1 Ekim 2013 Salı

“DÜNYA LİDERLERİ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN, DÜNYAYA SEVGİYİ ÖĞRETECEK BİR SEVGİ ÖĞRETMENİ SEÇSİNLER”

Ben Suriye’de muhalifler gelirse ortalık süt liman olur demiyorum. Esad da kalırsa ortalığı cehenneme çevirir; yine fark etmez.
İki cahil, iki bilgisiz çatışıyorsa, aklı başında bir adam gelir iki tarafı durdurur. Eğitir, ıslah eder, düzeltir, sakinleştirir, orayı cennete çevirir, benim istediğim bu.
Suriye’de her iki tarafı da şiddet yönüyle beğenmiyoruz. Her iki tarafı da sevgiye, barışa davet ediyoruz ama bunu yaparken bir hocanın, bir alimin, bir insanın sözünü dinlemezler. Hepsinin üstünde bir güç gerekiyor. Hepsinin üstünde.
Amerika’nın gücü var, Türkiye’nin gücü var, İran’ın da gücü var. Aklı başında halim bir insan seçsinler, ekip değil. Ekip oldu mu çatışma çıkar. Makul, sevgi dolu, dünya hırsı olmayan bir insan seçsinler, onun hakemliğinde herkes neticeye razı olarak güzel bir anlaşma yaparsa, konu ancak bu şekilde çözülür.
Hepsinin üstünde bir lidere ihtiyaç var. Onların ifadelerini geçersiz kılacak, hepsinin üstünde bir manevi bir lider gerekir. Bazı Müslümanlar hem kabalık, hem sevgisizlik, hem merhametsizlik aşılıyorlar, gece gündüz. Yoksa o coğrafya çok güzel, zenginliğe de çok açık bir coğrafya, kutsal bir belde.
Aklı başında dünya liderleri bir araya gelsinler, halim bir lider bulsunlar. Bütün bu kabalığı ortadan kaldıracak, insanları güzelliğe çekecek, mezhepleri kaldıracak; kaldıracak derken zorla değil, doğrusunu anlatarak, sevgiyi anlatan, dostluğu anlatan, merhameti anlatan, iyiliği, güzelliği anlatan ama sözü geçen, çok sevilen bir lider bulsunlar.
İşte dünya liderleri bu amaçla bir araya gelsin. Tayyip hocamız, Putin, Obama hepsi toplansınlar, Müslüman aleminin başına bir lider bulsunlar. Sevecen, makul, herkesin seveceği, dünya hırsı olmayan, hadislerde belirtildiği gibi evinden idare eden, makam mevki peşinde olmayan, siyaset adamı demiyorum, bir sevgi adamı, sevgi öğretmeni bulsunlar. Dünyaya sevgiyi öğretsin.
Amerika samimi yaklaşıyor, sevecen yaklaşıyor, Türkiye samimi yaklaşıyor, İran samimi yaklaşıyor, Suriye’nin aklı başında insanları var, bir kişiyi seçsinler. Desinler ki, “Bu kişi hakikaten şefkatli, merhametli, herkesi iyiliğe davet eder, bir sevgi öğretmeni seçelim”.
Bu kişi siyasetçi değil, bir sevgi öğretmeni olacak. Dünya siyasetine kimse karışmıyor, siyasetçiler yapsın onu, o ayrı bir meslek. Siyaset siyasetçilerde kalsın, politika politikacılarda kalsın, onlar görevlerine devam etsinler ama böyle bir manevi liderin zuhuruna dünya muhtaç.
Sevgi öğretmenliği ayrı bir şeydir. İnsanlara sevgiyi öğretecek bir sevgi öğretmeni seçecekler dünya çapında. O seçtikleri şahıs işte Mehdi'dir. Kaderde onu seçecekler, ikinci birini seçemezler. Onu seçtiklerinde ben de o kişiye tabi olacağım. Bütün dünya liderlerinin kalbine Allah ilham edecek, “Ona uyun” diyecek. Bu yüzden ikinci bir kişiyi seçemezler, yanlışlık olmaz korkmasınlar. Allah onlara yol gösterecek...
Diyorlar ki, “Ya yanlış bir adama gider de tabi olursak?” Öyle bir şey olmaz. O ne demektir? “Ben Allah’ın kontrolünün dışında hareket ediyorum” demek olur, haşa. Allah size ilham edecek, Obama’ya da, Başbakanımıza da, hepsine ilham edecek. Ve ediyor da, Allah kalplerine ilham ediyor.



Mehdi’ye uyacaklar, Mehdi de Suriye’deki insanlara diyecek ki. “Şii kardeşlerim sizlerle görüşeyim ben” diyecek. “Namazlarınızı güzel kılıyorsunuz, Allah’a aşkınız güzel, helale harama titizsiniz. Sünniler namazlarını güzel kılıyorlar, helale harama titizler, Allah’ı çok seviyorlar. Arada fark var mı? Hiç fark yok, o zaman nedir bu?” Şeytan iki tarafa da musallat olmuş ve şirke sürüklemiş onları. Şirk ile birbirlerine kırdırıyor. O şirk yönünü üzerlerinden aldığımızda, belayı temizlediğimizde nur gibi insanlar olmuş olacak. (Adnan Oktar, 28 Mayıs 2013, A9 TV)
 Kimyasal silah kullanılarak yapılan katliam sonrasında Suriye’ye yönelik planlanan askeri müdahale ülkeye daha fazla acı getirir ve bombalamakla asla çözüm elde edilemez. İslam ülkelerinin her birinin birkaç tümen asker göndererek oluşturacakları bir ordu ile, 70 ayrı noktadan Suriye’ye girilirse, polis görevi görecek bu birlik ile hiç silah kullanılmadan ve kan akıtılmadan Suriye’deki sorun çözülebilir.
 “Esad’ın kimyasal silah kullanmasını tartışıyorlar, ama asıl vahşeti görmüyorlar”
     “Neyini düşünüyorlar, tabii ki bir kimyasal saldırı var, ama asıl vahşet var. Vahşeti görmüyorlar. Yüzbinlerce insan şehit ediliyor, onu normal karşılıyorlar. “Bombayla oldu” diyorlar, “O olabilir.” “Öbürü?” “O da makineli tüfekle olmuş, o da olur” diyor. “Napalm bombası, yakarak” diyor, “Yakarak, o da olur” diyor, “ondan bir şey olmaz.” “Ama kimyasalla olmaz” diyor. Kardeşim hepsi vahşet; o da vahşet, öbürü de vahşet.
 “Amerika'nın müdahale edip, bombalaması sadece acıya acı katar”

   Amerika'nın kurtarıcılığını beklemek akıllı bir hareket değil. Amerika'nın bombalaması sadece acıya acı katar, yani o doğru bir yöntem değil. Amerika ne yapacak? Elindeki bütün silahları kullanır, çünkü roketlerinin modası geçiyor, silahlarının modası geçiyor; onların hepsinin kullanılması lazım, imha etmekle uğraşmaz. Çünkü ona ödenek alamaz o zaman imha ederse, onların hepsinin yağmur gibi yağdırılması lazım. Roketleri yağdırdı mı silah fabrikaları ne diyecek? “Hay Allah razı olsun” diyecekler. Ne diyecek Amerika o zaman, “Şimdi yeni imalata geçin” diyecek, işçiler sevinecek. Amerika'nın halkının ihtiyaçları tam anlamıyla karşılanmış olacak o zaman.

 “ABD’nin Suriye’yi bombalaması, Esad’ın rahatsız olacağı bir şey değil; o zaten sabah akşam kendisi bombalıyor”

  Esad Suriye’yi zaten kendisi bombalıyor. Gece gündüz bütün binaları bombalıyor. Esad'ın bombalamayla ilgili sorunu yok ki. Esad, “Amerika bombalasın” demiyor. “Ben bombalıyorum” diyor. Amerika bombalasa, Amerika'ya teşekkür eder. Tabi ki, “Adamın üzerindeki yükü aldın” demesine sebep olur. Esad “Bayağı masraflı oluyor bana bombalamak” diyor, “Amerika yaparsa, nur ala nur” diyor, hoşuna gider.
 Esad zaten Suriye’nin yerle bir olmasını istiyor; yani Suriye kalmasın istiyor. O Lazkiye tarafında kendine küçük bir bölgeyi ayarlamış, kendi adamlarını da aldı oraya götürdü. Sayfiye yeri gibi güzel, plaj kenarında, “Ben orada yaşayacağım” diyor. “Ama giderken de ben burayı, geri kalan kısmı da yerle bir edeceğim, mezbelelik haline getireceğim” diyor. Amerika bombalamak isterse de alnından öper.
 
 “Suriye’ye müdahale makul değil. Savaş değil, kurtarma operasyonu yapılsın”
 Suriye’ye savaş değil kurtarma operasyonu yapılsın. Savaş neye yarar? Bir şeye yaramaz, boş iş, bir anlamı olmaz onun. Zaten haram olur, ama tahliyeyi çabuklaştırsınlar, tahliyeye destek versinler.
 Savaş olmasını, bir saldırı olmasını istemiyorum ben. Hava bombardımanı bana hiç makul gelmiyor. Suriye’de nereyi vuracaksın? Çevresinde insan olabilir, o yüzden de çok riskli. Her halükarda can kaybı olacak. Boş yere can kaybı olacak. Çok zor bu iş.
 Roketin de şakası olmaz ki kardeşim. Nereye gideceği, nereyi vuracağı belli değil. Tamam hesaplarsın ama nereye varacaksın? Şimdi bir barajı vurduğunu düşünelim, elektrik barajını. Orada garibanlar çalışıyor, onları vuracaklar. Elektrik kesilecek, halk rahatsız olacak. Bir faydası yok. Jet uçağı da yoksa ortada neyi vuruyorsun? Boş iş. Bence bu yöntem, yöntem değil.
 Şimdi köprüyü vursalar, orada garibanlar köprüden geçiyor. Elektrik tesisini vursalar, şimdi adamlar aydınlanıyor iyi kötü bir şeyler yapıyor. Yine halk mağdur olacak. Orada Esad mağdur olmaz, adam her halükarda bir yolunu bulur. Askeri tesislerde de bir şey olmaz. Onlar jeneratör ile vs. idare edebilirler. Ama halk çok mağdur durumda kalır.
 
 "İslam ülkelerinin askerleri -polis görevi yapmak üzere- yetmiş ayrı noktadan Suriye'ye girerse, tek bir silah patlamadan mesele hallolur”

Bombalamayla bir yere varılmaz. Ondan vaz geçsinler, Esad’ı durdurmak için yöntem, bütün İslam ülkelerinin birleşip topluca oraya girmesidir. Karadan girilmesi lazım. Yetmiş ayrı noktadan girsinler.
 İslam ülkelerinin Genelkurmay Başkanları bir araya gelip bir komuta heyeti oluştururlar. Aklın yolu birdir, bu heyet ile ortak karar alırlar. Bir komuta merkezi oluşturduktan sonra bütün Müslüman ülkelerin askerleri her yerden gelsinler, topluca yetmiş ayrı noktadan girsinler. Anında konu biter. Özellikle İran ve Türkiye birlikte girerlerse mümkünü yok, konu hemen hallolur. Hemen. Öbür türlü boş yere kan akar. Çok büyük hata yapmış olurlar.
 Özellikle İran ordusu da katılsın. İran ordusu 50 bin kişi versin veya ona da gerek yok iki ya da bir tümen asker versin. Türkiye bir tümen versin, Pakistan da bir tümen versin, diğer ülkeler de birer tümen ya da birer tugay versinler. Fas, Tunus, Cezayir'den de asker göndersinler. Zaten Türkiye ve İran asker gönderdi mi, hepsi gönderir. Bir başlangıç oldu mu, tamamdır.
 Mısır ordusu da aynı şekilde. Gerçi Mısır ordusu çok sabıkalı hale geldi şu an, utanç duyuyoruz Mısır ordusunun konumundan, batırdılar kendilerini. Tabi ki iyileri de var aralarında, Mısır ordusunun hepsini suçlayamayız ama, çok kötü bir ün meydana getirdiler. Ama yine de nezaketen Mısır ordusundan da bir tugay alınsa iyi olur. Hiç olmazsa biraz kafaları belki düzelir, kalpleri yumuşar; Mısır ordusu da asker göndersin.
Bütün İslam ülkelerinden birer tümen gönderip girdiler mi konu biter. Esad ne diyecek? Derhal teslim olur, derhal. Ne diyebilir böyle bir durumda? En büyük müdafi İran. İran bizzat asker gönderirse bu iş bitti demektir bu kadar açık. Kim ne diyecek?
Rusya da desteklerse bunu tamamdır. “Girsinler ortalığı yatıştırsınlar" dedi mi tamamdır. Rusya hiçbir şey demez böyle bir şeye. Bu kadar İslam ülkesini karşısına almak istemez. Ne desin?
Bakın, İran madem çözmek istiyor, ben size çözüm gösteriyorum. İran Dışişleri Bakanı hemen gelsin Türkiye'ye, hemen konuşsunlar. Tereyağından kıl çeker gibi hallolur konu. İran bu konuya dürüst yaklaşsın, bir de aceleci davransın, ağırdan almasın. "Biz Türkiye'nin emrine bir tümen asker veriyoruz” desin. Ama bunu sallayıp silkelerlerse gafil avlanırlar.
 “Bu askerler savaşmak için değil, kurtarmak için girecekler. Gelenler Müslüman ordusu olduğu için düşman olarak da göremezler”

Yine söylüyorum, İran bir tümen, Türkiye bir tümen, Pakistan bir tümen, Mısır bir tümen, diğer İslam ülkeleri de ister birer tugay, ister tümen göndersinler. Yıldırım hızıyla sık aralıklarla bu ordular yerleştirilecek. Mesela sabah ezanından sonra "Ya Allah Bismillah" her koldan ayrı ayrı içeri girecekler. Bu kadar.
 HALKA ÇOK İYİ DAVRANACAKLAR, KARŞILARINA ÇIKANLARA ÇOK İYİ DAVRANACAKLAR. MUHALİFLERE İYİ DAVRANACAKLAR, ALEVİ KARDEŞLERİMİZE, NUSAYRİLERE ÇOK İYİ DAVRANACAKLAR. “HEPİNİZİN CANI MALI BİZE EMANET, GÖNLÜNÜZ RAHAT OLSUN” DİYECEKLER, BU KADAR, POLİS GİBİ. POLİS GÜCÜ GİRMİŞ GİBİ. KONU BİTECEK. 24 SAATTE KONU HALLOLUR. Bu kadar kolay bir yol varken belalı, çetrefilli ve sürekli kan akmasına neden olacak yollara girmek olmaz.
 Eğer bu şekilde İslam ülkelerinin askerleri yetmiş ayrı noktadan Suriye'ye girerlerse, tek bir silah patlamadan mesele hallolur. Kardeşim aksi nasıl mümkün olsun? Düşünün; Türkiye, İran, Mısır, Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Ürdün, Malezya ve diğer İslam ülkeleri, hepsi asker gönderiyor. Bu durumda Suriye'de hangi asker, hangi insan direnir, bana bir söyleyin. Mümkün değil, öyle bir şey olmaz. “Hoş geldin” diye karşılarlar. Hiçbir şey olmaz. 
 
 “Üç ihtimal var: Ya zulme seyirci kalınacak ya ABD bombalayacak ve masum halk da zarar görecek ya da İslam ülkeleri birlik olup Suriye’ye girip polis görevi görecekler”
Öbür türlü, seyredeceğiz o zaman. Geceli gündüzlü adam öldürüyorlar. 50 bin, 30 bin, 20 bin, 10 bin, her gün muntazam, o onu o onu, diziyor sırayla, tak tak kafalarına sıkıyorlar iki tarafta da.

İkinci ihtimal de “Amerika gitsin müdahale etsin” diyorlar. Amerika bunu yapar ve çok kaba bir metotla yapar. Hakikaten rejim de düşer. Yerle bir olur Suriye, ama olan Suriye’deki masum halka olur. Allah esirgesin mutlaka can kaybı da olur. Onu engelleyemezler.
 Peki bunun nezaketli, kibar, kansız, sevgi dolu ve Kuran'a uygun metodu varken, böyle kanlı bir yöntemi istemenin alemi ne? Şimdi kardeşim ya bu cinayetleri kabul edeceksiniz -ki bunu kabul etmek çok korkunç olur- ya da İslam ülkeleri birleşecek. İslam ülkeleri birleşip Suriye’ye girerse, 24 saat sürmez derhal biter konu.
 Aksinde Amerika’ya ve İngiltere'ye bırakacaklar işi. Onlar da bütün silahları kullanırlar. Bütün roketler kullanılır, yani bütün askeri malzemeyi tüketirler ve bütün Suriye'yi yerle bir ederler, canlı hiçbir şey bırakmazlar.
 Eğer içerideki unsurlar teslim olmazsa mesela Amerika bombaladı değil mi ve rejim düştü, içerideki unsurlar da muazzam bir katliama girişirler. Önüne geleni öldürürler söyleyeyim. Yani mezbahaya döner ortalık. Ama dediğim yapılırsa, bu risk de ortadan kalkar.
 Yani Amerikan bombalamasıyla mutlaka ölümler olur; çok fazla insan şehit olur. O bittikten sonra da, bir de içerideki muhalif unsurlar muazzam bir intikam ve katliam girişimine duçar olacaklardır. Bu belanın içerisine düşecekler ve muazzam bir katliam meydana gelir.
Bu yüzden en kolay en net çözüm, Müslüman ülkelerin birleşip Suriye’ye girmesidir, konu hemen biter. Damla kan akmaz bunu yaparlarsa. 
 “Dışişleri Bakanlığımız’dan bu konuda gereğinin yapılmasını istirham ediyorum”
Dışişleri Bakanlığımız bu konuda bastırsın, istirham ediyorum. Adamların da gönlü var. İranlılar konuşmuşlar, madem samimiler, bu söylediğimizi yapsınlar.

Öbür türlü bu felakete dönüşür. Çok kolay halletmek yolu varken, acı getirecek bir yolu seçmesinler.Bu zincirleme acıya sebep olur. Benim dediğim kökten çözüm. Nur gibi çözüm. Belalı iş o dedikleri. Öyle bombalama filan olacak iş değil o. Can kaybı olmadan bombalama yapmak mümkün değil, çok zor.

Suriye askeri olarak karşı koyamaz. Yani Sünniler de karşı koyamaz. Aleviler de karşı koyamaz. Bir mantık bulamaz. Ne desin? Çünkü iyi niyetle giriyorlar İslam ülkeleri. Savaşmak için değil, kurtarmak için geliyorlar. Asker bunu biliyor, kurtarmak için geldiklerini. Düşman olarak göremezler, çünkü gelenler Müslüman ordusu. Ne diyecek? Mecburen teslim olacak, hiçbir şey olmaz. Getirsin konuşlandırsınlar orada, zaten daha konuşlandıklarında vaz geçerler. Sonra koalisyon hükümeti olsun, ne yapıyorsa yapsınlar. Hiç kimse bir şey demez. (30 Ağustos 2013, Adnan Oktar, A9 TV)
 “ABD, Suriye’yi bombalamaya vereceği parayı mültecilere versin”
Suriye’ye savaş değil, kurtarma operasyonu yapılsın. Savaş neye yarar? Bir şeye yaramaz, boş iş, bir anlamı olmaz onun. Zaten haram olur ama tahliyeyi çabuklaştırsınlar, tahliyeye destek versinler.
En güzeli oranın tahliye edilmesi, boşaltılması. Mümkünse deniz yolundan da boşaltılması gerekiyor.
 “Güvenli bir bölge oluşturulsun. Suriye’deki halk, komşu ülkelere tahliye edilsin”
Şimdi Suriye’nin etrafındaki ülkelerde örneğin Irak’la sınırı yüzlerce kilometre, Türkiye sınırı yüzlerce kilometre. Yani çok uzun, yüzlerce kilometre. Ürdün sınırı öyle. Hatta İsrail'le de sınırı var, İsrail'e de geçebilirler. Lübnan'a geçebilirler. Her yerde müsait.
Ama bunlara destek olmak lazım. Şimdi Irak fakir bir ülke. Yüzlerce kilometre sınır var. Her yerden geçer halk oraya.
Ama bir güvenli bölge oluştursunlar sınır bölgesinde, beş kilometre, on kilometrelik bir sınır. Güvenlik bölgesi. Benim canlarım zaten bir şey istedikleri yok, bir çadır olsa yeter onlara. Bir çadır, dışarıda yemek yapıyorlar, hiçbir şey istedikleri yok, canını kurtarsın yeter.
  “Milyonlarca dolar para, jete uçağa bombaya verileceğine oraya verilsin”
Tek bir roket milyonlarca dolara mal oluyor. Dört milyon dolar tek bir roket. Kardeşim dört milyon dolarlık yiyecek gönderilse Ürdün'e bütün mülteciler gider Ürdün'e, gayet de rahat olur. Her noktadan adamlara çadır kurulsun, imkan sağlansın.
Kolay yol varken böyle bir yola girmeye gerek yok. Roketle, bombayla bir şey elde edilmez. Çünkü bir insanı öldürmeden böyle bir operasyon yapılması mümkün değil gibi görünüyor. Çok zor. Olmayacağına göre, ondan vazgeçmek lazım, olmaz o.
300 milyar doları şu mazlumlara verseler, onların yemesi içmesi için, konu biter. Mülteciler geri dönüyor yiyecek içecek olmadığı için, bakım olmadığı için.
Türkiye 400.000 mülteci aldı, büyük bir fedakarlık yaptı. Daha da gelseler yine alıyor Türkiye. Türkiye kalender; garibanı, mazlumu koruyor.
Milyonlarca dolar jete uçağa bombaya para verileceğine Suriye’den kaçan mazlum halkın bakımı için verilsin.İstese dünya bunu çok rahat halleder. İslam ülkeleri de çok rahat halleder. Suudi Arabistan para ile oynuyor, darphane gibi. Sırf Suudi Arabistan istese bütün masrafları karşılar. Bir avuç insan var, Suriye’nin halkı güzel insanlar. Suriye'nin halkını hepsini kurtaralım, ama hepsini istisnasız. Mezhep din fark etmez; Hıristiyan, Alevi, Sünni kim varsa hepsini kurtaralım.
 “Çin ve Rusya da Ürdün’deki ve Lübnan’daki mültecilere destek olsunlar”
Suriye’den kaçan insanlar Ürdün’e gidiyorlar, kimse ilgilenmiyor. Mesela Çin Ürdün’e yardımcı olabilir. Yiyecek göndersin. Kıyafet göndersin, battaniye göndersin. Çadır göndersin. Rahatça bunu yapabilir.
Ürdün’ün o kadar insana nasıl gücü yetsin? Yüzbinlerce insan oraya iltica ediyor. Yani her iltica eden kişiye, kişi başına bir çadır, battaniye, yiyecek her türlü malzeme, temizlik, bakım malzemesi, bunları gönderebilirler. Rusya da öyle.
Şimdi özellikle Lübnan ve Ürdün. İkisine yardımcı olmak lazım. Irak tarafına pek geçmiyorlar.
Irak hükümetiyle konuşup kolaylık sağlatabiliriz. Irak’la da çok büyük sınırları. Irak’a geçişin de çok olması lazım, Irak için çok utanç verici. Olmaz. Irak teşvik etsin, “Bize gelin, biz koruruz” desinler.
  “Suriye’de milyonlarca insan var, konu sadece bununla bitecek değil. Esad inat etmeyip, bıraksın hükümeti”
Tabi bununla konu bitecek gibi değil. Koskoca bir ülke, milyonlarca insanı var, milyonlarca insan gidecek.
Ama Esad utansın. Çok büyük terbiyesizlik yapıyor. Bu kadar inat etmesi. Ya kardeşim git, yeni bir hükümet kurulsun. Yine kendi adamlarından da olsun, bir şey dediğimiz yok. Git, bırak milletin yakasını. İlla ben yapacağım diyor. Ya kardeşim, şimdi öyle bir konuma getirdi ki kendini, çoluğu çocuğu tehlikede, kendi tehlikede. Durduk yere kendini niye tehlikeye sokuyorsun kardeşim.
Demokratik bir kafada ol. “Tamam, ben istifa ediyorum, madem bu kadar muhalefet var” de. Çok muazzam bir muhalefet var. İstifa et, sen bir git. Yeni bir hükümet kurulsun, her taraftan adam gelsin. Değil mi? Bir koalisyon hükümeti kurulsun. Bu kadar inat etmenin alemi ne? Bütün Suriye’yi mahvetti. (30 Ağustos 2013, Adnan Oktar, A9 TV)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder