ulaştığını düşündüğü için, öğrendiği bazı bilgileri etrafında paylaşarak prestij kazanmayı amaçlayan bu kişiler, eksik bildikleri konular hakkında sıkıştıklarında ise hiç düşünmeden sizin adınızı verip durumdan kurtulmaya çalışırlar. Oradaki mesaj “ sizin doğru gördüğünüz kişi işte budur, doğrusunu ben söylüyorum” diyerek güya sizi altta bırakıp yukarılara tırmandığını düşünür.
Dikkat edilirse, en çok kıskançlık ve haset dava arkadaşları arasında çıkmasıdır. Gerçekten Allah için dost olsalardı bu asla ve asla olmazdı. Demek ki buradaki dostluk çıkar ilişkisine veya bir takım emellerine ulaşmaya dayalı olduğu çok açıktır.

Bu güne kadar çevresinde saygı görememiş olabilir. En yakınlarından incitici sözlerle sürekli başkaları övülmüş olabilir. Ve kıskançlık dolayısıyla aslında özendiği-imrendiği insanlardan öcünü almak onun için artık vazgeçilmez bir duygudur. Ve her ne vesileyle olursa olsun o kişiyle yakınlık kurduğunda ise en ince ayrıntısına kadar öğrendiklerini düşündüklerinde, artık istedikleri sırlara kavuşmuşlardır ve sıra yapabileceği şeyleri düşünmeye gelmiştir. Bu da, sevilen kişinin çevredinde bazı sırları söyleyerek dikkat çekmeye çalışır. Ve ilgi duyulup sorulduğunda bir de yanlış anlaşılan bir konuysa, hemen sizin adınızı verip durumu kurtardığını ve kişiye zarar verdiğini düşünerek kendince haz alır.
Kendince, önceleri büyük gördüğü kişiler hiç de sandığı gibi değildirler.

En büyük yanılgı da güçlü ve büyük dağların görünmeyen yönlerini daha büyük olabileceğidir. Görünen kısmına aldanıp “ben daha büyüğüm” duygusuna kapılmışsa kişi artık ıslahı baya zorlaşmıştır.

Nankör kişinin; bir zaman hiç bir bilgisi yokken sizin Allah için yardım ettiğinizi ve gerçekten dost olabileceğinizi göstermenize rağmen kıskançlığı ve önceleri kişi hakkındaki haksız düşünce ve önyargıları yüzünden duyguları gözlerini köreltmiştir.

Nankörlerin yanılgılarının biri de aklını kullanabilen kişiler tarafından sezilemeyeceğidir. Bu durum çok net ortaya çıktığından saf gördüğü kişiler, artık ona karşı nasıl davranış sergileyeceğini kendisinin tahmininden daha zekice farkına varmış ve davranışlarını ona göre ayrlamıştır.

Nankör olduklarının en büyük göstergesi, aralarında bulundukları müddet içinde kendilerine hep iyi gözle bakan, yardımcı olmak için çaba gösteren, Allah'a imana davet eden, ahirette sonsuz azaptan kurtulmaları için öğüt veren müminlere kin ve öfke duyarak onlara karşı cephe almalarıdır.

Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi / 38)

Ancak elbette bu yaptıkları onların yanına kar olarak kalmayacak, aksine ahirette sonsuz bir azapla karşılık göreceklerdir.

Allah özellikle münafıklara öğüt veren, onları Allah'ın dinine davet eden elçiye karşı yapılan nankörlüğü kesinlikle affetmeyeceğini bildirmektedir:

Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır... (Tevbe Suresi, 80)

MÜNAFIK, MÜMİN TOPLULUĞUN İÇİNDEN ÇIKAR



Mümin topluluğunun içinden çıkarlar

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur... (Nur Suresi, 11)


 İki yüzlülerin özelliği; Kıskançtırlar

Yoksa onlar Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?.. (Nisa Suresi, 54)

Münafıkların bir başka şeytani özellikleri de kıskanç olmalarıdır. Başkalarının sahip oldukları üstünlükleri kabullenemezler. İyi olan herşeye yalnızca kendilerinin layık olduğunu düşünür, bu nedenle, her türlü nimeti kıskanırlar. Kıskandıkları kişiler de genellikle müminlerdir. Müminlerin sahip oldukları akıl, heybet, zenginlik, haset ettikleri konuların başında gelir. Bu kıskançlık, içlerindeki kinin daha da artmasına da sebep olmakta, bu yüzden müminlerin inkara sapmasını içten arzu etmektedirler.


Münafığın bir özelliği; Tevekkülsüzdürler

İmanın en önemli alametlerinden biri, kişinin Allah'a duyduğu güven ve teslimiyettir. Kuran'da "tevekkül" olarak adlandırılan bu özellik gerçekten iman edenlerle, gerçek anlamda iman etmeyenler arasındaki en belirgin farklardan biridir. Allah'a gerçekten iman eden kişi, karşısına çıkan her olayın, kendisi için mutlaka hayır olduğunu bilir ve tevekküllü davranır. Allah Kuran'da müminlerin bu özelliklerini şöyle haber vermiştir:

Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (Nahl Suresi, 42)

Münafık ise başına gelen olaylara karşı tevekküllü değildir. O herşeyin kendi aleyhinde gelişeceğine inanır. Her an başına bir kötülük gelebileceği endişesi içinde yaşar. Bunun ardındaki ana neden, Allah'tan uzak yaşamasının bir sonucu olarak, dünyaya ait korkulara ve kaygılara kapılmasıdır.

Buna en önemli delil, kendilerince hiç hesapta olmayan zorluk zamanlarıdır. Kuran'da, mücadele dönemleri bunun için açıklayıcı bir delil kılınmıştır. Peygamberimiz (sav)'in zamanında münafıklar, savaş anı geldiğinde, Allah'a tevekkül etmemişler ve ölüm baygınlığı geçirircesine bir korkuya kapılmışlardı.

... Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün... (Ahzap Suresi, 19)

Hani onlar size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı... (Ahzap Suresi, 10)

Allah, Kuran'da, Peygamberimiz (sav) döneminde savaş sırasında münafıkların kapıldıkları korku durumunu bir başka ayette şöyle vurgulamaktadır:

Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı. (Tevbe Suresi, 57)


Münafıklar gerçek yüzlerini şeytana gösterirler

Münafıklar, müminlere kendilerini 'samimi' tanıtmak için yoğun çaba harcarlar. -Amaçlarını daha sonra detaylarıyla ele alacağımız- bu samimiyetsizliklerini menfaatleri zarar görene kadar ısrarla sürdürürler.
Müminlerden ayrıldıkları süreye kadar kendilerini gizleyen münafıklar, bu süre zarfında gerçek yüzlerini de yalnızca şeytana gösterirler. Allah bir ayette münafıkların bu durumlarını şöyle haber vermektedir:

İman edenlerle karşılaştıkları zaman: 'İman ettik' derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki:

'şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz. (Bakara Suresi, 14)

Burada önemli bir konuya dikkat etmek gerekir. Şeytan münafıkların karşısına elbette ki, cismen çıkmaz. Onun çeşitli kabiliyetleri vardır; insanların karşısına onlardan biri gibi, yani 'insan suretinde' çıkabilmesi de bunlardan biridir.

'İnsan suretinde' çıkmasını biraz daha açıklamakta fayda var. 'Şeytan gibi' sözü halk arasında da kullanılan bir benzetmedir. Peki nasıl 'şeytan gibi' olunur? Bir insan şeytanın özelliklerini üzerinde taşıyorsa o insana 'şeytan gibi' demek çok yerindedir.

Münafıklar da, daha önce bahsedildiği gibi şeytanın tüm özelliklerini üzerlerinde taşıdıkları için, tam yerinde bir benzetme ile 'şeytan gibi'dirler. Üstelik kendileri gibi olan insanları da rahatlıkla teşhis edebilme yeteneğine sahiptirler. Karşılarındaki kişide kendileri ile ortak bir yön görüyorlarsa bu kişiye karşı da gerçek yüzlerini gösterebilirler.
İşte bu aşamada münafıklar, müminlerin yanından ayrılıp kendilerine benzer kişilerin yanına gittiklerinde, 'şeytanlarıyla başbaşa kalmış' olurlar. Ve kendi aralarında, ileride de bahsedileceği gibi, gizli toplantılar yaparak, gizli fısıldaşmalarda bulunarak peygambere düşmanlık, isyan gibi çeşitli ahlaksız, aşağılık ve sinsi planlar hazırlarlar. Ancak unutmamak gerekir ki, bu planların hepsi en baştan bozulmuş olan tuzaklardır ve münafıkların müminlere maddi veya manevi zarar verebilmeleri asla mümkün değildir.


MÜNAFIK NEDEN İBADET EDER, NEDEN MÜMİNLERLE BİRLİKTE OLUR?

Münafıklar sana geldikleri zaman: "Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin" dediler. Allah da bilir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahitlik eder. (Münafikun Suresi, 1)

Münafıkların şeytanla ortak özellik gösterdikleri 'sapkın ve esrarengiz isyan' konusunu önceki bölümde inceledik. Ayrıca münafıkların -dinsizlerden biraz daha farklı olarak- Allah'ın varlığını bilen ama O'nun emirlerine uymayan, üstelik bunu yaparken de kendilerini deşifre etmemeye çalışan ve inananlardan gerçek karakterlerini saklayıp, onlara kendilerini dindar olarak tanıtmaya uğraşan 'garip' mantıklı kişiler olduklarını gördük.

Bu aşamada şu soru akla gelmektedir. Gerçekte imanı kalplerinde yaşamadıkları halde neden iman etmiş gibi görünürler?
Çünkü münafıkların konumu diğer inkarcılardan farklıdır. Münafık Kuran'da anlatılanları yeterli derecede anlamıştır. Allah'a kulluk vazifesini yerine getirmek için, ayetlere tam olarak uyması gerektiğini öğrenmiştir. Bunu da kendi diliyle tasdik eder. Ancak kalbindeki, dilindekiyle bir değildir. Kalbinde inançsızlığı, isyanı, fıskı barındırdığı halde, dilinde Allah'ın adını taşıması münafıklığının en büyük göstergesidir.

Aslında inançlı bir insanın münafıkların bu karanlık ruh halini tam olarak kavraması pek mümkün değildir. Çünkü Allah korkusu olan bir insanın, söyledikleriyle yaptıkları her zaman birdir. Dolayısıyla münafıkların ikiyüzlülükleri, sahtekarlıkları inananları ancak şaşırtır. Fakat yine de Kuran'da müminlere bildirildiği kadarıyla münafıkların bu karanlık ruh halleri ile ilgili bazı sebepler sayılabilir.

1- Maddi menfaat sağlamak isterler

2 - Çevrelerini ve prestijlerini artırmak isterler


MÜNAFIKLAR ŞEYTANIN FIRKASIDIR


Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele, 19)

Yeryüzünde iki topluluk vardır: Allah'ın fırkası ve şeytanın fırkası.
Şeytanın fırkası, kendilerini yaratan Allah'ı unutan ve yoldan saparak şeytanın 'adımlarını izleyen' bir topluluktur. Bu topluluğu kendi içinde müşrikler, kafirler, münafıklar diye çeşitli gruplara ayırabiliriz. Ancak bu gruplar içinde, Allah'ın ahirette en aşağılık azap ile cezalandırılacaklarını haber verdiği, MÜNAFIKLARDIR. Münafıklar, şeytana ait tüm özellikleri üzerlerinde barındıran bir topluluktur. Bu konuya geçmeden önce, şeytanın garip mantıklarına incelemekte fayda vardır:

İlk olarak şeytanın en ahlaksız tavrı, yani 'sapkın ve esrarengiz isyanı' üzerinde durmak gerekir. Araf Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 16-17)

Şeytanın en büyük amacı, ayetlerde görüldüğü gibi insanların Allah'a karşı isyan etmelerini sağlamaktır. Bu amacına ulaşmak için elinden gelen herşeyi yapar, sürekli bir çaba harcar. Fakat bu yoğun çabasının yanında anlaşılmaz bir mantığı daha vardır. Bu sapkın mantığı haber veren ayet şöyledir:

Ancak şeytanın durumu gibi; çünkü insana "İnkar et" dedi, inkar edince de: "Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi. (Haşr Suresi, 16)


Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi şeytan, insanlara isyan etmelerini emrettiği halde, kendisi Allah'tan korktuğunu söyler. Bu ifadeleri, taşıdığı 'çarpık mantığı' gözler önüne serer. Hem Allah'a karşı isyan etmekte ve insanları da isyana teşvik etmekte, hem de Allah'tan korktuğunu iddia etmektedir. Elbette bu ifadeler şeytanın akli yönden son derece dengesiz bir varlık olduğunu göstermektedir.

İşte münafıkların da şeytan ile benzerlik gösteren en belirgin vasıfları bu 'sapkın ve esrarengiz isyan'dır. Münafıklar, bir yandan Allah'a karşı büyüklenmekte ve fitne çıkarmakta çaba harcarken, bir yandan da Allah'a, ahirete iman ettiklerini, Allah'ın dinine ve elçisine itaat gösterdiklerini iddia ederler. Nitekim Allah münafıkların bu tavırları hakkında müminleri çeşitli ayetlerle uyarmıştır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut'un önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. (Nisa Suresi, 60)

Kuran'da, şeytanla münafıklar arasındaki bu en belirgin ortak yönün dışında da çeşitli benzerliklerden ve ilişkilerden bahsedilir. Şimdi bunları inceleyelim.



MÜNAFIĞIN SIRLARI



İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Bakara Suresi, 8-10)

Çoğu insan için 'münafık' kelimesi pek bir anlam ifade etmez. Bazıları ise kelimeyi halk dilindeki şekliyle, yani "ikiyüzlü" ya da "yalancı" anlamlarıyla bilir fakat Kuran'daki karşılığından haberdar değildir. Biraz dini bilgisi olanlar ise münafıkların, daha çok Peygamberimiz (sav) döneminde yaşamış inkarcı bir grup olduğunu düşünürler.

Oysa münafıklar Allah'ın Kuran'da yüzlerce ayetle haber verdiği ve onlara karşı son derece temkinli olunmasını hatırlattığı bir gruptur. Ve yine Kuran'a bakıldığında anlaşılan, münafıkların, hiç de az rastlanılan bir grup değil, aksine her mümin topluluğunun içinde bulunan 'teşkilatlı' bir grup olduğudur.
Kuran'a baktığımızda bu kuralın her dönem için geçerli olduğunu görürüz; Hz. Musa (as) ile birlikte olan topluluğun içinde de, Hz. Süleyman (as)'a inananların arasında da, Hz. İbrahim (as)'ın ümmetinde de, Peygamberimiz (sav)'in 1400 sene önce yaşamış cemaatinde de... Kısacası Kuran'da bahsi geçen hangi Müslüman topluluğu olursa olsun içlerinde münafıkların da bulunduğundan bahsedilir. Çünkü "(Bu,) Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın" (Ahzab Suresi, 62) ayetiyle de bildirildiği gibi Allah, her ümmeti benzer olaylarla denemeden geçirir. Eğer ortada bir mümin topluluğu varsa muhakkak onun içinde bir de münafık grubu olacaktır. Bu, Allah'ın tarih boyunca değişmeyen bir kuralıdır.

Dolayısıyla Allah, müminler için tehlike oluşturacak bu topluluğun özelliklerini Kuran'da sıkça bildirmiştir. Münafıklar, Kuran'da en çok tarifi görülen insan türlerinden biridir.

Hayatının tamamını Allah'a adamış, O'nun yolunda canıyla, malıyla mücadele eden samimi insanların arasında, 'onlardanmış' gibi görünerek -kimi zaman yıllarca- yaşayabilen bu insanlar, aslında 'onlardan' değildirler ve yalnızca kendilerine çıkar sağlama peşindedirler. Tarih boyunca bu olay, hak ve samimi olan bütün mümin topluluklarında görülmüştür. Nitekim Kuran'da, yukarıda da belirttiğimiz gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) dahil birçok resulün kavimlerindeki münafıklar hakkında çok fazla bilgi verilmektedir.


MÜNAFIKLAR DİNSİZ MİDİR?

Münafığın en önemli özelliklerinden biri, dine inandığını söylediği halde, inandığı din anlayışının Kuran'a uymamasıdır. Bunun nedeni Kuran'dan ayrı, kendine has, müstakil bir mantığının oluşudur. Kuran'a göre değil, kendi mantığına göre düşünür. Münafıkların bu mantık örgüleri, Kuran'da "saçma akıl" olarak şöyle tabir edilmektedir:

Yoksa bunu kendilerine saçma-akılları mı emrediyor? Yoksa onlar azgın bir kavim midir? (Tur Suresi, 32)

Münafık, yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah'tan korktuğunu iddia eder; fakat tavırları, Allah'tan korkan bir insanın tavırlarına benzemez. Amacı Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak değildir; aksine O'nun gazab ını üzerine alacak her türlü davranışı sergiler. Bütün bunları yaparken kendisinin oldukça takva olduğunu, her davranışının da Kuran'a uyduğunu şiddetle savunabilir.
Bütün bunların yanında, münafık dinde var olan ibadetlerin çoğunu uyguluyor görünür ve hatta uyguluyor da olabilir. Fakat bunları uygulayış tarzı ve amacı mümininkinden çok farklıdır. Örneğin, mümin sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için namaz kılarken, münafık insanlara gösteriş yapmak için namaz kılar. Allah münafıkların bu tavrını aşağıdaki ayetle bildirmiştir:

Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)

Dıştan bakıldığında münafıklar ve müminler, aynı ibadeti uygulayan insanlar gibi görünebilirler. Oysa müminler "namazlarında huşu içinde olanlardır" (Müminun Suresi, 2); ibadetlerinin karşılığında da Allah'ın rızasını kazanırlar. Münafıklar ise samimiyetsizlikleri ve ikiyüzlülüklerinden dolayı Allah'ın gazabına uğrarlar.
Münafık, 'dış görünüşte' dinsiz değildir; bilakis Allah'a inandığını söyleyen, ibadetlerin çoğunu uygulayan bir insandır. Ancak buna rağmen dindar da değildir. O yalnızca kendi batıl din anlayışının, yani sapkın 'MÜNAFIK DİNİ'nin dindarı sayılabilir. Ama gerçek din ahlakını bildiği halde çarpıtmaya çalıştığı için, ahirette yaptıkları boşa gitmiş olacaktır. Allah bir ayetinde o günü şöyle haber vermektedir:

... Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız. (Kehf Suresi, 105)

'Münafık dini', şeytanın dinidir. İnsanlar üzerinde gizli bir hakimiyet kurup, onları Allah'ın yolundan saptırmak isteyen şeytan, türlü yollarla onların aklını çelmeye çalışır. Onlara kötülüğü emreder; insanları doğrudan, iyilikten alıkoymaya çalışır. Son derece garip bir mantığa sahiptir; bunu bir sonraki bölümde detaylıca açıklayacağız ve münafıklarla olan bağlantısını göstereceğiz. Münafıklar şeytanın bu mantığını çok iyi bilirler ama değişen bir şey olmaz; hiçbir münafık "Ben şeytana uyuyorum, onun dinini yaşıyorum" demese de, onun çarpık mantığının aynısını üzerinde tecelli ettirir.


Münafıklar şeytanı dost edinirler

Allah'a inananlar, "Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir." (Maide Suresi, 55) ayeti gereği, yalnızca Allah'ı ve kendileri gibi inananları dost edinerek önemli bir ibadeti yerine getirirler. Güçlerinin en önemli nedeni budur.
Müminler nasıl Allah'ı dost ediniyor ve her işlerinde O'na yöneliyorlarsa, münafıklar da şeytanı dost ve veli edinirler. Şeytanı veli edinenlerin durumu ayetlerde şöyle bildirilir:

... Çünkü o ve taraftarları, (kendilerinin göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. (Araf Suresi, 27)

Kimine hidayet verdi, kimi de sapıklığı haketti. Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar. (Araf Suresi, 30)

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. (Zuhruf Suresi, 36)

Zuhruf Suresi'nde geçen bu ayette de bildirildiği gibi münafıkların en belirgin özelliklerinden biri de Allah'ı zikretmemeleri, manen Allah'tan uzak olmalarıdır. Bu durumda olmalarını teşvik eden ise yine şeytandır.

26 Mart 2014 Çarşamba

ALLAH'IN HELAL VE HARAM KILDIKLARINI DEĞİŞTİRECEK HİÇ BİR BEŞER YOKTUR;




 Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddiaşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi / 87)

De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Araf Suresi / 32)
De ki: "Allah'ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı? Söyler misiniz?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus Suresi / 59)
Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir. (En'am Suresi / 119)
Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (En'am Suresi / 144)
 PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN KURAN'DA EMREDİLEN HÜKÜMLER DIŞINDA KENDİLİĞİNDEN İLAVE ETMESİ AYETLERLE MÜMKÜN DEĞİLDİR.
SÜNNET: KURAN'DA EMİR VE TAVSİYELERİN BİZZAT HAYATA GEÇİRİLİŞİDİR. İLAVE YA DA EKSİLTME SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.
Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. (En'am Suresi / 106)

Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam." De ki: "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?" (En'am Suresi / 50)

Sana Rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın. (Kehf Suresi / 27)

Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin. (Zuhruf Suresi / 43)

De ki: "O, her şeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? (En'am Suresi / 164)

Allah'tan başka bir hakem mi arıyayım? Oysa O, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (En'am Suresi / 114)

De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (Bakara Suresi / 120)

De ki: "Ben, sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim." De ki: "Ben sizin heva (istek ve tutku)larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum." (En'am Suresi / 56)

Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir. (Hakka Suresi / 43)

Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. (Hakka Suresi / 44)

Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. (Hakka Suresi / 45)

Sonra onun can damarını elbette keserdik. (Hakka Suresi / 46)



KURAN AHLAKININ TEMELİ ALLAH RIZASI VE ALLAH KORKUSUDUR.


İnsanlar, yolda gördüğü hayvanlara yiyecek vererek, komşularıyla iyi geçinerek, "iyi insan" olarak tanınabilirler. Bunlar tabi ki çok güzel davranışlardır. Ancak cehennemdeki sonsuz azaptan kurtulmanın, Allah'ın rızasını ve rahmetini kazanmanın yolu "iyi insan" olarak tanınmak değil, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekilde salih bir mümin olmaktır.
Başta da belirttiğimiz gibi, Yüce Rabbimiz’e tam olarak teslim olmayan ve İslam ahlakının gereklerini yerine getirmeyen bir insan için "kalp temizliği"nden söz edilemez. "Benim kalbim

temiz, din ahlakının gereklerini tam olarak yerine getirmesem de olur" mantığıyla yaşayanlar ve bunu ısrarla devam ettirenler, kendilerince insanları aldattıklarını sanabilirler, oysa yalnızca kendilerini aldatmaktadırlar. Bu ifade ancak, Kuran ahlakının gereklerini uygulamaktan kaçınan ve yanlış bir yaşam tarzını Müslümanlık olarak göstermeye çalışan bir insanın yanlış zihniyetidir. Bu samimiyetsiz tavırların asla kabul görmesi mümkün değildir. Çünkü Allah kalplerin özünde saklı olanları bilendir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:
… Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)
Kuran ahlakını yaşamak, insanı dünyevi değerlere ve diğer insanlara duyulan her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturur. Bu üstün ahlaka sahip bir mümin, insanların değil, Allah’ın rızasını gözetir. Yalnızca Allah’tan korkar, herşeyin O’nun kontrolünde olduğunu bilir. Bu korku onu Allah’ın sınırlarını titizlikle korumaya yöneltir, nefsinin öne sürdüğü tüm bahaneleri susturur. Kuran ahlakının temeli de zaten Allah’a duyulan saygı dolu korku ve O’nun rızasını kazanmaya yönelik gösterilen ciddi çabadır. Yüce Allah bu gerçeği şöyle bildirmiştir:
"Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. " (Tevbe Suresi, 109)

Kuran ahlakı insanlara mutluluk, rahatlık ve gerçek özgürlüğün olduğu bir yaşam biçimi sunar.
Bu yaşam biçimi kişiyi manen zincirleyen "sahte ilah"ların boyunduruğundan kurtarıp her şeye gücü yeten, sonsuz akıl ve güzellik sahibi, her şeyi kontrolü altında bulunduran, sonsuz şefkat ve adalet sahibi olan Allah'a yaklaştırır.
“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminleyalan söylerler.'” (Enam Suresi, 116)
Peygamberimiz (s.a.v.), insanları en şerefli ve güzel olan yola, Allah'ın yoluna çağırmış, insanların dünyada ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmak için gayret etmiştir. Efendimiz (s.a.v.), hadis-i şerifinde de bu gerçeği çok net bir biçimde belirtmiştir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın Kitabıdır. En güzel yol da Muhammed'in yoludur."(Buhari, I'tisam 2, Ebed 70; Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s.338)



MÜMİN HER KONUDA KURAN'DAN AYETLERLE HAREKET ETMELİ, KONUŞMALARI DA KURAN ÜSLUBUNA UYGUN OLAMALIDIR.
“Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın ayetlerini ve hikmetini hatırlayın.” (Ahzab Suresi, 34)
Tüm kainatı yoktan var eden, her şeyin en doğrusunu bilen Allah bize Kuran ile dünyayı tanıtır. Kesin doğruları içeren Kuran, bir müminin ömrü boyunca başvuracağı hidayet rehberidir. Kuran her konu hakkında Allah'ın Hz. Muhammed (s.a.v.)'e vahyettiği en doğru bilgileri içerir. Allah Ahzab Suresindeki bu ayetinde tüm müminleri Kuran'ı okuma konusunda teşvik etmektedir. Müminler evlerinde Kuran okumakta ve ayetleri de hatırlarında tutmaktadırlar.
Kuran'ın en önemli özelliklerinden biri, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan, Peygamberimiz (s.a.v.)'e vahyedildiği hali ile bizlere ulaşmış olmasıdır. Ayrıca Kuran, her insanın anlayabileceği, sade ve anlaşılır bir üsluba ve eşsiz bir hikmete sahiptir. Kuran'ın içerdiği hükümler ve ayetlerde tavsiye edilen güzel ahlak son derece açık, anlaşılır ve kolaydır. Allah'ın hidayet verdiği, samimi niyetli her insan Kuran'da ne anlatıldığını rahatlıkla anlayabilir ve anladıklarını Allah’ın izniyle tüm tavırlarında ve düşüncelerinde en güzel şekilde uygulayabilir.
Allah Kuran'ı, insanların okuyup anlamaları, içinde yazılanları öğrenmeleri, tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'i tanımaları, O'na nasıl kulluk edeceklerini bilip, sakınmaları için göndermiştir. Türlü örnek ve kıssalarla ayetlerini birer birer ve çeşitli biçimlerde açıklamıştır. Allah'ın “Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık…” (Enam Suresi, 38) ayetiyle de bildirdiği gibi Kuran eksiksizdir. Gerek dünya hayatı, gerekse ölümden sonraki hayat ile ilgili pek çok detay, Kuran'da en hikmetli şekilde açıklanmıştır.
Kuran’ı okuyan, ayetleri bilen müminler, her zaman ve her yerde Allah'ın emirlerine göre hareket eder, Kuran'da yasaklanmış her türlü düşünce ve tavırdan titizlikle uzak dururlar. Herhangi bir iş yaparken ya da bir karar alırken o konu hakkında Allah'ın ne emrettiğini düşünür, hemen Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetine başvururlar. Kendi tutku ve isteklerine, içinde yaşadıkları toplumun batıl geleneklerine ya da atalarının hakka dayanmayan adetlerine göre değil, yalnızca Allah'ın buyruklarına göre hareket ederler.



25 Mart 2014 Salı

HER İŞİMİZDE NASIL ALLAH'A YÖNELİP DÖNEBİLİRİZ?


Allah, imtihanın bir gereği olarak dünya hayatını çok renkli, iç içe geçmiş çok fazla detaylarla dolu, hep devam edecekmiş hissi uyandıran, bir olay bittiğinde sürekli yeni olayların başladığı, büyük bir konu zenginliği içinde yaratmıştır. Elbette dünya hayatının bu denli detaylı görünmesi, Allah’ın sonsuz çeşitlilikteki yaratma sanatının bir tecellisidir.
Allah’a iman eden bir insanın bu karmaşa ve detay zenginliği içinde, tüm dikkatini Allah’a ve Allah’ın rızasını kazanmaya yöneltmesi gerekir. Allah’tan korkan ve yaşamını Kuran ahlakına göre sürdüren bir insan, Allah’ın rızasını dünyadaki her şeyin üzerinde tutar. Böyle bir imani derinliğe ulaşmış bir kişi her işinde, her konuşmasında, her tavrında tüm dikkatini Allah’a ve Allah’ın en beğeneceği ahlakı yaşamaya verir. Zihninde sürekli olarak, “Hangi tavrı gösterirsem Allah’ı razı ederim?” düşüncesi vardır.
İnsanın dikkati her an dağılmaya, gereksiz ayrıntılara dalmaya, boş ve anlamsız detaylarda boğulmaya eğilimlidir. Mümin şuurunu ve dikkatini sürekli Allah’ı düşünerek, Allah’ın en razı olacağı ahlakı göstermeye çalışarak açık tutmaya gayret eder. Birçok insanın, Allah’ın yakınlığının hiç şuurunda olmadığı anlarda bile (Allah’ı tenzih ederiz), Allah sonsuz güç ve kudretiyle her şeyi en ince detayına kadar sarıp kuşatmaktadır. Kuran'da bu önemli gerçek insanlara şöyle bildirilmiştir:
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp kuşatandır. (Fussilet Suresi, 54)


ALLAH DÜNYADAKI HER VARLIĞI BIR AMAÇ UĞRUNA YARATMIŞTIR

Allah Dünyadaki Her Varlığı Bir Amaç Uğruna Yaratmıştır
Allah kainattaki her ayrıntıyı insanların, üzerinde düşünmeleri için yaratmıştır. Nitekim Allah Kuran ayetlerinde, yeri, göğü ve ikisi arasındakileri kimin daha güzel davranışlarda bulunacağını denemek için yarattığını bildirmiştir. İnsan kısa dünya hayatı boyunca tüm yapıp ettikleriyle denenmektedir. Kendisini yaratan ve ölümünden sonra tekrar diriltip, hesaba çekecek olan Allah’a karşı büyük bir sorumluluğu vardır. Kuran’ı okumak, dinlemek, ayetler üzerinde düşünmek ve anlayıp uygulamak da her insanın en başta gelen sorumluluklarından biridir. Allah bu gerçeğe, “Onlar, yine de o sözü (Kur’an’ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?” (Müminun Suresi, 68) ayetiyle dikkat çekmektedir.
Düşünen kişi, kainattaki bu kadar ince nizamın ve kusursuz yaratılış örneklerinin tesadüfen meydana gelemeyeceğine, var olan herşeyi Yüce Allah’ın yarattığına kanaat getirecektir. Çevresindeki Yaratılış mucizelerini derin derin düşündükçe Allah’ın varlığının delillerini, O’nun yarattığı detaylardaki hikmetleri görerek Allah’a teslim olacak ve sadece O’nun rızasını kazanmak için yaşayacaktır. Bu gerçeği bilen şeytan insanların gaflet içinde bir hayat sürmelerini, Allah’ın ayetlerinden uzak durmalarını, bunun için de düşünmemelerini ister. Allah şeytanın bu hedefini Kuran’da şu şekilde bildirir:

“... Onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım...” (Araf Suresi, 16-17)
SEN ONLARI KURAN'A ÇAĞIRDIĞINDA ONLAR BAŞKA KİTAPLARDAN ÖRNEK VERİRLER. VE DERLER Kİ; 
Onlara bir ayet getirmediğin zaman: "Sen Onu (inmeyen ayeti) derleyip-toplasana" derler. De ki: "Ben, yalnızca bana Rabbimden vahyolunana uyarım. Bu, Rabbinizden olan basiretlerdir; iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir." (Araf Suresi / 203)
Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse? (Maide Suresi / 104)
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi / 170)
Dediler ki: "Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vadettiğin şeyi getir, bakalım." (Araf Suresi / 70)
De ki: "O, her şeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiç bir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir." (En'am Suresi / 164)
Andolsun, biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık. (Araf Suresi / 52)

Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar? (Mürselat Suresi / 50)
ALLAH SAMİMİ MÜMİNLERİN YARDIMCISIDIR, VELİSİDİR, MÜMİNLERE KARŞI KURULAN TUZAKLARI KADERDE BOZULMUŞ OLARAK YARATIR VE MUTLAKA MÜMİNLERİ ATILAN İFTİRALARDAN, KÖTÜLÜKLERDEN BERî KILAR

16/45- Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?

16/46- Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden (mi emindirler?) Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler.

16/47- Veya onları bir korku üzerinde yakalayıvermesinden (mi emindirler)? Öyleyse Rabbin, gerçekten şefkatli ve merhamet sahibidir.

MUTLULUK İMANLA OLUR

Mutluluk İmanla Olur
Etrafınızda sıkıntılı yüz ifadesine sahip pek çok insan var değil mi? Peki ya tanıdıklarınızdan sürekli söylenen, oflayıp, puflayan, en ufak bir aksaklıkta sinir küpüne dönüşen insanların sayısı gittikçe artıyor mu? Sosyal medyadaki arkadaşlarınız sayfalarında sürekli içlerinin sıkıldığına dair paylaşımlar mı yapıyorlar? Takipçilerine, “insanın sinirlenebileceği en son noktadayım”, “Artık yeter”, “Sabrın sonundayım” mesajları mı gönderiyorlar? İşte bütün bu insanların ortak noktası ya iman etmemiş olmaları ya da imanda yaşadıkları tereddütlerdir. İmanın insana kazandıracağı güzellikleri tam olarak fark edememiş ya da hiç düşünmemiş olan bu insanlar için dünyada hep sıkıntılı bir yaşam vardır.
Yüce Rabbimiz Allah yazının başında tarif edilen insanları, Yunus Suresi 7. ayette, “dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin bulanlar” olarak tanımlamaktadır. Bu kişilerin tek amacı dünya hayatında biraz daha yaşayabilmek, biraz daha dünyadan faydalanabilmektir. Oysa yalnızca dünya hayatını tercih eden ahiretten ise gafil olan bu insanlar imanın kendilerine kazandıracağı güzelliklerden kimi zaman bilerek kimi zaman da bilmeyerek uzak kalmışlardır. İçinde yaşadıkları soğuk dünyanın, sevgi eksikliğinin, sıkıntıların ve diğer bütün ruhi ve bedeni rahatsızlıklarının asıl sebebinin iman eksikliği olduğunu belki de hiç düşünmemişlerdir. Oysa bu soğuk ve ruhsuz yaşantının değişmesi çok kolaydır, bunun için insanın dünyanın var ediliş amacını düşünmesi yeterlidir.
İman İnsan İçin Neşe Kaynağıdır
İman Eden İnsanlar Hayatlarının Her Anında Mutlu ve Huzurlu Olurlar
İman Etmeyen İnsanların Neşesi Anlıktır
“Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar ‘bir cennet bahçesinde’ ‘sevinç içinde ağırlanırlar’.” (Rum Suresi, 15)
Herşeyin hayırla yaratıldığını bilmenin mutluluğu, hayatının her anında müminin yüzünden anlaşılmalıdır
Allah dünya hayatındaki imtihanı, ancak aklını kullanan insanların mutlu olacakları şekilde yaratmıştır. Bu imtihanın, aslında çok sade, çok anlaşılır, çok kolay çözülüp çok kolay yenilebilecek bir sistemi vardır. Ama Allah'ın Kuran'da belirttiği gözle bakıp, Kuran'da haber verilen bilgiyi kullanmayanlar, imtihanda saklanan bu sadeliği ve kolaylığı göremezler. Bu yüzden de hayatlarının büyük bölümünü sıkıntı içerisinde; cansız, bitap ve mutsuz şekilde geçirirler. Bu kimseler herhangi bir zorlukla karşılaştıklarında, bunu mutlaka müthiş karmaşık, aşılması zor ve çözümsüz gibi değerlendirirler. Bu bakış açıları adeta bir refleks halini almış gibidir. Zorluklar karşısında, ikinci bir bakış açısıyla hareket etmek neredeyse hiç akıllarına dahi gelmez.
Herşeyde hayır gören, zorluk ve sıkıntıların Allah'tan olduğunu bilen ve bunları sevinçle karşılayan bir insan, çevresine karşı da her zaman sevgi doludur. Yaşadığı hiçbir şey müminin itidalini, neşesini, dengesini bozmadığı için, kendisine zorluk çıkaran, sıkıntı verici tavırlarda bulunan, kötü ahlak gösteren kimselere karşı dahi çok üstün bir sevgi derinliğiyle yaklaşır. Bu kişilere karşı kızgınlığa kapılıp Kuran ahlakından asla uzaklaşmaz. İnsanların yaptıkları hataları da Allah'ın yarattığını ve Allah'ın tüm bunları hayırla yarattığını bilir. Bu sebeple de insanlara karşı tavrında asla bir olumsuzluk görülmez. Tam tersine bu samimi iman gücünden dolayı çevresindeki insanlara karşı daima şefkatli, merhametli, affedici, alabildiğine sevgi dolu bir ahlak sergiler.


DİN, HAYATIN HER ALANINA HAKİM OLMALIDIR

İNSANLAR ŞUNU ANLAMALI: DİN HAYATI, İŞ HAYATI, AİLE HAYATI, SOSYAL HAYAT DİYE BİR AYRIM YOKTUR
DİN, HAYATIN HER ALANINA HAKİM OLMALIDIR. EĞLENMEKTEN ÇALIŞMAYA, EVLENMEKTEN SEYAHETE HER DURUMDA ALLAH RIZASININ EN ÇOĞU ARANIR
OTURUR ALLAH'I ANARSINIZ, KURAN OKURSUNUZ, SONRA MÜZİK AÇAR EĞLENİRSİNİZ, ARDINDAN ALLAH RIZASI İÇİN TEMİZLİK YAPAR YA DA ÇALIŞIRSINIZ
TEMİZLİK YAPARKEN ALLAH'I TESBİH EDERSİNİZ, SEYAHATE ÇIKTIĞINIZDA YOLDA O'NU ANARSINIZ, EVLENİP EŞİNİZLE OMUZ OMUZA ALLAH YOLUNDA MÜCADELE EDERSİNİZ. DİN HER ALANA HAKİM OLMALIDIR
BAĞNAZLAR İSLAM'I AYRI, DÜNYA HAYATINI AYRI ZANNETTİKLERİ İÇİN ANLAMIYORLAR BAZI ŞEYLERİ. ALLAH'IN ANILMA ZAMANI VARDIR ONLARA GÖRE. ALLAH ANILIRKEN YANKILI VE HÜZÜNLÜ BİR SES, SAĞA SOLA SALLANIP İÇ ÇEKEN, BOYNU YANA BÜKÜK YERE BAKAN DONUK İNSANLAR OLMALIDIR.
ONLARA GÖRE TAKVA ÖLÇÜSÜ, DONUKLUKLARI İLE DOĞRU ORANTILIDIR AMA BU KÜLLİYEN YALAN VE HURAFEDİR! ALLAH ANILIRKEN İNSAN NEŞE İÇİNDE OLUR, CAPCANLI VE ENERJİK OLUR
Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir. (Tevbe Suresi / 36)
Çünkü Allah mü'minlerle beraberdir. (Enfal Suresi / 19)
"Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." (Tevbe Suresi / 40)
Her nerede iseniz, O sizinleberaberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid Suresi / 4)

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice)daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi / 61)

SİZ HANGİ TARAFTASINIZ?

ADETULLAH DEĞİŞMEZ,
HER DÖNEM MÜMİN VE KÜFÜR AYNI ŞEYLERİ YAŞAR.

MÜŞRİK VE MÜNAFIK, KENDİNİ DOĞRU YOLDA SANIR VE MÜMİNLERLE ALAY EDER. ONLARI GÖRDÜKLERİNDE,
BUNLAR ''SAPKIN VE SAPIKLARDIR'' DERLER.
OYSA KENDİLERİNİ DOĞRU YOLDA SANAN ASIL SAPKINLAR
TAM DA KENDİLERİDİR AMA BİLMEZLER...

KENDİNİZİ KONTROL EDİN, SİZ HANGİ TARAFTASINIZ?
SAPKIN DİYEN Mİ SAPKIN DENİLEN Mİ?
DELİ, BÜYÜLENMİŞ BUNLAR DİYEN Mİ, YOKSA DENİLEN Mİ? İFFETSİZ BUNLAR DİYE SUİ ZAN EDEN Mİ, YOKSA EDİLEN Mİ?
ADETULLAH GEREĞİ BUNLARI DİYENLER CEHENNEM EHLİDİR, DENİLENLER İSE CENNET...

Şeytandan Allah'a Sığınırım;
Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi.
Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi.
Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi.
Onları gördükleri zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" derlerdi.
Oysa kendileri onların üzerine gözcü olarak gönderilmemişlerdi.
Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler.
Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmek suretiyle.
Nasıl, kafir olanlar, işlediklerinin 'feci karşılığını gördüler mi?'

(Mutaffifin Suresi 29/36)

23 Mart 2014 Pazar

HÜKÜM ALLAH'INDIR!

ALLAH'IN HELAL VE HARAM KILDIKLARINI DEĞİŞTİRECEK HİÇ BİR BEŞER YOKTUR;

Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi / 87)

De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Araf Suresi / 32)

De ki: "Allah'ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı? Söyler misiniz?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus Suresi / 59)

Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksınız kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir. (En'am Suresi / 119)

Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (En'am Suresi / 144)

"YALNIZ SANA KULLUK EDER YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ"


O, ALLAH'TIR, KENDİSİNDEN BAŞKA İLAH YOKTUR. İLKTE DE, SONDA DA HAMD O'NUNDUR. HÜKÜM O'NUNDUR VE O'NA DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ. (KASAS SURESİ / 70)

"Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler." (Yusuf Suresi / 40)

Haberiniz olsun; hüküm yalnızca O'nundur. Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır. (En'am Suresi / 62)

"İçinizden bir grup, kendisiyle gönderildiğim şeye inanmışken diğer bir grup inanmadığına göre, artık Allah, aramızda hüküm verenlerin en hayırlısıdır." (Araf Suresi / 87)

Allah'tan başka bir hakem mi arıyayım? Oysa O, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (En'am Suresi / 114)

(Bu) Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah (katın)dandır. (Zümer Suresi / 1)

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? (Saffat Suresi / 154)

DE Kİ: "O'NA (KULLUK ETMEDE) EKLEMEKTE OLDUĞUNUZ ORTAKLARI BANA GÖSTERİN. ASLA (ONLAR ONA GERÇEK ORTAK OLAMAZLAR); HAYIR, O, GÜÇLÜ VE ÜSTÜN OLAN,HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ OLAN ALLAH'TIR." (SEBE SURESİ / 27)