
26 Şubat 2014 Çarşamba
ALLAH'TAN KENDİ SEVGİSİNİ TALEP ETMEK

HZ. MEHDİ (AS)'IN 9 ÜSTÜN HASLETİ VARDIR;

De ki: "Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim." (Yusuf Suresi / 108)
1- Tam bir basiret üzere Allah'a davet eder.
2- Hz. Mehdi (as) Kuran'ı iyi anlayacak.
3- İlahi kelamın manasını iyi bilecek.
4- Tayin edeceği kimselerin durum ve hareketlerini iyi bilmesi.
(İnsan karakterini hemen kavrayacak. Mesela akıllı mı, samimi mi, hilekar mı, dürüst mü, kalleş mi, dengeli mi dengesi mi hemen bilecek.)
5- Öfkelendiği zaman bile adalet ve merhametten ayrılmayacak.
6- Varlıkların sınıfını bilecek.
7- İşlerin girift taraflarını bilecek.
( detaylarını, çok detaycı olacak Hz. Mehdi (as) Ama detaycılığı Kuran'ı kolaylaştırma yönünde olacak. Bu sebepledir ki; Peygamberimiz (sav) 'Mehdi benim izimi takip edecek hataya düşmeyecek' buyurmuştur)
Hz. Mehdi (as) şeriat sahibi değil, şeriata uyandır. Kuran'a uyuyor, yeni bir kitap gelmiyor Hz. Mehdi (as) ile)
Aynı zamanda günahtan da masumdur. (Masum imamdır Hz. Mehdi (as), ahkamda masum)
8- İnsanların ihtiyaçlarını iyi anlaması.
9- Kendi zamanında ihtiyaç hissedilen gaibi ilimlere vakıf olması.
(Peygamberimiz (sav)'in hadislerinin anlamını çok iyi bilecek, Gaipte olacak olayları çok iyi tefsir edecek, çok iyi açıklayacak, çok iyi anlaşılmasını sağlayacak) Sn. Adnan Oktar.
CENNET TERBİYESİ ALIYORUZ
CENNET TERBİYESİ ALIYORUZ
ZORLUKLAR İLLAKİ OLACAK. OLMAZSA İMTİHANIN BİR ANLAMI KALMAZ. ÇOK KISA BİR KURSTAYIZ. ÇOK KISA. GECELİ GÜNDÜZLÜ EĞİTİM ALIYORUZ. KENDİMİZİ GELİŞTİRİYORUZ. CENNET TERBİYESİ ALIYORUZ. CENNET TERBİYESİ ALMADAN CENNETE GİDERSEK ROBOT GİBİ OLURUZ. ADAM DİYOR Kİ: "ROBOT OLARAK ALLAH BENİ CENNETE KOYSUN" DİYOR. ROBOT GİBİ OLURSUN. CENNETTE SONSUZ ZEVK ALMAN İÇİN BU EĞİTİMDEN GEÇMEN GEREKİYOR. GARİP OLURSUN.
HZ. ADEM (AS) BİLE CENNETTE, ŞEYTAN NE DİYOR: "SEN SONSUZ KALMAK İSTEMİYOR MUSUN? ALLAH'A SEN GÜVENME" DİYOR HAŞA. "BANA GÜVEN" DİYOR. "O SENİN SONSUZ KALMANI İSTEMİYOR ASLINDA. BAK ŞURADA AĞAÇ VAR, ONUN MEYVESİNDEN BİR TANE YESEN, VÜCUDUNA GEÇECEK ONUN ETKİSİ. ONDAN SONRA SEN ÖLÜMSÜZLÜĞÜ KAZANACAKSIN. AMA ALLAH SİZE SÖYLEMİYOR, SİZDEN GİZLİYOR. BEN SANA DOST OLARAK GİZLİCE SÖYLÜYORUM. SEN GİT ORADAN SEZDİRMEDEN AL YE, KARIN DA YESİN ONDAN SONRA SONSUZ OLURSUNUZ" DİYOR. HZ. ADEM (AS)'IN ALLAH'A GÜVENİYOR AMA ŞEYTAN İÇİNE KUŞKUYU ATIYOR. YİYEYİM DE SONSUZ OLAYIM" DİYOR. MEYVEYİ DAHA AĞZINA ALIR ALMAZ BİR ANDA ÜSTÜNDEKİ CENNET KIYAFETİ GİDİYOR. ANINDA.

BAK TAM AKSİNİ YAPIYOR ALLAH. O SONSUZ OLACAĞINI DÜŞÜNÜRKEN SONLU HALE GETİRİYOR ALLAH. ÖLÜMLÜ HALE GETİRİYOR BİR ANDA. ÜŞÜME HİSSİNİ HİSSEDİYOR, SICAKTAN BUNALMAYI HİSSEDİYOR, SUSUZLUĞU HİSSEDİYOR YANİ UCU BUCAĞI YOK. YORGUNLUĞUNU HİSSEDİYOR. EYVAH BEN NE YAPTIM" DİYOR.
SN. ADNAN OKTAR.
ZORLUKLAR İLLAKİ OLACAK. OLMAZSA İMTİHANIN BİR ANLAMI KALMAZ. ÇOK KISA BİR KURSTAYIZ. ÇOK KISA. GECELİ GÜNDÜZLÜ EĞİTİM ALIYORUZ. KENDİMİZİ GELİŞTİRİYORUZ. CENNET TERBİYESİ ALIYORUZ. CENNET TERBİYESİ ALMADAN CENNETE GİDERSEK ROBOT GİBİ OLURUZ. ADAM DİYOR Kİ: "ROBOT OLARAK ALLAH BENİ CENNETE KOYSUN" DİYOR. ROBOT GİBİ OLURSUN. CENNETTE SONSUZ ZEVK ALMAN İÇİN BU EĞİTİMDEN GEÇMEN GEREKİYOR. GARİP OLURSUN.
HZ. ADEM (AS) BİLE CENNETTE, ŞEYTAN NE DİYOR: "SEN SONSUZ KALMAK İSTEMİYOR MUSUN? ALLAH'A SEN GÜVENME" DİYOR HAŞA. "BANA GÜVEN" DİYOR. "O SENİN SONSUZ KALMANI İSTEMİYOR ASLINDA. BAK ŞURADA AĞAÇ VAR, ONUN MEYVESİNDEN BİR TANE YESEN, VÜCUDUNA GEÇECEK ONUN ETKİSİ. ONDAN SONRA SEN ÖLÜMSÜZLÜĞÜ KAZANACAKSIN. AMA ALLAH SİZE SÖYLEMİYOR, SİZDEN GİZLİYOR. BEN SANA DOST OLARAK GİZLİCE SÖYLÜYORUM. SEN GİT ORADAN SEZDİRMEDEN AL YE, KARIN DA YESİN ONDAN SONRA SONSUZ OLURSUNUZ" DİYOR. HZ. ADEM (AS)'IN ALLAH'A GÜVENİYOR AMA ŞEYTAN İÇİNE KUŞKUYU ATIYOR. YİYEYİM DE SONSUZ OLAYIM" DİYOR. MEYVEYİ DAHA AĞZINA ALIR ALMAZ BİR ANDA ÜSTÜNDEKİ CENNET KIYAFETİ GİDİYOR. ANINDA.

BAK TAM AKSİNİ YAPIYOR ALLAH. O SONSUZ OLACAĞINI DÜŞÜNÜRKEN SONLU HALE GETİRİYOR ALLAH. ÖLÜMLÜ HALE GETİRİYOR BİR ANDA. ÜŞÜME HİSSİNİ HİSSEDİYOR, SICAKTAN BUNALMAYI HİSSEDİYOR, SUSUZLUĞU HİSSEDİYOR YANİ UCU BUCAĞI YOK. YORGUNLUĞUNU HİSSEDİYOR. EYVAH BEN NE YAPTIM" DİYOR.
SN. ADNAN OKTAR.
HER MÜMİN PEYGAMBER GİBİ OLMAYI İSTEMESİ LAZIM
HER MÜMİN PEYGAMBER GİBİ OLMAYI İSTEMESİ LAZIM
Her müminin kalbinde Mehdilik olması lazım, her mümin Mehdi gibi olmayı istemesi lazım. Peygamber gibi olmayı istemesi lazım. Kendine sınır çizemez Müslüman. Allah’a en yakın olma hırsında olacak Müslüman, her Müslüman. Nasip olur olmaz ayrı ama. “Yarabbi ben neyim ki, ben sana çok da fazla yaklaşamam, çok da fazla sevemem..” Bu küfürdür. Dinden çıkar bunu diyen. Allah, insanın gönlünü sonsuz Allah’a açmıştır. Yaklaşma gücünün sınırı yok. Ne kadar isterse o kadar yaklaşabilir Allah’a. Dolayısıyla Mehdi olmaktan çekinmek değil bilakis bütün Müslümanlar Mehdi olmak için Allah’a yakaracaklar, istek duyacaklar.

Allah’ın tüm mümin ve mümineleri de en az Hz. Mehdi (as) kadar sevmesini istemesi; doğrusu budur. Ve bunun bir sınırı yok. Adam sınır koyuyor. Bu ne demek? “Yarabbi bana peygamber kadar iman verme. Mehdi kadar iman verme, Mehdi kadar yakınlık verme” diyorsa bir insan küfre gitmiştir zaten, delalete düşmüştür. Olur mu? “Yarabbi bana sonsuz sevgi ver” diyeceksin. Sonsuz, “sonsuz yakınlık ver” diyecek. Aşkın sonu yok. Olur mu öyle şey? Çünkü burası bir imtihan, bir yarış yeri. Allah diyor: “Öne geçenler” diyor. Öne geçen ne demek? Takvada öne geçmiş, azmetmiş, cehd etmiş Allah’ın sevgisini kazanmış. Bu.
Sn. Adnan Oktar.
Her müminin kalbinde Mehdilik olması lazım, her mümin Mehdi gibi olmayı istemesi lazım. Peygamber gibi olmayı istemesi lazım. Kendine sınır çizemez Müslüman. Allah’a en yakın olma hırsında olacak Müslüman, her Müslüman. Nasip olur olmaz ayrı ama. “Yarabbi ben neyim ki, ben sana çok da fazla yaklaşamam, çok da fazla sevemem..” Bu küfürdür. Dinden çıkar bunu diyen. Allah, insanın gönlünü sonsuz Allah’a açmıştır. Yaklaşma gücünün sınırı yok. Ne kadar isterse o kadar yaklaşabilir Allah’a. Dolayısıyla Mehdi olmaktan çekinmek değil bilakis bütün Müslümanlar Mehdi olmak için Allah’a yakaracaklar, istek duyacaklar.

Allah’ın tüm mümin ve mümineleri de en az Hz. Mehdi (as) kadar sevmesini istemesi; doğrusu budur. Ve bunun bir sınırı yok. Adam sınır koyuyor. Bu ne demek? “Yarabbi bana peygamber kadar iman verme. Mehdi kadar iman verme, Mehdi kadar yakınlık verme” diyorsa bir insan küfre gitmiştir zaten, delalete düşmüştür. Olur mu? “Yarabbi bana sonsuz sevgi ver” diyeceksin. Sonsuz, “sonsuz yakınlık ver” diyecek. Aşkın sonu yok. Olur mu öyle şey? Çünkü burası bir imtihan, bir yarış yeri. Allah diyor: “Öne geçenler” diyor. Öne geçen ne demek? Takvada öne geçmiş, azmetmiş, cehd etmiş Allah’ın sevgisini kazanmış. Bu.
Sn. Adnan Oktar.
KISA KISA... KISA KISA...

İNSAN MUHATAP OLACAĞI İNSANI ÖNCE SEVMESİ LAZIM. İSLAM’I ANLATMAK İÇİN İTİCİ OLMAMASI LAZIM. Sn. A.O.
MÜMİNDEN NUR YAYILIR, MÜNAFIĞIN PİS BİR ELEKTRİĞİ VARDIR. Sn. A.O.
Dünya hırsla bağlanılacak, insanı kendinden geçirecek, Allah'ı unutturacak bir yer değil. Allah'a kulluk edecek çok kısa bir vaktimiz var.
“Mü’min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü’mine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder bu da hayırdır.” (Muslim, Zuhd 64, 2999)
KİTAPLARI EZBERE BİLMEK EĞİTİM DEĞİLDİR. EĞİTİM; ALLAH'IN DİLEDİĞİ DOĞRULTUDA İLİM ÖĞRENİP, KÜLTÜR SAHİBİ OLUP HEM KENDİNDE HEM DÜNYAYA BAKIŞTA FERASETLE BAKABİLMEK VE ÇÖZÜM İÇERİSİNDE GÖREV ALMA DAVASINA SAHİP OLMAKTIR.
DERİN İMAN ELDE ETMEK İÇİN NE YAPMALIYIZ?
CENAB-I ALLAH'IN İMTİHAN SIRRINI İYİ ANLAMAK GEREKİYOR. İMTİHANIN SIRRI NEDİR BİLİYOR MUSUNUZ? ÇİLENİN VE ACININ ARKASINDAKİ HİKMETİ GÖREBİLMEK. BUNU GÖRENLERLE GÖREMEYENLERİN MÜCADELESİ VAR DÜNYADA. ALLAH BU SIRIN ARKASINA SAKLAMIŞTIR BÜYÜKLÜĞÜ, DERİNLİĞİ. Sn. Adnan Oktar.
DE Kİ: "KÖR OLANLA, GÖREN BİR OLUR MU? YİNE DE DÜŞÜNMEYECEK MİSİNİZ?" ( ENAM SURESİ / 50)

MÜZİĞİN DİNİ OLANI DİNİ OLMAYANI DİYE BİR ŞEY OLABİLİR Mİ? MAKUL DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? ALLAH'A KESİN İMAN EDEN BİR MÜMİN HAYATIN HANGİ ANINI DİNİ YA DA DİNİ OLMAYAN DİYE AYIRABİLİR? KURAN'DA BÖYLE BİR AYRIMA AİT TEK BİR AYET YOKTUR.
Ne kötü hüküm veriyorlar? (En'am Suresi / 136)
O, Allah'tır, kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi / 70)
"MÜZİK HARAMDIR" ADI ALTINDA SAYFA YAPILABİLİYOR. VE O KADAR ÇOK BATIL DELİLLERİ VAR Kİ.
Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Tahrim Suresi / 1)
Bazı radikaller, bağnaz telkinlerden yüzünden, “Müslümanım” diyen bir kadının bakımlı ve kültürlü olmasını şaşkınlıkla izliyorlar.
GİZLİ ÖFKE, GİZLİ KİN TEHLİKELİDİR. VE BU DAVRANIŞ, FARKEDEBİLEN İNSANLARI ÇOK RAHATSIZ EDER. KİN VE ÖFKEDEN GÖZÜ-GÖNLÜ KÖR OLMUŞ KİŞİ İSE BUNU ANCAK KENDİ GİBİ İNSANLARIN FARKEDEMEYECEĞİNİ DÜŞÜNEMEZ. NE KADAR SÜSLENİP BAKIMLI OLSA DA BULUNDUĞU HAL DIŞARIYA SIZACAKTIR. CANINI SIKAN HER DURUMDA DAVA ARKADAŞLARINDAN UZAKLAŞAN BİR İNSAN DAVADAN SÖZ ETSE DE İNANDIRICI DEĞİLDİR.
DİN NEDEN VARDIR?
“Biz fıtraten dini zaten anlarız, biliriz. Bir Allah olduğunu, bir Yaratıcı olduğunu, birçok şeyi biliriz. Ama detayları bilemeyiz. Detayları bilmemiz için de bu dünyayı yaratan Allah, bu dünyanın nasıl kullanılacağını bize yanında bir yazıyla bildiriyor. Buna din diyoruz. Yani bize bir Kitap’la bildiriyor, buna din diyoruz. Yoksa dünyanın nasıl kullanılacağını bilmeyiz. “Şöyle yaparsanız mahvolur, zehirlenir, ölürsünüz” diyor Allah. “Ama şöyle yaparsanız tam ayarında olur, çok mutlu olursunuz, çok sağlıklı olursunuz, güzel olursunuz. Ben de size güzel karşılık veririm” diyor Cenab-ı Allah.
Kendimizden onu bilmemiz mümkün değil. Ama mesela arı için mümkün; arıya zaten vahyediyor bilgiyi Allah, hazır olarak. Yavrusuna nasıl bakacak, nasıl kovanını temizleyecek, yabancı bir arıyı nasıl öldürecek, balın kalitesini nasıl anlayacak, kıvamını nasıl bilecek, hangi açıda kovanda o bal peteklerini inşa edecek, peteklerini nasıl altıgen yapacak, altıgende açıyı nasıl yapacak…

Allah bize Kuran’ı yaratıyor. Bunun içindeki bilgiye uyduğumuzda rahat ediyoruz. Uymadığımızda ise görüyorsunuz; Kuran’a uyulmadığında korkunç felaket meydana geliyor. Suriye’deki felaketin nedeni ne? Kuran’a uyulmadığı için. Libya’da ne? O. Afganistan’da ne? O. Amerika’daki ekonomik çöküntünün nedeni ne? O. Yunanistan’ın mahvolmasının nedeni ne? O. Dünyadaki intiharların nedeni, o. Kuran’a uyulmadığında dünya mahvoluyor, kavruluyor, yanıp bitiyor, inşaAllah.” (07 Ekim 2012, A9 TV)
Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir.SONRA ONLAR, SİZİN BENZERİNİZ DE OLMAZLAR. (Muhammed Suresi / 38)
25 Şubat 2014 Salı
DE Kİ: "KÖR OLANLA, GÖREN BİR OLUR MU? YİNE DE DÜŞÜNMEYECEK MİSİNİZ?" ( ENAM SURESİ / 50)
AHİR ZAMANIN MÜMİNE
VERDİĞİ HEYECANI, İMANLA TANIŞMAMIŞ İNSANLAR KAVRAYAMADIKLARINDAN ELBETTE
ŞAŞKINLIK İÇİNDE HATTA SALDIRARAK İZLERLER.

Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır. (Bakara Suresi / 27)
Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir. (İsra Suresi / 48)
Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım. (Furkan Suresi / 33)
Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik. (Furkan Suresi / 39)
İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez. (Ankebut Suresi / 43)
ÇÜNKÜ AHİR ZAMAN MUHTEŞEM SIRLARLA, MÜMİN İÇİN
APAÇIK DELİLLERLE DOLUDUR. KURAN'A VE PEYGAMBER (SAV)'E "İTAAT"İ TAM
GÖNÜLLERİNE YERLEŞTİRMİŞ OLANLAR İÇİN PERDELER BİR BİR KALKARKEN, İMAN ETMEYEN
YAHUT ZAYIF OLANLAR İÇİN İSE KAT KAT ARTMAKTADIR. BU DA MÜMİNİN ANCAK İMANINI
VE HEYECANINI, ŞEVKİNİ ARTIRIR.
Şüphesiz Allah, bir sivrisineği
de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece
iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler;
inkar edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa
Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O,
fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara
Suresi / 26)

Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır. (Bakara Suresi / 27)
Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir. (İsra Suresi / 48)
Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım. (Furkan Suresi / 33)
Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik. (Furkan Suresi / 39)
İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez. (Ankebut Suresi / 43)
"Rabbimiz,
bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir
rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen." (Ali İmran Suresi / 8)
Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin. Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlarmüslümanlardır. (Rum Suresi / 53)
Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz. (Mü'min Suresi / 58)
ALLAH’A TEVEKKÜL ETMENİN VE TESLİM OLMANIN KOLAYLIĞI…
Allah’a Tevekkül Etmenin
ve Teslim Olmanın Kolaylığı…
“Bize ne oluyor ki, Allah’a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan
yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı
sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidirler.” (İbrahim Suresi, 12)
Her
insanın hayatında “olumsuzluk”, “terslik” gibi
görünen birçok olay meydana gelir. Bunlar bir insanın tüm hayatını etkileyecek
kadar şiddetli gibi görünen veya günlük hayat içinde karşılaşılan ufak tefek
olaylar olabilir. Kuran ahlakını yaşamayan insanlar, en küçüğünden en büyüğüne
kadar nefislerinin hoşlanmadığı bu tür olaylarla karşılaştıklarında sıkıntı,
endişe, mutsuzluk, gerginlik ve korku duyarlar. Oysa bu onların çok önemli bir
gerçekten habersiz yaşamalarının sonucunda kendi kendilerine yaşattıkları bir
zulümdür. Allah’ın bir ayetinde bildirdiği gibi “…Allah,
onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.” (Tevbe Suresi, 70) Allah’a iman
etmeyen veya iman ettiği halde Allah’ın bildirdiği gerçekleri görmezden gelerek
yaşamayı tercih eden insanların daha dünyada aldıkları karşılık, hep böyle
endişe, üzüntü ve kuruntu içinde yaşamak, birçok korkuya ve zayıflığa sahip olmaktır.
Gerçeği bilenler içinse, dünya hayatında korku,
endişe veya mutsuzluk nedeni olabilecek hiçbir şey yoktur. Çünkü iman edenler,
her olayı Allah’ın kaderde yarattığını, herşeyin Allah Katındaki Levh-i Mahfuz
isimli kitapta bulunduğunu ve kendilerinin de diğer tüm insanlar gibi kaderin
izleyicisi olduklarını bilirler.
Allah’ın yarattığı olayların kendileri için her zaman
güzellikle sonuçlanacağını, Yüce Allah’ın salih kullarının kaderini en hikmetli
ve kendileri için en hayırlı şekilde yarattığını asla unutmazlar.
Kaderle İlgili Yanlış İnançlar İnsanları Üzüntü ve Sıkıntıya
Sürükler
İnsanların büyük bir bölümü kaderi bilirler, ama
kaderle ilgili çarpık anlayışlara sahiptirler. Örneğin sadece insanın saç
rengi, boyunun uzunluğu, hangi anne babaya sahip olacağı gibi belirli konuların
insanın kaderinde olduğunu diğer konularda ise eğer çok çabalar, çalışır ve
azim gösterirlerse kaderlerini değiştirebileceklerini zannederler. Oysa gerçek
şudur: Bir insanın her anı, tüm yaşantısı, hayatı boyunca karşılaştığı ve
karşılaşacağı her olay, her konuşma, her bakış, her ses kaderindedir. Örneğin
şu an bu derginin bu satırlarını okuyan kişinin kaderinde bugünün bu saatinde
bu satırları okumak zaten vardır. Allah bu anı, siz daha yaratılmadan
milyonlarca yıl önce de bilmektedir. Belki bu dergiyi okuyana kadar insan
birçok olay yaşamıştır. Örneğin tam okumaya başlayacakken kapı çalmış ve bir
arkadaşı gelmiştir. Böylece dergiyi okuması üç saat sonraya ertelenmiştir.
Eline dergiyi alıp da tam o sırada kapının çalması, kapıyı açtığında
arkadaşının gülen yüzü, “merhaba” deyişi, dergiyi okuma saatinin üç saat
ertelenmesi harfi harfine, siz bunları yaşamadan önce Allah’ın hafızasında,
sizin, arkadaşınızın ve bu derginin kaderinde belirlenmiştir. Allah bir
ayetinde bu konuyu şöyle bildirir:
“Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan
okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona
(iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve
gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha
küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.” (Yunus Suresi, 61)
İnsan, zamana ve mekana tabidir. Bu nedenle bizim
için geçmiş, şu an ve gelecek olan Allah’ın Katında bir andır. Örneğin bir
sonraki yaş günümüz bizim için gelecek olan bir andır. Gerçekte ise o an, Allah
Katında olup bitmiştir, Allah o anı bilir. Yani bizim bir sonraki yaşgünümüzde
ne giyeceğimizi, kimlerle birlikte olacağımızı, o gün ne yapacağımızı Allah şu
anda bilmektedir. Aynı şekilde iki sene sonra, üç sene sonra, on sene, kırk
sene sonra ne yapacağımızı da Allah şu anda en ince detayına kadar sarıp
kuşatmıştır. Allah tek bir insanın yaşamının tüm günlerini, hatta tüm
dakikalarını, saniyelerini tek bir an olarak bildiği gibi, kainat var
olduğundan beri yaşamış olan milyarlarca insanın ve bundan sonra yaşayacak olan
tüm insanların yaşamlarının her saniyesine de tek bir an olarak hakimdir. Allah
sonsuz uzun zamanı sonsuz kısa zaman içinde yani tek bir anda yaratmıştır.
İnsanın Allah’ın bu sonsuz ilminin bilincinde olması
ve kaderinin bir izleyicisi olduğunu bilmesi ise onun için büyük bir nimet ve
kolaylıktır. Hakkıyla iman eden, samimiyetle Allah’a teslim olan bir mümin,
kendisi için hazırlanmış olan kaderini ibret alarak, heyecanla, şükürle ve her
an tefekkür ederek, koltuğuna oturup bir filmi izleyen kişinin rahatlığı ile,
güven ve sevinç içinde izler.
Allah’ı dost ve vekil edinen ve Allah’ın yarattığı
her olaydan, her görüntü ve her konuşmadan razı olan bir insan kaderinden de
razıdır. Allah, insanları denemek için kaderlerinde farklı olaylar ve
görüntüler yaratabilir. Bunlar kimi zaman ürkütücü, kimi zaman zorluk ve
sıkıntı dolu görülebilir. Ancak bu olayların her biri Allah Katında en ince
detaylarına kadar planlı ve saklıdır. Örneğin, Hz. Yusuf (a.s.) hiçbir suçu
olmadığı halde yıllarca zindanda kalmıştır. Bu onun kaderindedir. Fakat, Hz.
Yusuf (a.s.) Allah’ın yarattığı kadere hoşnutluk ve sevinçle teslim olduğu
için, hapis ona bir zorluk ve sıkıntı değil, aksine birçok nimetin ve
güzelliğin kapısını açan bir olay olarak görünmüştür. Söz gelimi, böyle bir
zorluk anını kolaylıkların ve konforun olduğu bir ortamla karşılaştıran mümin,
nimetlerin zevkine daha şiddetle varır. Her gün bir gül bahçesi gören bir insanın
bu bahçeden alacağı zevk ile, yıllarca beton duvardan başka bir şey görmemiş
bir insanın gül bahçesinden alacağı zevk elbette ki çok farklıdır. Zorluğu,
çirkinliği bilen bir insan rahattan ve güzellikten çok daha büyük bir zevk
alacaktır. Veya kaderinde Hz. Yusuf (a.s.) gibi haksızlığa, zorluğa, hapis gibi
bir ortama sabretmek olan bir insan, bunun ahirette kendisine Allah’tan bir
hoşnutluk ve ecir olarak döneceğini düşünerek, kaderine sevinir. Sonuçta,
kaderinde olanı yaşadığını ve kendisi dahil olmak üzere hiçbir yaratılmış
varlığın onun kaderinin önüne geçemeyeceğini, kaderindeki tek bir saniyeyi dahi
değiştiremeyeceğini bilir ve kaderine teslimiyetin rahatlığını yaşar.
Kadere teslim olan bir mümin elbette ki, her konumda
elinden gelenin en fazlasını yaparak çaba gösterir. Söz gelimi hastalanan bir
insan elbette ki doktora gidecek, ilaçlarını alacak ve hastalığı ile ilgili
herşeye dikkat edecektir. Ancak bunları yaparken, gittiği doktorun, aldığı
ilaçların ve tedavisinin sonucunun da Allah’ın yarattığı kaderde olduğunu
bilerek davranır. Bu nedenle, hiçbir zaman mutsuzluğa, telaşa, sıkıntıya veya
karamsarlığa kapılmaz. Allah’ın kendisi için dilediğinin en hayırlısı olduğunu
bilmenin huzur ve güvenini yaşar. İnsanın her olayda bir hayır olduğuna iman
etmesi son derece önemli bir konudur.
Müminler, şer gibi görünen olaylarda dahi onun
kendileri için büyük bir hayır olduğuna iman eder ve Allah’a tevekkül ederler.
Bu, sadece müminlere has bir özelliktir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir
hadisinde bu konuya şöyle dikkat çekmiştir:
“Mü’min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira
her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü’mine hastır, başkasına
değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar
gelse sabreder bu da hayırdır.” (Muslim, Zuhd 64, 2999)
Allah, Tüm Evrenin Tek Hakimi, Sonsuz Güç Sahibidir
Allah’ın tek güç sahibi olduğu gerçeğini bilen ve
hakkıyla görebilen bir insan için zaten Allah’a teslim olarak tevekkül etmekten
başka bir yol yoktur. Çünkü bir insanın karşılaştığı her olay, her insan, her
konuşma, her ses, Allah’ın denetimi altındadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in
de belirttiği gibi Allah’tan gelen herşey mümin için bir güzellik ve bir
hayırdır. Müminlerin bu gerçeğin bilincinde olarak yaşadıkları tevekkül
anlayışını Allah bir ayetinde şöyle bildirir:
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a
tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur.
Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı
korumaktadır.)” (Hud
Suresi, 56)
Allah’a tevekkül etmeyerek, herşeyi kendi güçlerinin
ve kontrollerinin altında zannedenler ise, daima korku, hüzün, endişe ve
karamsarlık içinde olurlar. Bu, bir filmi izleyen bir insanın sanki filmin
sonunu değiştirebilecekmiş gibi heyecana ve paniğe kapılmasına benzer. Böyle
bir korku nasıl son derece yersiz ve gereksiz ise, kaderini izleyen bir insanın
da olaylar karşısında benzer hislere kapılması gereksiz ve yersizdir. Örneğin,
suçsuz bir insana iftira atanlar Allah’ın kontrolünde varlıklardır. Allah,
insanı denemek için bu olayları yaratır. Bunlara sabrettiği takdirde, Allah’ın
rızasını, cennetini ve rahmetini kazanmayı uman mümin için üzülüp kederlenecek
hiçbir neden olmaz. Ayrıca Allah, müminlere her zaman yardımını gönderir ve
onlara işlerinde kolaylık sağlar. Bu, Allah’ın kesin bir vaadidir. Allah bir
ayetinde haksızlığa uğrayanlar için şöyle buyurmaktadır:
“İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle
karşılık verir, sonra aleyhine ‘azgınlık ve saldırıda’ bulunulursa, Allah,
mutlaka ona yardım eder. Şüphesiz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Hac Suresi, 60)
Müslümanlar İçin Tevekkül ve Teslimiyet Tek Yoldur
Allah’ın gücünü, yardımını ve dostluğunu bilen
müminler için tevekkül ve teslimiyet tek yoldur ve yolların en güzeli ve en
kolayıdır. Aksi takdirde insan kaldıramayacağı ağır bir yükün altına girer.
Bediüzzaman Said Nursi, bir sözünde insanın tevekkül etmediği takdirde, kendi
kendini nasıl bir zorluk içine sokacağını şöyle ifade eder:
“İnsan zaîftir, belaları çok. Fâkirdir, ihtiyacı pek ziyâde.
Acizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse
ve îtimad edip (güvenip) teslim olmazsa, vicdanı daim azâb içinde kalır.
Semeresiz meşakkatler (güçlükler), elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş
veya canavar eder.” (Sözler,
s. 29)
Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki, burada anlatılanlar
insanların kendilerini veya birbirlerini teselli etmeleri, zorluklar karşısında
düşünerek kendilerine telkinde bulunmaları için verilen bilgiler değildir.
Bunlar Allah’ın yaratışının ve dünya hayatının gerçek yüzüdür. Asıl, aksine
inanan veya aksine göre davranan kendini aldatmış ve yanıltmış olur.
Dolayısıyla din ahlakından uzak yaşayan bir insan en varlıklı ve en rahat
günlerinde dahi tevekkülsüzlüğün sıkıntı ve gerilimini yaşarken, gerçeklere
iman eden bir mümin, her ne koşulda olursa olsun din ahlakının insanlara
getirdiği kolaylığı, neşeyi ve konforu yaşar.
Allah Kuran’da müminler için şöyle bildirir:
“Haberiniz olsun; Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur,
mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah’tan) sakınanlardır.
Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik
yoktur. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Yunus Suresi, 62-64)

20 Şubat 2014 Perşembe
ALLAH'IN BEĞENMEYECEĞİ BİR AHLAKI YAŞAMAKTAN SAKINMA İSTEĞİ, KİŞİNİN, NEFSİNİ İSTEDİĞİ GİBİ DİZGİNLEYEBİLMESİNİ VE EĞİTEBİLMESİNİ SAĞLAR.
İnsanlara fayda vermek amacıyla yapılan bazı tavırların ardında gizlenebilen enaniyet tehlikesine karşı dikkatli olmak...
Enaniyet, nefiste var olan ve insanın hayatı boyunca çok
büyük bir titizlik, dikkat ve uyanıklıkla sakınması gereken kötülüklerden biridir.
İnsanı, kendisinin bile tahmin edemeyeceği bir ahlaka, hayat şekline ve bozuk
bir mantığa sürükleyebilecek çok tehlikeli bir duygudur. Enaniyetin en derin
boyutunda yaşayan şeytanın da, insanı hayatının sonuna kadar bu yönde aldatmaya
çalışacağı düşünüldüğünde, enaniyete karşı ne kadar dikkatli bir yaklaşım
içerisinde olunması gerektiği çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Nefsin, insanı açıktan açığa enaniyete sürükleyebileceği
pek çok konu vardır.
Ancak bunların yanı sıra, bir de gizlice ve sinsice bu duyguyu yaşatabileceği durumlar söz konusudur. Bazen nefis, son derece meşru, rahmani ve faydalı tavırları, gizlice kişinin enaniyetini sürdürecek bir zemin bulması için kullanabilir. İşte bu meşru konular arasında ‘insanlara iyiliği hatırlatmak, faydalı tavsiyelerde bulunmak ya da eleştiri yapmak’ gibi davranışlar da vardır.
Tüm bunlar Kuran ahlakına uygun tavırlardır. İman eden bir
kimsenin, çevresindeki insanlara fayda verecek, onları daha iyi ve daha güzel
hale getirecek, daha rahat ve daha huzurlu yaşamalarına vesile olacak maddi ya
da manevi konularda düşüncelerini belirtmesi son derece güzel bir davranıştır.
Ancak bazen, enaniyetli bir insan, bu tarz tavırlarla, enaniyetini daha da
geliştirecek ve besleyecek bir zemin bulabilir. Sürekli olarak başkalarının
kusurlarını tespit eden, yanlışlarını düzelten, onlara akıl veren, doğru yolu
gösteren bir konumda olmak, böyle bir kişinin kendini gereğinden fazla
büyütmesine neden olabilir. Ona tüm bu tespitleri yaptıranın, insanların
hayırlarına vesile olmasını sağlayanın yalnızca Allah olduğunu unuttuğu
takdirde, bu kişi, bu tavırlarıyla kendini çevresindeki herkesten daha üstün
gören yanlış bir inanca kapılabilir.
Hatta bunun için çoğu zaman insanların illa ki
çevrelerindeki kişilerde bu tarzda eleştiriler, yönlendirmeler ya da
düzeltmeler yapmalarına da gerek yoktur. Bazen sıradan günlük konuşmalarda ya
da sohbet aralarında dile getirilen fikirler, tavsiyeler ya da verilen basit
talimatlar bile, bu kişilerin enaniyetlerinin beslenmesi için yeterli olabilir.
Ve bu durumdaki kişiler her zaman için nasıl bir
tehlikeyle iç içe olduklarının farkına varmayabilirler. Çünkü görünürde
yaptıkları yanlış bir şey yoktur aslında. Ama bu tarz bir konumda olmak;
insanları yönlendirebilmek, etrafına sözünü geçirebilmek, isteklerini
yaptırabilmek, içten içe kişinin enaniyetinin giderek gelişmesine yol açar.
İnsan, nefsinde oluşan bu olumsuz gelişmeyi, ancak enaniyetiyle çatışan bir
durum olduğunda fark eder.
İşte nefsin insanı gizliden gizliye böyle bir tehlikenin
içine sürükleme ihtimaline karşı, enaniyete kapılma riski olan bir insanın son
derece dikkatli olması çok önemlidir. Böyle bir kişi, ne kadar meşru da olsa,
insanları yöneten, onlara akıl veren, eleştiren bir konumda olmaktansa;
yönlendirilen, tabi olan, başkalarının akıllarından istifade edip onlara uyan
bir yaklaşım içerisinde olmayı tercih etmelidir. Enaniyetini tam olarak
ezdiğinden emin olana kadar, bu ahlakın kendisine çok daha fazla fayda
vereceğini unutmamalıdır. Özellikle de % 50’ye 50 olan, yani her iki tarafın da
aşağı yukarı benzer fikirler öne sürdüğü veya her iki tarafın da hemen hemen
aynı oranda haklı oldukları durumlarda, böyle bir kişinin kendinden feragat
edip karşı tarafın düşüncelerini ya da haklılığını kabul etmesi önemlidir. Tüm
bunlar, bu kişinin içindeki tevazu duygularının giderek gelişmesine vesile
olabilecek; kendisini başkalarından daha üstün görme isteği ve iddiasının
giderek azalıp ortadan kalkmasını sağlayacak ve kişinin mazlum, muhlis, aczini
bilen bir insan olmasına imkan oluşturacaktır.
Enaniyete kapılma riski başkalarına göre daha fazla olan
bir insanın, nefsine yönelik bu tarz tedbirler alıp bunları uygulayabilmesi ise
ancak kişinin Allah korkusu, Allah'a karşı olan teslimiyeti ve boyun eğiciliği
ile mümkün olur. Allah'ın beğenmeyeceği bir ahlakı yaşamaktan sakınma isteği,
kişinin, nefsini istediği gibi dizginleyebilmesini ve eğitebilmesini sağlar.
Çünkü iman eden bir insan enaniyetin sadece günlük
hayattaki tavırlarına ya da insanlarla olan ilişkilerine etki eden bir inanç
bozukluğu olmadığının farkındadır. Enaniyet, şeytanı yoldan çıkaran, onun
-Allah'ı tenzih ederiz- Allah'a karşı başkaldırmasına yol açan ve onu ebedi
cehennem ateşine sürükleyen bir tehlikedir. Enaniyet, Şeytan gibi, insanları da
günaha, bozulmaya ve cehenneme sürükleyebilecek, büyük bir dikkat ve titizlikle
sakınılması gereken nefsin kötü bir özelliğidir. Allah Kuran'da bu tehlikeyi
insanlara şöyle bildirmiştir:
Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük
gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü
bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)
Dolayısıyla bu gerçeği bilen iman sahibi bir insan,
nefsine zor da gelse, enaniyetten sakınmak için elinden gelen her türlü tedbiri
alır ve bunları uygulama konusunda da hiçbir sıkıntı duymaz. Allah'ın,
Kendisi’ne boyun eğmiş, her an hayatını Rabbimiz'e ne kadar muhtaç olduğunun
şuuruyla yaşayan, Allah'a ve Müslümanlara karşı alabildiğine teslimiyetli;
kendisini hayra çağıran insanlara uymaktan, güzel söze tabi olmaktan gocunup
sıkıntı duymayan, gururuna kapılıp insanlar üzerinde hükümranlık kurmaya
çalışmayan, mazlum, mütevazi, güzel ahlaklı kullarını sevdiğini unutmaz. Aynı
şekilde Allah'ın Kuran'da, ‘büyüklük taslayıp böbürlenen insanları
sevmediğini’bildirdiğini de bilir. Ve Allah'tan korkarak hayatının sonuna kadar
Allah'ın beğendiği ahlakı yaşamakta samimiyetle irade gösterir.
Allah Kuran'da bu konuda kullarının nasıl bir ahlak içerisinde
olmalarını istediğini şöyle bildirmiştir:

Bizim ayetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı
zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük
taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder. (Secde Suresi, 15)
RESULULLAH (SAV) KADINLARLA SOHBET EDER, ONLARA NEZAKETLİ VE GÜZEL DAVRANIRDI

Resulullah’ın hanımı Safiyye’den rivayet edildiğine göre; Safiyye, Resulullah’ı Ramazan’ın son on gününde itikafta iken ziyaret etti. Bir müddet Resulullah (sav) ile sohbet etti, sonra ayrılmak için ayağa kalktı. Resulullah (sav) de onunla beraber ayağa kalktı ve onu uğurladı. (Buhari, 5/186. Müslim, 7/8)
Enes anlatıyor ve diyor ki: “Sonra Hayber’den dönerek Medine’ye doğru yola çıktık. Resulullah’ı Safiyye’nin rahatça oturması için yeleğini devenin hörgücüne dolarken gördüm. Daha sonra devesinin yanına oturdu, dizini yere koydu, Safiyye de Resulullah’ın dizine basarak deveye bindi.” (Buhari, 9/20)
Hz. Aişe (ra) ile birbirlerine su atışarak oynarlardı. Hz. Ayşe’nin (ra) kaptan içtiği yerden kendisi de dudağını koyarak su içerdi. Onun etli kemik üzerinde yediği yerden kendisi de yerdi. (Prof. Dr. Yusuf El Kardavi; Çağdaş Meselelere Fetvalar)
“Bir seferde Peygamberimizle birlikte bir yolculuğa çıktım. Peygamberimiz bir yerde Sahabelere:
“Siz ilerleyin.” dedi. Onlar gidince ikimiz arkada yalnız başına kaldık. Bana:
“Gel seninle yarışalım.” dedi ve koşmaya başladık. Ben kendisini geçtim.
“Aradan birkaç yıl geçmişti. Yine onunla birlikte bir yolculukta iken bir yerde Sahabilere:
“Siz ilerleyin.” dedi ve ikimiz yalnız kaldık.
“Gel yarışalım.” dedi... Önceki yarışmayı da unutmuştum. Koşmaya başladık. Fakat bu sefer de o beni geçti. Gülümseyerek:
“Bu defaki benim seni geçişim, o gün beni geçişine bedel olsun.” buyurdu. (Mehmet Paksu; Peygamberimizin Hayatı)
Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Kadınlar, erkeklerin emsalleridir.” (Sahihu’l-Camii’s-Sağir, hadis no:2329)
Ömer b. Hattab der ki: “Biz, cahiliye döneminde kadınları insandan saymazdık. İslam gelip Yüce Allah kadınlardan bahsedince, onların da bizim üzerimizde haklarının olduğunu gördük.” (Buhari, 12/418)
İmam Şevkani der ki: “Alimlerden hiçbirinin, Ravisi kadındır diye bir hadisi reddettikleri nakledilmemiştir. Ümmetin, yalnızca bir kadın sahabeden rivayetle kabul ettiği pek çok hadis vardır. Bu gerçeği, az da olsa hadis ilminden nasiplenen hiç kimse inkar edemez.” (İmam Şevkani, Leylü’l-evtar, 8/122)
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resulullah, (sav) ‘Kadınlara iyi davranın’ buyurdu.” (Buhari, 11/162. Müslim, 4/178)
Hz. Ömer şöyle demiştir: “Bir konuda kendi kendime düşünürken hanımım, ‘Peki şöyle şöyle yapsan’ dedi. Ben de ona çıkışınca o bana, ‘Ne garip adamsın ey Hattab’ın oğlu! Kızın sürekli Resulullah’a görüş bildirirken, nedense sen kendine bir teklifin sunulmasını, istemiyorsun?’ dedi.” (Buhari, 10/239. Müslim, 7/141)
Bir rivayette şöyle geçmektedir: (Hanımı Hz. Ömer’e) “Sana bir şeyler söylediğimde niçin bu kadar kızıyorsun? Allah’a yemin olsun ki Resulullah’ın hanımları o kadar çok şey söylüyorlar ki…” (Buhari, 11/191. Müslim, 4/191)

Hz. Peygamber (sav)i bir gün yemeğe davet etmişlerdi. Hz. Peygamber böyle bir davete katılmasının şartı olarak “Hanım olursa” kaydını koymuştu. (Müslim, Eşribe139)
Hz. Enes (ra) anlatıyor: “Resulullah’ın güzel çorba pişiren İranlı bir komşusu vardı. Bu zat bir gün Resulullah (sav) için yemek hazırladı ve sonra gidip kendisini davet etti. Resulullah (sav) Aişe‘yi işaret ederek, ‘Aişe de davetli mi?’ diye sordu. Adam, ‘Hayır’ dedi. Resulullah (sav) ‘Öyleyse ben de gelemem’ dedi. Daha sonra o kişi Peygamberi davet için tekrar geldi. Resulullah (sav) yine Aişe’yi göstererek, ‘Aişe de gelecek mi?’ diye sordu. Adam yine ‘Hayır’ deyince Resulullah (sav) da ‘Hayır’ cevabını verdi. Sonra adam dönüp tekrar davet etti. Resulullah (sav) aynı şekilde, ‘Aişe de gelecek mi?’ diye sordu. Adam üçüncü seferde ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav) ile Aişe beraberce kalkıp yürüyerek o zatın evine gittiler.” (Müslim, 6/116)
Resulullah (sav) kadınlarla sohbet eder, onlara nezaketli ve güzel davranırdı
Hazreti Peygamber (sav), kendisini görmeye gelen kadınlara iltifat eder, onlarla yakından ilgilenir, hal ve hatırlarını sorar* hatta bazen üzerine oturmaları için cübbesini yere serdiği** ifade edilir. (*İbn Kuteybe, Uyunu’l- Ahbar, III, 15; el-Belazuri, Ensab, I, 98; İbnu’l-Esir, Usdu’l-Ğabe, VII, 47.) (**İbn Şebbe, Tarih’ul-Medine, II, 421; el-Halebi, İnsan, I, 34)
Hz. Peygamber (sav) hanımların yanına girerken her birine selam verip, hal ve hatırlarını sorardı, onların dertlerini dinlerdi. (Ebu Davud, Sünen, V, 383 (Edeb, 148/5204); İbn Abdirabbih, el-İkdu’l-Ferid, II, 186)
Enes (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) kadınların ve çocukların da düğüne geldiğini görünce ayağa kalktı ve ‘Allah şahidim ki, siz bana insanların en sevimlisisiniz’ buyurdu. Bu sözü üç defa tekrarladı.” (Buhari, 8/114. Müslim, 7/174)
Hz. Aişe’ye “Resulullah (sav) evde ne yapardı?” diye soruldu. O da, “Ailesine yardımda bulunurdu” cevabını verdi. (Buhari, 2/303)
Peygamberimiz (sav) döneminde hanımlar toplum içinde öndeydi
Ümmü Atiyye şöyle anlatıyor: “Bayram günü dışarı çıkmakla emrolunduk. Hatta genç kızlar, kadınlar bile dışarı çıktılar. Erkeklerin arkasında, onlar da tekbir getirerek, dua ediyor ve bugünün hürmetine günahlarından temizlenmek istiyorlardı.” (Buhari, 1/439)

KADINLAR ÇİÇEKTİR
Çiçeğe desek ki; “Niye süslüsün? Niye renklisin? Niye rengarenksin? Niye bu kadar güzel kokuyorsun?” Bunun mantığı var mı? Kadına da bu sorulmaz; “Niye bu kadar güzelsin?” Çirkin mi olsun? Tabii ki güzel olacak.
(SN. ADNAN OKTAR)
SAMİMİ BİR İNSAN BASİTLİKTEN NASIL KURTULUR?
BASİTLİK ŞEYTANIN ALDATMASI, SAMİMİYET İSE ALLAH'IN KURTULUŞ VAADİDİR
Nefsin basitliklerine uymamak böyle bir karakterden kurtulmak isteyen insan için önemli bir konudur ve bu da ancak Kuran ayetlerinin uygulamaya geçirilmesi ile mümkün olur. Nefis, insanı aldatan, kötülüğe yönelten, boş ve zararlı şeyleri telkin eden, kısacası birçok yanlışın ve basitliğin kaynağıdır. Kişinin nefsindeki benlik duygusu ve büyüklük isteği, hırsı, tamahkarlığı, öfkeyi ve her türlü kötü tavır ve düşünceyi kışkırtır. Basitliğe düşmemek, dünya ve ahirette zarar görmemek için, nefse uymamak gerekir. Allah Kuran’da Musa Peygamberin kavmine yaptığı bir öğüdü şöyle bildirmiştir:
“…Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır…” (Bakara Suresi, 54)
Çözüm, Allah’tan korkmak ve Kuran ahlakını yaşamaktır. Allah’a iman eden ve Kuran’ı tam olarak hayata geçiren her insan basit karakterden kurtulur. Allah’tan gereği gibi korkup sakınması, her an her yerde vicdanlı davranması onu basit düşünmekten, basit hareket etmekten tümüyle sakındırır. Böyle bir kişi nefsine uymaktan vazgeçer ve Allah’ın “Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 9-10) ayetlerinde dikkat çektiği gibi nefsini kötülüklerden arındırmaya çalışır.
SAMİMİ BİR İNSAN BASİTLİKTEN NASIL KURTULUR?
Basitlik tüm tavır ve konuşmalara yansımasının yanında esas olarak ruhta ve düşüncede yaşanan bir sorundur. Bu yüzden de basitlikten kurtulmanın yolu tavırların tek tek ele alınıp düzeltilmesi gibi bir yöntem değildir. Çünkü böyle bir durumda kişi öğrendikleri dışında bir olayla karşılaştığında yine basit tavırlar sergileyebilecektir. Üstelik bildiklerini de uygulamada sorunlar çıkacaktır çünkü bir insanın bakış açısı ve düşünceleri ne ise tavırlarına da bu yansır. Mantığını anlamadığı, gerekliliğine inanmadığı bir şeyi uygulamakta güçlük çeker. Oysa basitliğin çözümü sanıldığı gibi zaman alan, zor ya da karmaşık bir şey değildir, aksine son derece kolaydır.
Çözüm, Allah’tan korkmak ve Kuran ahlakını yaşamaktır. Allah’a iman eden ve Kuran’ı tam olarak hayata geçiren her insan basit karakterden kurtulur. Allah’tan gereği gibi korkup sakınması, her an her yerde vicdanlı davranması onu basit düşünmekten, basit hareket etmekten tümüyle sakındırır. Böyle bir kişi nefsine uymaktan vazgeçer ve Allah’ın “Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 9-10) ayetlerinde dikkat çektiği gibi nefsini kötülüklerden arındırmaya çalışır.
Nefsin basitliklerine uymamak böyle bir karakterden kurtulmak isteyen insan için önemli bir konudur ve bu da ancak Kuran ayetlerinin uygulamaya geçirilmesi ile mümkün olur. Nefis, insanı aldatan, kötülüğe yönelten, boş ve zararlı şeyleri telkin eden, kısacası birçok yanlışın ve basitliğin kaynağıdır. Kişinin nefsindeki benlik duygusu ve büyüklük isteği, hırsı, tamahkarlığı, öfkeyi ve her türlü kötü tavır ve düşünceyi kışkırtır. Basitliğe düşmemek, dünya ve ahirette zarar görmemek için, nefse uymamak gerekir. Allah Kuran’da Musa Peygamberin kavmine yaptığı bir öğüdü şöyle bildirmiştir:
“…Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır…” (Bakara Suresi, 54)
Nefislerini arındıran kişiler anlayış ve olgunluk kazanırlar, basit olan herşeyden uzaklaşırlar. Allah Kuran’da “…Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.” (Müminun Suresi, 71) ayetiyle, insanların ancak Kuran’a uyarak şeref kazanacaklarına dikkat çekmiştir. Bu sebeple, Kuran ayetlerini eksiksizce hayata geçiren Müslümanlar asil, onurlu, saygın kişilerdir. Allah’ın “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139) ayetinde bildirdiği gibi en üstün karakter ve ahlak özelliklerine sahiptirler.
Bu konu iman edenler için de son derece önemlidir; üzerinde çok iyi tefekkür etmeli, basitliğin kirli kültürünü belli konularla sınırlı düşünmemelidirler. Örneğin farklı ortamlarda farklı tavırlar sergilemek, insanların takdirini ön planda tutarak hareket etmek tipik bir basitlik örneğidir. Gün içinde sıradan bir konuda küçük olduğu düşünülen bir yalanı söylemek, din ahlakını yayma konusunda sarf edilen çabanın daha iyisini ve fazlasını yapabilecekken az bir çaba içinde olmak, fedakarlık gerektiren bir durumu fark ettiği halde buna talip olmamak, güzel söz söyleyecekken söylememek, nefsini temize çıkarmaya çalışmak, insanlara iğneleyici konuşmalar yapmak, tevazulu olmamak…
Tüm bunlar ve benzeri tavırlar da basitlik örnekleridir. Sanıldığının aksine basitliğin küçüğü büyüğü yoktur. Bundan kurtulmak için kişinin din ahlakını yaşama konusunda mutlak dürüstlüğe niyet etmesi ve türlü bahanelerle kendisini kandırmaktan vazgeçmesi gerekir. Allah Kuran’da “Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır…” (Maide Suresi, 16) ayetiyle kullarına bu kurtuluşu ve güzellikleri vadetmiştir.
Çözüm, Allah’tan korkmak ve Kuran ahlakını yaşamaktır. Allah’a iman eden ve Kuran’ı tam olarak hayata geçiren her insan basit karakterden kurtulur. Allah’tan gereği gibi korkup sakınması, her an her yerde vicdanlı davranması onu basit düşünmekten, basit hareket etmekten tümüyle sakındırır. Böyle bir kişi nefsine uymaktan vazgeçer ve Allah’ın “Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 9-10) ayetlerinde dikkat çektiği gibi nefsini kötülüklerden arındırmaya çalışır.
Nefsin basitliklerine uymamak böyle bir karakterden kurtulmak isteyen insan için önemli bir konudur ve bu da ancak Kuran ayetlerinin uygulamaya geçirilmesi ile mümkün olur. Nefis, insanı aldatan, kötülüğe yönelten, boş ve zararlı şeyleri telkin eden, kısacası birçok yanlışın ve basitliğin kaynağıdır. Kişinin nefsindeki benlik duygusu ve büyüklük isteği, hırsı, tamahkarlığı, öfkeyi ve her türlü kötü tavır ve düşünceyi kışkırtır. Basitliğe düşmemek, dünya ve ahirette zarar görmemek için, nefse uymamak gerekir. Allah Kuran’da Musa Peygamberin kavmine yaptığı bir öğüdü şöyle bildirmiştir:
“…Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır…” (Bakara Suresi, 54)
Nefislerini arındıran kişiler anlayış ve olgunluk kazanırlar, basit olan herşeyden uzaklaşırlar. Allah Kuran’da “…Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.” (Müminun Suresi, 71) ayetiyle, insanların ancak Kuran’a uyarak şeref kazanacaklarına dikkat çekmiştir. Bu sebeple, Kuran ayetlerini eksiksizce hayata geçiren Müslümanlar asil, onurlu, saygın kişilerdir. Allah’ın “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139) ayetinde bildirdiği gibi en üstün karakter ve ahlak özelliklerine sahiptirler.
Bu konu iman edenler için de son derece önemlidir; üzerinde çok iyi tefekkür etmeli, basitliğin kirli kültürünü belli konularla sınırlı düşünmemelidirler. Örneğin farklı ortamlarda farklı tavırlar sergilemek, insanların takdirini ön planda tutarak hareket etmek tipik bir basitlik örneğidir. Gün içinde sıradan bir konuda küçük olduğu düşünülen bir yalanı söylemek, din ahlakını yayma konusunda sarf edilen çabanın daha iyisini ve fazlasını yapabilecekken az bir çaba içinde olmak, fedakarlık gerektiren bir durumu fark ettiği halde buna talip olmamak, güzel söz söyleyecekken söylememek, nefsini temize çıkarmaya çalışmak, insanlara iğneleyici konuşmalar yapmak, tevazulu olmamak…
Tüm bunlar ve benzeri tavırlar da basitlik örnekleridir. Sanıldığının aksine basitliğin küçüğü büyüğü yoktur. Bundan kurtulmak için kişinin din ahlakını yaşama konusunda mutlak dürüstlüğe niyet etmesi ve türlü bahanelerle kendisini kandırmaktan vazgeçmesi gerekir. Allah Kuran’da “Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır…” (Maide Suresi, 16) ayetiyle kullarına bu kurtuluşu ve güzellikleri vadetmiştir.

…Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir. (Maide Suresi, 95)
O inkar edenlere de ki: “Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet, muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır. (Enfal Suresi, 38)
…Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu, ‘çirkin bir hayasızlık’ ve ‘öfke duyulan bir iğrençliktir.’ Ne kötü bir yoldu o!.. (Nisa Suresi, 22)
O inkar edenlere de ki: “Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet, muhakkak (onların başından da) geçmiş olacaktır. (Enfal Suresi, 38)
…Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu, ‘çirkin bir hayasızlık’ ve ‘öfke duyulan bir iğrençliktir.’ Ne kötü bir yoldu o!.. (Nisa Suresi, 22)
DE Kİ: "HERKES KENDİ YARATILIŞINA (FITRAT TARZINA) GÖRE DAVRANIR. ŞU HALDE KİMİN DAHA DOĞRU YOLDA OLDUĞUNU RABBİN DAHA İYİ BİLİR." (İSRA SURESİ / 84)

KİBİR ENANİYETİN ESİRİ İNSANLAR, EĞER YETERİNCE NEFİSLERİNİ TANIYIP KURAN AHLAKIYLA EĞİTEMEMİŞLERSE, ÖĞRENDİĞİ DİN BİLGİLERİNİ DE YETERLİ GÖRÜP HEMEN HEYECANLA ANŞATMAYA BAŞLARLAR. Kİ BU GÜZEL BİR DAVRANIŞ OLMAKLA BERABER UNUTTUKLARI BİR ŞEY VAR. KENDİLERİ HENÜZ KURANİ AHLAKA TAM VAKIF OLAMADIKLARINI FARKEDEMEYİP, “BEN DE BİLİYORUM” HAVASINA GİRİP, ESKİ YANLIŞ YÖNLERİNİ HENÜZ EĞİTEMEDİĞİ İÇİN NEFES ALMAYI UNUTACAK KADAR KESİNTİSİZ KONUŞURLAR. VE BUNUN ÇOK İTİCİ OLDUĞUNUN FARKINDA BİLE DEĞİLLERDİR.
AKILLI OLMANIN KİTABI KURAN’DIR. KURAN’DAN ÖĞRENİLENLER İSE YAŞANDIĞINDA KARŞIDAKİ KİŞİYE EN ETKİLİ BİÇİMDE YANSIYACAKTIR. KESİNTİSİZ “BEN BİLİYORUM” HALİYLE ANLATILAN HER SÖZ -DİNİ BİLGİLERİ TENZİH EDERİM- ANLAŞILMAKTAN ÖTE İTİCİ BİR GÖRÜNÜM VEREBİLİR. VE DUYULAN SAYGIYI ZEDELEYEBİLİR.
UNUTULMAMALIDIR Kİ, ALLAH AKILLA BİLİNİR VE DİN AKILLA YAŞANIR. O HALDE AKLI KULLANABİLMEK DE YİNE KURAN AHLAKININ ÜZERİMİZE YANSIMASIYLA YAPILABİLECEK EN ETKİLİ ANLATIM ŞEKLİDİR.
BİLMİŞ HAVASINDA, YENİ, EKSİK GEDİK ÖĞRENDİKLERİNİ “SİZ BİLMİYORSUNUZ BEN BİLİYORUM, BEN SİZİN GÖRMEDİĞİNİZ ŞAHIŞLARLA TANIŞTIM. VS” ŞEKLİNDE SUNARSA İNSAN, EN FAZLA SAYGI ÇERÇEVESİNDE DİNLENİR VE İNANIN HİÇ ETKİSİ OLMADIĞI GİBİ İNANILMAZ İTİCİ BİR HAL ALABİLİR.
DOLAYISIYLA İLİM ÖĞRENMEYE GÖNÜL VERENLERİN HER ÖĞRENDİĞİNİ KAVRAMADAN AKTARMAK YERİNE RUHUNUN DERİNLİKLERİNE KADAR HİSSEDİP -ALLAH’IN İZNİYLE- YAŞAYARAK TEBLİĞ YOLUNA GİTMELİDİR.
O ZAMAN SAMİMİ OLANLAR GELECEK VE SİZE BU GÜZEL YANSIMANIN NE OLDUĞUNU SORUP ÖĞRENMEK İSTEYECEKTİR.
ELBETTE TEBLİĞ İÇİN SORULMASI BEKLENMEZ. FAKAT HER YERDE HER DOĞRU DA SÖYLENMEZ DİYE BİR GERÇEK VAR. YİNE KURAN AHLAKIYLA İNSANLARI TANIYABİLECEĞİMİZ KURAN’DA BAŞTAN SONA VARLIK KARAKTERLERİ BİLDİREREK BİZE YOL GÖSTERMEKTEDİR. TEBLİĞ METODUNU BİLMEYEN KİŞİ KENDİSİ TEBLİĞİ TAM ANLAYAMAYACAĞI GİBİ ANLATMA SANATINDAN DA UZAK OLABİLİYOR.
BURADA ANLATMAK İSTENEN; SAMİMİ OLMAKLA BERABER ‘ÖLÇÜLÜ’ DAVRANMAK EN DOĞRUSU OLACAKTIR. KESİNTİSİZ NEFES ALMADAN KONUŞMA VE BİLMİŞ BİR ÜSLUP HER NE OLURSA OLSUN İTİCİ OLDUĞU İÇİN, KURAN TEBLİĞİ YOLUNDAKİ KARDEŞLERİMİZİN AKILLI OLMALARI VE SON DERECE SEVGİ SAYGI ÇERÇEVESİNDE DAVRANIŞ SERGİLEMELERİ DİLEĞİMİZDİR.
BİZ ONLARA BİRTAKIM YAKIN-KİMSELERİ 'KABUK GİBİ ÜZERLERİNE KAPLATTIK,' ONLAR DA, ÖNLERİNDE VE ARKALARINDA OLANLARI KENDİLERİNE SÜSLÜ GÖSTERDİLER (FUSSİLET SURESİ / 25)
Enaniyeti olana tebliğ yapamazsın, bir şey yapamazsın. Önce enaniyetin gitmesi lazım. Allah’a kul olduğunu bilecek.
Hayır; gerçekten insan, azar. (Alak Suresi / 6)
Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi / 7)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)