Allah’a Tevekkül Etmenin
ve Teslim Olmanın Kolaylığı…
“Bize ne oluyor ki, Allah’a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan
yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı
sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidirler.” (İbrahim Suresi, 12)
Her
insanın hayatında “olumsuzluk”, “terslik” gibi
görünen birçok olay meydana gelir. Bunlar bir insanın tüm hayatını etkileyecek
kadar şiddetli gibi görünen veya günlük hayat içinde karşılaşılan ufak tefek
olaylar olabilir. Kuran ahlakını yaşamayan insanlar, en küçüğünden en büyüğüne
kadar nefislerinin hoşlanmadığı bu tür olaylarla karşılaştıklarında sıkıntı,
endişe, mutsuzluk, gerginlik ve korku duyarlar. Oysa bu onların çok önemli bir
gerçekten habersiz yaşamalarının sonucunda kendi kendilerine yaşattıkları bir
zulümdür. Allah’ın bir ayetinde bildirdiği gibi “…Allah,
onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.” (Tevbe Suresi, 70) Allah’a iman
etmeyen veya iman ettiği halde Allah’ın bildirdiği gerçekleri görmezden gelerek
yaşamayı tercih eden insanların daha dünyada aldıkları karşılık, hep böyle
endişe, üzüntü ve kuruntu içinde yaşamak, birçok korkuya ve zayıflığa sahip olmaktır.
Gerçeği bilenler içinse, dünya hayatında korku,
endişe veya mutsuzluk nedeni olabilecek hiçbir şey yoktur. Çünkü iman edenler,
her olayı Allah’ın kaderde yarattığını, herşeyin Allah Katındaki Levh-i Mahfuz
isimli kitapta bulunduğunu ve kendilerinin de diğer tüm insanlar gibi kaderin
izleyicisi olduklarını bilirler.
Allah’ın yarattığı olayların kendileri için her zaman
güzellikle sonuçlanacağını, Yüce Allah’ın salih kullarının kaderini en hikmetli
ve kendileri için en hayırlı şekilde yarattığını asla unutmazlar.
Kaderle İlgili Yanlış İnançlar İnsanları Üzüntü ve Sıkıntıya
Sürükler
İnsanların büyük bir bölümü kaderi bilirler, ama
kaderle ilgili çarpık anlayışlara sahiptirler. Örneğin sadece insanın saç
rengi, boyunun uzunluğu, hangi anne babaya sahip olacağı gibi belirli konuların
insanın kaderinde olduğunu diğer konularda ise eğer çok çabalar, çalışır ve
azim gösterirlerse kaderlerini değiştirebileceklerini zannederler. Oysa gerçek
şudur: Bir insanın her anı, tüm yaşantısı, hayatı boyunca karşılaştığı ve
karşılaşacağı her olay, her konuşma, her bakış, her ses kaderindedir. Örneğin
şu an bu derginin bu satırlarını okuyan kişinin kaderinde bugünün bu saatinde
bu satırları okumak zaten vardır. Allah bu anı, siz daha yaratılmadan
milyonlarca yıl önce de bilmektedir. Belki bu dergiyi okuyana kadar insan
birçok olay yaşamıştır. Örneğin tam okumaya başlayacakken kapı çalmış ve bir
arkadaşı gelmiştir. Böylece dergiyi okuması üç saat sonraya ertelenmiştir.
Eline dergiyi alıp da tam o sırada kapının çalması, kapıyı açtığında
arkadaşının gülen yüzü, “merhaba” deyişi, dergiyi okuma saatinin üç saat
ertelenmesi harfi harfine, siz bunları yaşamadan önce Allah’ın hafızasında,
sizin, arkadaşınızın ve bu derginin kaderinde belirlenmiştir. Allah bir
ayetinde bu konuyu şöyle bildirir:
“Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan
okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona
(iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve
gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha
küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.” (Yunus Suresi, 61)
İnsan, zamana ve mekana tabidir. Bu nedenle bizim
için geçmiş, şu an ve gelecek olan Allah’ın Katında bir andır. Örneğin bir
sonraki yaş günümüz bizim için gelecek olan bir andır. Gerçekte ise o an, Allah
Katında olup bitmiştir, Allah o anı bilir. Yani bizim bir sonraki yaşgünümüzde
ne giyeceğimizi, kimlerle birlikte olacağımızı, o gün ne yapacağımızı Allah şu
anda bilmektedir. Aynı şekilde iki sene sonra, üç sene sonra, on sene, kırk
sene sonra ne yapacağımızı da Allah şu anda en ince detayına kadar sarıp
kuşatmıştır. Allah tek bir insanın yaşamının tüm günlerini, hatta tüm
dakikalarını, saniyelerini tek bir an olarak bildiği gibi, kainat var
olduğundan beri yaşamış olan milyarlarca insanın ve bundan sonra yaşayacak olan
tüm insanların yaşamlarının her saniyesine de tek bir an olarak hakimdir. Allah
sonsuz uzun zamanı sonsuz kısa zaman içinde yani tek bir anda yaratmıştır.
İnsanın Allah’ın bu sonsuz ilminin bilincinde olması
ve kaderinin bir izleyicisi olduğunu bilmesi ise onun için büyük bir nimet ve
kolaylıktır. Hakkıyla iman eden, samimiyetle Allah’a teslim olan bir mümin,
kendisi için hazırlanmış olan kaderini ibret alarak, heyecanla, şükürle ve her
an tefekkür ederek, koltuğuna oturup bir filmi izleyen kişinin rahatlığı ile,
güven ve sevinç içinde izler.
Allah’ı dost ve vekil edinen ve Allah’ın yarattığı
her olaydan, her görüntü ve her konuşmadan razı olan bir insan kaderinden de
razıdır. Allah, insanları denemek için kaderlerinde farklı olaylar ve
görüntüler yaratabilir. Bunlar kimi zaman ürkütücü, kimi zaman zorluk ve
sıkıntı dolu görülebilir. Ancak bu olayların her biri Allah Katında en ince
detaylarına kadar planlı ve saklıdır. Örneğin, Hz. Yusuf (a.s.) hiçbir suçu
olmadığı halde yıllarca zindanda kalmıştır. Bu onun kaderindedir. Fakat, Hz.
Yusuf (a.s.) Allah’ın yarattığı kadere hoşnutluk ve sevinçle teslim olduğu
için, hapis ona bir zorluk ve sıkıntı değil, aksine birçok nimetin ve
güzelliğin kapısını açan bir olay olarak görünmüştür. Söz gelimi, böyle bir
zorluk anını kolaylıkların ve konforun olduğu bir ortamla karşılaştıran mümin,
nimetlerin zevkine daha şiddetle varır. Her gün bir gül bahçesi gören bir insanın
bu bahçeden alacağı zevk ile, yıllarca beton duvardan başka bir şey görmemiş
bir insanın gül bahçesinden alacağı zevk elbette ki çok farklıdır. Zorluğu,
çirkinliği bilen bir insan rahattan ve güzellikten çok daha büyük bir zevk
alacaktır. Veya kaderinde Hz. Yusuf (a.s.) gibi haksızlığa, zorluğa, hapis gibi
bir ortama sabretmek olan bir insan, bunun ahirette kendisine Allah’tan bir
hoşnutluk ve ecir olarak döneceğini düşünerek, kaderine sevinir. Sonuçta,
kaderinde olanı yaşadığını ve kendisi dahil olmak üzere hiçbir yaratılmış
varlığın onun kaderinin önüne geçemeyeceğini, kaderindeki tek bir saniyeyi dahi
değiştiremeyeceğini bilir ve kaderine teslimiyetin rahatlığını yaşar.
Kadere teslim olan bir mümin elbette ki, her konumda
elinden gelenin en fazlasını yaparak çaba gösterir. Söz gelimi hastalanan bir
insan elbette ki doktora gidecek, ilaçlarını alacak ve hastalığı ile ilgili
herşeye dikkat edecektir. Ancak bunları yaparken, gittiği doktorun, aldığı
ilaçların ve tedavisinin sonucunun da Allah’ın yarattığı kaderde olduğunu
bilerek davranır. Bu nedenle, hiçbir zaman mutsuzluğa, telaşa, sıkıntıya veya
karamsarlığa kapılmaz. Allah’ın kendisi için dilediğinin en hayırlısı olduğunu
bilmenin huzur ve güvenini yaşar. İnsanın her olayda bir hayır olduğuna iman
etmesi son derece önemli bir konudur.
Müminler, şer gibi görünen olaylarda dahi onun
kendileri için büyük bir hayır olduğuna iman eder ve Allah’a tevekkül ederler.
Bu, sadece müminlere has bir özelliktir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir
hadisinde bu konuya şöyle dikkat çekmiştir:
“Mü’min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira
her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü’mine hastır, başkasına
değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar
gelse sabreder bu da hayırdır.” (Muslim, Zuhd 64, 2999)
Allah, Tüm Evrenin Tek Hakimi, Sonsuz Güç Sahibidir
Allah’ın tek güç sahibi olduğu gerçeğini bilen ve
hakkıyla görebilen bir insan için zaten Allah’a teslim olarak tevekkül etmekten
başka bir yol yoktur. Çünkü bir insanın karşılaştığı her olay, her insan, her
konuşma, her ses, Allah’ın denetimi altındadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in
de belirttiği gibi Allah’tan gelen herşey mümin için bir güzellik ve bir
hayırdır. Müminlerin bu gerçeğin bilincinde olarak yaşadıkları tevekkül
anlayışını Allah bir ayetinde şöyle bildirir:
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a
tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur.
Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı
korumaktadır.)” (Hud
Suresi, 56)
Allah’a tevekkül etmeyerek, herşeyi kendi güçlerinin
ve kontrollerinin altında zannedenler ise, daima korku, hüzün, endişe ve
karamsarlık içinde olurlar. Bu, bir filmi izleyen bir insanın sanki filmin
sonunu değiştirebilecekmiş gibi heyecana ve paniğe kapılmasına benzer. Böyle
bir korku nasıl son derece yersiz ve gereksiz ise, kaderini izleyen bir insanın
da olaylar karşısında benzer hislere kapılması gereksiz ve yersizdir. Örneğin,
suçsuz bir insana iftira atanlar Allah’ın kontrolünde varlıklardır. Allah,
insanı denemek için bu olayları yaratır. Bunlara sabrettiği takdirde, Allah’ın
rızasını, cennetini ve rahmetini kazanmayı uman mümin için üzülüp kederlenecek
hiçbir neden olmaz. Ayrıca Allah, müminlere her zaman yardımını gönderir ve
onlara işlerinde kolaylık sağlar. Bu, Allah’ın kesin bir vaadidir. Allah bir
ayetinde haksızlığa uğrayanlar için şöyle buyurmaktadır:
“İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle
karşılık verir, sonra aleyhine ‘azgınlık ve saldırıda’ bulunulursa, Allah,
mutlaka ona yardım eder. Şüphesiz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Hac Suresi, 60)
Müslümanlar İçin Tevekkül ve Teslimiyet Tek Yoldur
Allah’ın gücünü, yardımını ve dostluğunu bilen
müminler için tevekkül ve teslimiyet tek yoldur ve yolların en güzeli ve en
kolayıdır. Aksi takdirde insan kaldıramayacağı ağır bir yükün altına girer.
Bediüzzaman Said Nursi, bir sözünde insanın tevekkül etmediği takdirde, kendi
kendini nasıl bir zorluk içine sokacağını şöyle ifade eder:
“İnsan zaîftir, belaları çok. Fâkirdir, ihtiyacı pek ziyâde.
Acizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse
ve îtimad edip (güvenip) teslim olmazsa, vicdanı daim azâb içinde kalır.
Semeresiz meşakkatler (güçlükler), elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş
veya canavar eder.” (Sözler,
s. 29)
Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki, burada anlatılanlar
insanların kendilerini veya birbirlerini teselli etmeleri, zorluklar karşısında
düşünerek kendilerine telkinde bulunmaları için verilen bilgiler değildir.
Bunlar Allah’ın yaratışının ve dünya hayatının gerçek yüzüdür. Asıl, aksine
inanan veya aksine göre davranan kendini aldatmış ve yanıltmış olur.
Dolayısıyla din ahlakından uzak yaşayan bir insan en varlıklı ve en rahat
günlerinde dahi tevekkülsüzlüğün sıkıntı ve gerilimini yaşarken, gerçeklere
iman eden bir mümin, her ne koşulda olursa olsun din ahlakının insanlara
getirdiği kolaylığı, neşeyi ve konforu yaşar.
Allah Kuran’da müminler için şöyle bildirir:
“Haberiniz olsun; Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur,
mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah’tan) sakınanlardır.
Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik
yoktur. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Yunus Suresi, 62-64)
Tevekkülden uzak bir insanın kuruntuları, kuşkuları,
endişeleri, korkuları bitmez. Herşey böyle bir insan için tehlike
niteliğindedir. Her yerden, her insandan kendisine zarar gelebileceğine inanır.
Şüpheci, huzursuz yani sağlıksız bir karakterle yaşar. Allah’a güvenmenin
rahatlığından uzak kaldığı için kendi sıkıntılarıyla kavrulur. İmanlı insan ise
her ne olursa olsun Allah’a güvenip dayandığı, O’nu dost bildiği için
tevekkülün konforu altında son derece kalender, neşeli ve sağlıklı bir ruh
haliyle yaşar. Böyle bir insanı sarsabilecek, üzebilecek, yıpratabilecek hiçbir
şey yoktur. Çünkü herşeyi Rabbimiz’in yarattığını bilir. Rabbimiz’in sonsuz
gücüne dayanıp güvenmiştir. Bu sonsuz gücün desteğiyle hareket etmenin huzuru
içerisinde yaşar. Allah dilemedikçe hiç kimsenin en ufak bir şey
yapamayacağının bilinci hayatının temeli olur ve her anında kadere tabi olmanın
konforunu yaşar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder