Her şey aynı, hayat
tekrardan ibaret mi zannediyoruz?
“Bir ev hanımı her gün aynı
işi yapar” diyenler ya da “hep aynı işi yapıyorum” diyenler. “Her gün aynı”
diyenler. Her gün aynı mı gerçekten?
Saat aynı mı? Gün aynı mı?
Ay aynı mı? Peki yıl? Araya gece girdiği için mi diğer gün ayrı gün yahut aynı
gün? Hayır. Hiçbir an aynı değil. Yaşlandığımız gerçeğinden de bunu
görebiliriz. Madem beden yaşlanıyor, farklılık gösteriyor, demek ki hiçbir an
aynı değil. Biz öğretilmiş bilgilerle ülfet perdesinden kurtulamıyoruz. Yani
alışkanlık.
Halbuki, Kuran ahlakıyla donandığında insan
her anın ayrı özel yaratıldığını fark edebilir. Mesela, “bugün çok bereketli
güzel gündü” dediğimizi düşünelim. İşte, “dün daha boştu sanki” dediğimizi.
Neye göre? Eski ezber bilgilere göre. Halbuki, Allah her anı hikmetle hayırla
yaratığını Kuran’da söylüyor. Biraz bakışımızı değiştirdiğimizde görürüz ki,
bizim bereketli dediğimiz gün ya da olay, bizim hikmetini peşin gördüğümüz ve
biraz anlayabildiğimiz için bize öyle gelir. Oysa diğer her gün ya da an, yine
hayırla hikmetle yaratıldı. Sadece biz o an hikmetini fark edemediğimiz ya da
anlayamadığımız için boş ya da anlamsız gibi gelmiş olabilir.
Örneğin, ocağa yemeği
koydunuz, elinize de bir kahve aldınız. Mutfaktan çıktınız ve az sonra baktınız
kahvenin şekerini unutmuşsunuz. Şeker almaya gittiğinizde bakarsınız ki ocağı
açık ve üstünde yemeği unutmuşsunuz. Şimdi, o şekeri unuttuğunuz için
sevindiniz değil mi? Çünkü bu peşin gösterilen hikmetti. Peki ya yansaydı hemen
isyan mı edecektik? Mümine yakışan mutlaka bir hayır görmek, olsa olsa dikkat
konusunda kendini geliştirmek için Allah’a dua etmektir. Yani yine anladık ki
Allah’tır her anın sahibi.
Kısacası, böyle göze çarpan
ya da öğretilmiş bazı olayları imtihan zannederken, “an”lardaki imtihanı
kaçırıyor olabiliriz.
Her an, her olay, her şey
hikmetle yaratıldığı Kuran’da şöyle bildirilir:
Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler. (Duhan Suresi / 39)
Ülfetten kurtulup, her anı
yeniden fark etmeye niyet eder ve her gördüğümüzü Kuran’la değerlendirirsek hem
ibadet etmiş olacağız. Hem de her an Allah’ı anma ve hayatın heyecanını yaşama
nimetine ermiş olacağız, inşaAllah.
Bir hanım şöyle bir düşünse;
çocukları ayrı bir fert, onlar kendi kaderi için dışarı çıkıyor ve
yaşadıklarını kendi kaderinde yaşıyor. Eşi; yine kendi kaderi için hayatının
her anını yaşıyor. Bizim eşimiz ya da çocuklarımız olmakla bize ait ve kaderleri
de bize bağlı değil. Allah birbirimize emanet olarak vermiş ve ancak emanet
derecesinde sahiplenebiliriz. Koruyup kollama dairesinde. Diğer yanda herkes
ayrı fert:
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda
bıraktınız. (En'am Suresi / 94)
Herkes kendi için özel
yaratılan dünyasında imtihanını görüyor. O zaman bir ev hanımı; “Allah bana
sıcak bir yuva, nereye elimi uzatsam bir nimet, her türlü cihazatla donanmış
bir mekan, yani küçük bir cennet numunesi vermiş” diye düşünmeli. Öyleyse,
Allah için kendini adamış ve Allah için yaşayan bir insan bu güzel cennetvari
hayatını da “nasıl Allah yolunda kullanırım” diye düşünür. Allah mutlaka samimi
olan için bir yol gösterecektir.
Eğer bir sıkıntı varsa
kesinlikle tam iman edememiş, Allah’a gereği gibi teslim olamamış, kaderini tam
anlayamamış demektir.
Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur." (Maide Suresi / 119)
Ayeti gereğince, Allah’ın
bizim için yazdığı kadere razı olacağız ki Allah da bizden razı olsun. Yani “ayağın
taşa takılsa Allah’tan bil” derler de hakkıyla düşünmezler’ den olmayalım. Her ne olursa ama her ne olursa
olsun hayatımızda her an her saniye Allah’ın yarattığına inanıyorsak ve hala
sıkıntılarımız varsa bir daha samimi olarak düşünmekte hemen acele etmeliyiz.
Beğendiğimiz, hayran
olduğumuz, özendiğimiz her insanı ve işi de Allah yarattı. Bize de bu şekilde
hayat belirlediyse, “Herkesin bir yaratılış hikmeti vardır. Herkesin yaratılış
hikmeti başka başkadır” diyor şeyhlerin sultanı. “Minicik bir toz tanesini
kaderle yaratan Rabbim beni de elbette bir hikmetle yarattı. Öyleyse kaderimi
sorgulamaya haşa haddim olabilir mi?”
Yapacağım tek görev KUL
(abd=köle) olabilmek. Köleliğimin farkına varabilirsem Efendimin de sözlerine
gönülden kulak verebilirim. Efendisine karşı gelen köle ne durumdadır?
“Ben bir şey yapamıyorum”
diyen kişilerin her işini Allah’ın yaptırdığını unutmuş olmalarıdır. Bizden
istenen:
De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim
size değer verir miydi? (Furkan Suresi / 77)
DUA BİR ÇABADIR. Yapılan her
hareket, her anlık eylem Allah’tan razı olunduğu takdirde ibadete dönüşecek ve
kişiyi kulluk şerefine erdirecektir, inşaAllah.
Allah insana daha bu dünyada
her istediğini vermiş ve vereceklerine de şahit tutmuştur. Çünkü “verdik” diyor. Ya bizzat dünya da
vermiş ya da ahirette mutlaka verecektir. “Allah
vaadinden dönmez.” “Dua ettiğinde dua edenin duasına cevap veririm” diyor
Allah. Mutlaka vereceğinin bir göstergesi değil mi?
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın
nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek
şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim
Suresi / 34)
Şimdi hangi düşünceyle
isyan, hüzün, sıkıntı, kaygı vs. duyacağız?
Cahiliye ezberlerini bırakıp,
Hak olan yol göstericiyle, şuurlu bir mümin olarak Kuran kılavuzuyla
yaşayacağız. Kaliteli hayat ve daha dünyada cenneti yaşayacağız, inşaAllah.
Kim Allah'a sımsıkı tutunursa, artık elbette
o,dosdoğru olan bir yola iletilmiştir. (Ali İmran
Suresi / 101)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder