12 Kasım 2014 Çarşamba

MÜZİK VE DANS CENNETİN BİR GÜZELLİĞİDİR

  

Müzik ve Dans Cennetin Bir Güzelliğidir

Müzik ve dans, Allah’ın sunduğu  hayatın en güzel süslerinden biridir. Hayatın bir parçasında müzik    ve neşe olmadığında insanlar içine kapanabilir, huzursuz ve  duyarsız hale gelebilirler. Neşenin eksik olması insanları mutsuz hale dönüştürür. Karamsarlık ve olumsuzluk toplumların üzerine çöker. Bu ise yüzünde sevgi ifadesi olmayan, bezgin, kızgın ifadeli, olumsuz konuşan, güzelliklerden zevk almayan hatta bunları yok etmeye çalışan, kısacası olumsuzluklarını çevrelerine yayan insanların toplumlarda yaygınlaşmasına sebep olur.

Bir toplumun gelişmişlik ve refah düzeyinin en önemli göstergelerindenbiri kuşkusuz sanat, estetik ve kalitede ileri seviyede olmasıdır. İslam dininde de sanata verilen önem büyüktür. Bugüne kadar mimari, edebiyat gibi pek çok alanda izler bırakmış olan son derece şık İslam sanatı örnekleri bunun en açık göstergelerindendir. İslam dini hayatın her alanında, günlük hayatın ve güzel ahlakın her detayında, sanat ve estetikle iç içedir. Müzik ve dans da bu anlamda günlük hayatın parçası olan, Allah’ın sunduğu güzel nimetlerdendir.

Ancak ne var ki, günümüzde bağnaz zihniyetin etkisiyle İslam dünyasının büyük bölümü sanat ve estetik gibi dans ve müzikten de uzaklaşmıştır. Allah’ın, meşru, helal ve hatta güzel kıldığı birçok şey, bağnazlık ve hurafelerin etkisiyle, “dinin dışında” ve “çirkin” kabul edilmiş; ihlasa, samimiyete aykırı olarak görülmüş ve terk edilmiştir. Hayatı, dünyayı, yaşamı güzelleştirmek; güzel giyinmek, güzel mekanlar oluşturmak, bakımlı olmak gibi incelikler, nefsani ve dünyevi istekler olarak nitelendirilmiş ve bunlara meyletmek de “imansızlık alameti” olarak görülmüştür. Dolayısıyla bu gibi yanlış ve Kuran dışı mantıklarla, İslam dünyası zaman içerisinde giderek güzelliklerden, sanattan ve estetikten uzaklaştırılmıştır.

Oysa ki bu bakış açısının ve bu yanlış uygulamaların gerçek Kuran ahlakında yeri yoktur. Hatta tam tersine Kuran’da, hayatın her alanında bir sanat, incelik ve estetik anlayışı hakimdir. Sevgideki inceliklerden tutun, temizliğinizdeki detaylara; giyim kuşamdan, sokaklardaki, caddelerdeki ihtişama kadar her yerde bir sanat anlayışı vardır. Sanat ve estetik ancak akılla ortaya konabilir. Müslümanın özelliği de üstün bir akla sahip olması; gördüğü, karşılaştığı her detayda, bu akılla üstün bir sanat anlayışı ortaya koymasıdır. Allah tüm kainatı; insanı, bitkileri, hayvanları, canlı-cansız her şeyi, mikro ve makro dünyadaki her detayı müthiş bir sanatla yaratmıştır. Dolayısıyla sanat, estetik, müzik ve neşe Allah’ın beğendiği güzelliklerdendir.

Hz. Davud (a.s.)’ın Müzik Eşliğinde Dans Ettiği Tevrat’ta Bildirilmiştir

Tevrat, Kuran'da bildirildiği üzere, sonradan tahrif edilmiş ve içine insan sözleri katılarak, hak kitap olma özelliğini kaybetmiştir. Bu nedenle bugün elimizdeki Tevrat, "muharref (tahrif edilmiş) Tevrat"tır. Ancak Tevrat, Kuran ayetleri ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadisleri ile birlikte incelendiğinde, içinde hak dine ait pek çok konunun korunduğu, birçok güzel ve hikmetli açıklamalar içerdiği görülebilir.

Bu gözle bakılarak, Tevrat’ın tahrif olmuş bölümlerinden ayırt edilebilen kıssalardan birinde Hz. Davud’un müzik eşliğinde dans ettiğinin bildirildiğini görürüz:

… Bu arada Davut’la bütün İsrail halkı da Rab’bin huzurunda lir, çenk, tef, çıngırak ve ziller eşliğinde ezgiler okuyarak var güçleriyle bu olayı kutluyorlardı…

... Keten efod kuşanmış Davut, Rab’bin huzurunda var gücüyle oynuyordu.  Davut’la bütün İsrail halkı, sevinç naraları ve boru sesi eşliğinde Rab’bin Sandığı’nı getiriyorlardı.…

... Davut, “...beni seçen ve halkı İsrail’e önder atayan RAB’bin huzurunda oynadım!” diye karşılık verdi,

“Evet, RAB’bin huzurunda oynayacağım.”

(2. Samuel, 6:5-23/Antlaşma Sandığı'nın Yeruşalim'e [Kudüs'e] Getirilişi)

İslam’da Müzik ve Dans Haram Değildir

Bağnaz anlayışta, müzik dinlemek ve dans etmek de “dünya hayatına meyletmek; insanların beğenisini hedefleyerek Allah’ın rızasını aramaktan ve ihlastan uzaklaşmak” şeklinde yorumlanır. Oysa Müslümanlar hal ve tavırlarıyla olduğu gibi neşeleri ve eğlenceleri ile de insanları İslam ahlakının güzelliğine, asaletine davet ederler. Hatta bu Müslümanı Müslüman yapan önemli bir özelliktir.

Yaşadığımız ortamların; evlerin, sokakların, caddelerin, iş yerlerinin temizliği, bakımı, dekorasyonu ya da sanatsal açıdan daha güzel ve daha gösterişli hale getirilmesi de, İslam’a göre gereksiz harcanan bir emek ya da bir vakit kaybı değildir. Tıpkı bunun gibi müzik dinlemek ve dans etmek de Kuran’a göre haram değildir. 

Dolayısıyla bugün İslam alemi içerisinde, sanata, estetiğe, müziğe ve dansa karşı tavır alanlar kesinlikle yanlış bir tutum içerisindedirler. Bu bakış açısındaki insanların hedefledikleri hayat, sonunda kendilerinin de yaşayamayacakları bir ortama dönüşecektir. Zira bunu hiç düşünmemektedirler. Sanata, estetiğe, inceliğe, güzelliğe, kaliteye, düzene önem verilmeyen bir dünya adeta cehenneme dönecektir. Nitekim şu an dünyanın pek çok yerinde bu perişan ortamlara dair çok fazla örnek oluşmuş durumdadır.

Oysa Allah bizden, dünya ortamını bir nevi “Cennet”e dönüştürmemizi istemiştir. Bu dünyada, hayatın her alanında, cennetin olabilecek en yakın modelini oluşturma arzusu, Müslümanların cennet özlemlerinin ve cennet sevgilerinin bir gereğidir. Bu dünyada cennete özlem duymayan, cennette olacağı anlatılan güzelliklerin benzerlerini burada da oluşturmaya çalışmayan, bunları “lüzumsuz ve hatta çirkin gören” bir insanın, cennete layık olacak ve cennetten zevk alabilecek bir akla ve ahlaka sahip olmasından da elbette ki söz edilemez.

Sayın Adnan Oktar Müzik ve Dansın Cennet Nimetlerinden Olduğunu Anlatıyor

ADNAN OKTAR: Müzik ne büyük nimet. Dünyanın müthiş bir güzelliğidir müzik. Müziği Allah yaratıyor. Diyorlar ki, “sanatçı hazırladı, müzik aletlerinden çıkıyor ses”. Allah yaratıyor müziği. Dünya yaratılmadan müzik yaratılmıştı, Allah kullarına bir güzellik olarak, nasıl yiyecek, içecek bir nimetse müziği de bir nimet olarak yaratıyor, cennetin bir güzelliği. Dans ya da ritm. Allah onları da sevdirmiş. Mesela dans hoşumuza gidiyor. Niye? Cennetten biliyoruz, içgüdü olarak biliyoruz.

Cennette olanı dünyada gördü mü hoşuna gider. Mesela altın hoşumuza gider. Sarı bir maden ama cennette de var, aklımız hep ona gidiyor. Değerli taşlar mesela pırlanta, cennetten kalma bir sevgidir o. Gördü mü bir insan hemen muhabbet duyuyor. (A9 TV sohbeti, 28 Temmuz 2014)

İslam Dininin Modernlik, Kalite ve Estetik Yönünü Göstermek En Güzel Tebliğ Yöntemlerinden Biridir

Sanata, estetiğe, müziğe, dansa, inceliğe, kaliteye cephe alanlar, bu güzellikleri oluşturmaya çalışan insanlara karşı olanlar, bu yaklaşımlarıyla İslam’a da büyük zarar verdiklerini unutmamalıdırlar. İslam alemini modernliğe, aydın, kaliteli, medeni bir dünyaya zıt bir bakış açısındaymış gibi gösteren kişiler, dünya çapında İslamofobi algısını giderek güçlendirmekte, dünyanın pek çok yerinde Müslümanlardan korkulmasına ve bunun sonucunda da Müslümanların yaşadıkları her yerde ezilmesine ve zulme uğramalarına neden olmaktadırlar.

Dolayısıyla İslam’a eğer gerçekten fayda vermek istiyorlarsa, bu kimselerin asıl yapmaları gereken, ahlaklarıyla, tavırlarıyla, yaşam tarzlarıyla, yaşadıkları ortamların güzelliğiyle tüm dünyaya örnek olmaları; ince bir akla, üstün bir incelik, nezaket, sanat, estetik, modernlik ve kalite anlayışına sahip olduklarını ortaya koymalarıdır. İslam ahlakı yaşandığında dünyanın çok üst bir medeniyete ve cennet benzeri bir ortama ulaşacağını tüm dünyaya ispat etmeleridir. Eğer İslam’a faydalı olmak ve Allah’ın rızasını kazanmak istiyorlarsa, işte asıl etkili olacak olan tavırlar Allah’ın izniyle bunlardır.

Peygamberimiz (s.a.v.) Sahabelerle Birlikte Müzikli Ortamlarda Bulunmuş, Neşeyi ve Eğlenmeyi Daima Teşvik Etmiştir:

Âmir b. Sa’d’den nakledilmiştir:

“Bir düğün münâsebetiyle Karaza b. Ka’b ve Ebu Mes’ûd el-Ensârî’nin yanına gittim. Küçük bir kız çocuğu şarkı söylüyordu. Ben: “Siz Resulullah (s.a.v.)’in arkadaşları ve Bedir ashabından olduğunuz halde, sizin yanınızda bunlar (nasıl) yapılıyor?” dedim. Onlar: “İster bizimle kalırsın, istersen gidersin. Bize, düğünde eğlenmeye, izin verildi.” dediler. (İbn Hacer, Metâlib, II, 54; Cüdey’, Ehâdîs-ü Zemmî’l-Gınâ, s., 50)

Aişe (r.a.) rivayet ediyor: Resulullah (S.A.V.) bir düğünlerinde Ensar kadınlarına uğradı. Onlar şarkı söylüyorlardı... (İbni Mace, Nikah:21, Buhari, Nikah:48, Megazi:12)

...Muavviz b.Afra’nın kızı er-Rubey gelin olduğu zaman, düğün törenine Peygamberimiz (S.A.V.) de gitmiş ve onun yanına oturmuştu. Bu sırada bazı kızlar, def çalıp Bedir günü şehit olanların menkıbelerini şarkı şeklinde söylemeye başlamışlardı. (Buhari , Nikah, 49/1, VII/25, Tirmizi, Nikah, III/399)

İbni Mace bildiriyor ki: Hazret-i Âişe, Medineli bir yakınını evlendiriyor. Düğün yerine gelen Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Kızı gelin ettiniz mi?” diye sorar. Evet derler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Kızla birlikte türkü söyleyecek birini de gönderdiniz mi?” buyurur. Hazreti Âişe, “hayır” deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Ensar arasında böyle günlerde eğlence geleneği vardır. Keşke kızla birlikte şarkı söyleyecek birisini gönderseydiniz de onlar şöyle söyleselerdi: “Size geldik, size geldik. Bize şenlik, size şenlik.””

Yine Hz. Aişe (r.a.), bir kadını Ensar’dan bir kişiyle evlendirmişti. Peygamberimiz (S.A.V.): Ya Aişe, sizin beraberinizde def çalan, şarkı söyleyen şarkıcılarınız yok mu? Çünkü Ensar böyle oyun ve eğlencelerden hoşlanır.” (Buhari, Nikah 64/1, VII/28)

İbni Mace bildiriyor ki: Hazret-i Peygamber (s.a.v.) bir kere Medine’de bir yerden geçerken def çalıp türkü söyleyen kızların, “Nahnu cevarin min beni’n-neccar /Ya habbeza Muhammedün min car” = “Biz Neccaroğuları kabilesine mensup kızlarız. Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ne iyi ve ne hoş bir komşudur” beyitlerini söyleyen kızlara,“ ALLAHU YA’LEMU İNNİ UHİBBUKÜNNE” “Allah bilir ki ben de sizi seviyorum” diyerek iltifatta bulundu. (Kettani, et-Teratib, II, 130; Canan, Hadis Ansiklopedisi, XVII, 199-200) ve (İBNİ MACE, NİKAH 21/1899, I/612)

Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi’den ravi edilmiştir: Bir kadın (gelerek): “Ey Allah’ın Resulü! Ben senin yanı başında def çalmaya nezrettim! (adak adadım)” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Nezrini (adağını) yerine getir!” buyurdular.(Ebu Davud, Eyman 27, (3315)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder