4 Eylül 2013 Çarşamba

MISIR'DA NE YAPMALI?

                                   
Mısır'da Ne Yapmalı?
Mısır’da, sandıkta seçilmiş hükümeti lağvederek demokrasiyi askıya alan ordu, şimdi de kendi meşrutiyetini sağlamak amacıyla “göstericilere meydanları yasaklama” gayreti içine girdi. Müdahale ile yönetime el koyan darbe yönetimleri “mutlak itaat” isteme gibi bir anlayışa sahip olurlar. Bu anti-demokratik ve hukuk dışı bakış açısıyla, halkın protestolarını engellemek için“yaşama özgürlüğü” dahil tüm hürriyetleri halkın elinden alırlar. Darbeciler bu despot ve zalim mantıkla, Mısır’da da olduğu gibi, kendilerini meşru görmeyen halkın kanını oluk oluk dökecek kadar zalimane bir hale gelirler.
Meydanlarda toplanarak “demokratik protesto hakkını kullanan halkı evlerine hapsetme” amacına yönelik, katliama dönüşen müdahale sonucunda geçen hafta hükümete göre 700 kişi öldü, Müslüman Kardeşler yetkilileri ise, 2000 kişiden fazla insanın  şehit edildiğini,  10.000 kişinin de yaralandığını ifade ediyor. Sadece tek bir günde şehit edilen kişilerin toplamı, Hüsnü Mübarek’in devrilmesine kadar geçen 18 gün içinde öldürülen kişilerin toplamına eşit.  İşte bu olaylar sonucunda cunta hükümeti 1 aylık “olağanüstü hal” ilan etti.  Bu durum karşısında bazı Batı ülkeleri endişelerini dile getirdiler. Çünkü herkes çok iyi biliyor ki, Hüsnü Mübarek on yıllarca süren “diktatörlük” rejimini “olağanüstü hal” bahanesini öne sürerek meşrulaştırmıştı. “Olağanüstü Hal” aslında dikta yönetimine geçiş için “daha uygun bir bahane”den başka bir şey değildir.
New York Times’dan David Kirkpatrick Mısır’daki cunta rejiminin 25 şehre atadığı valilerin 19’unun generallerden oluştuğunu yazdı. Bu generallerin arasında, Hüsnü Mübarek döneminde görev yapmış, açıkça Mursi ve taraftarlarını korumayı reddetmiş, hatta onlara silah doğrultmuş kişiler de var.  Öyle gözüküyor ki General Sisi ve onun destekçileri, Hüsnü Mübarek döneminden çok daha baskıcı ve zorba bir yönetim tesis etmeyi amaçlıyorlar. 1952'de Nasır'ın kurduğu dikta rejimi, 2012'de sandıktaki demokratik seçimlerde İhvan’ın başa gelmesiyle son bulmuştu. Şu an halihazırdaki darbe yönetimi açıkça Mısır halkını 60 yıl öncesine geri götürmeyi amaçlıyor.   
85 milyonluk Mısır'ın -nüfusu en fazla olan Arap ülkesi-  yüzde 10'unu Kıpti Ortodoks mezhebine mensup Hristiyanlar oluşturuyor. Ancak son günlerde, Kıpti papazın darbeye verdiği destek yüzünden İhvan üyelerinin Kıpti kiliselerine ve valiliklere saldırdığı yönünde yalan haberler yayılıyor. Ve bu konuyla ilgili hiçbir resmi açıklama yapılmıyor.  Örneğin Müslüman Kardeşlerin taraftarları, geçen hafta Hıristiyanları korumak amacıyla Cuma namazını Suhaf kilisesinin önünde kıldılar. Müslüman kardeşlerin Müslüman olmayan azınlıklara yönelik hoşgörülü tutumlarıyla ilgili daha pek çok örnek bulunmaktadır. Bununla birlikte ordu yanlısı Mısır medyası, Müslüman kardeşleri hükümet yanlısı çetelerin provokasyonlarının faili gibi gösteren yalan haberler yayıyor ve gerçekleri saptırıyorlar. Nitekim geçtiğimiz Cuma günü  Müslüman Kardeşler yeni bir açıklama yaptı ve barışçıl gösterilerden asla vazgeçmeyeceklerini bir kez daha ifade etti:
Bizim muhalefetimizin barışçıl olduğunu ve barışçıl olarak devam edeceğini, kendi topraklarımızı, onun kurum ve kuruluşlarını koruyacağımızı birçok kez teyit ettik. Biz her türlü şiddeti, terörizmin her çeşidini ya da mezhep ayrımına dayalı çatışmaları lanetliyoruz. Biz bunların hepsini kınıyoruz.“
Bir önceki makalemde de belirttiğim gibi,  Mursi ve Müslüman kardeşlerin yönetimlerini tekrar tesis etmek yönünde ısrarcı olmamaları gerekmektedir.  Ordu ve İhvan arasında görüşmeler hemen başlamalı ve iki taraf acilen asgari müşterekte anlaşmalıdır.  Halkı oluşturan bütün kesimin; yani Kıpti Hristiyanların, İhvan’a gönül verenlerin, seküler kesmin, Selefilerin, liberallerin ve toplumu oluşturan diğer tüm kesimlerin istekleri göz önünde bulundurulmalı, acilen demokratik bir uzlaşı sağlanmalıdır. Hırsla, kinle ve intikam hisleriyle değil, dostane, sevecen, hoşgörülü ve sabırlı bir yaklaşımla taraflar hakem ülkeler huzurunda ortak bir çözüme yaklaştırılmalıdır. Türkiye Ortadoğu’da örnek olarak gösterilen güçlü bir demokrasi olması sebebiyle taraflar arasında arabulucu rolü oynamaya en uygun ülkedir.  
Bu görüşmelerde iki taraf da karşı tarafın makul istekleri olacağını göz önünde bulundurmalı, makul bir koalisyon ve geçiş hükümeti derhal kurulmalı, asker de kışlasına, asli görevi olan dış güçlere karşı ülkeyi koruma görevine dönmelidir. Geçiş sürecinin ardından kurulacak yeni yönetim ise mutlaka bağnazlıktan uzak, modern ve demokratik bir anlayışa sahip olmalıdır.
Karşı oldukları ve ülkenin neredeyse yarısından fazlasına tekabül eden bir grubun katliamlarla yok edilişini büyük bir sevinçle destekleyen bir kitlenin varlığı, bu yapının askeri cunta tarafından eleştirilmeyip hatta yoğun bir şekilde desteklenmesi, Mısır’ın çok daha karanlık bir noktaya gideceğinin göstergesidir. Bir ülkede, farklı görüşe sahip insanlara yönelik şiddeti desteklemek veya sadece seyretmek çok ciddi bir insanlık sorunudur. Örneğin bir twitter mesajında, ordu yönetimi tarafından hunharca işkence edilen ve daha sonra şehit edilen bir hanım kardeşimizin komşusunun bu dehşet sahnesini balkonundan gülümseyerek seyrettiğinden bahsedilmektedir. Mısır Özgürlük ve Adalet Partisi Dışişleri Sözcüsü Abdul Mawgoud Dardery  toplumun bir kesiminde oluşan bu tutumu CNN’e verdiği röportajda şu şekilde ifade etmiştir:
Cani ordu kuvvetleri hastaneleri yakıyor, insanları canlı canlı yakıyor. Bu daha önce Mısır tarihinde yaşanmamış bir olay.  Bu kişiler Mısır Ordusu ve Mısır Polis Güçleri ile birlikte kendi vatandaşlarını öldüren Mısırlılar olamaz.”
İşte tüm bu nedenlerden ötürü, Mısır’daki tüm taraflar acilen toplumda sevgi, merhamet, şefkat ve hoşgörüyü vurgulamalı, şiddetin her türlüsünü kınamalıdırlar. Özellikle de Mısır ordusunun barışı, dostluğu ve kardeşliği teşvik etmesi toplumda sevgi ve huzurun yerleşmesi için gereklidir. Şiddeti, kini ve nefreti tırmandırıcı değil, sevgisizlikten kaçınılan bir politika izlenmesi aciliyetlidir.
Şiddet bir ülkeyi adeta boğar, felç eder. Telafisi çok güç hadiselere sebebiyet verir.
Mısır’da bir sevgi ve muhabbet patlaması yaşanmalıdır. Mısır’ın sevginin merkezi olmasına niyet edilmelidir. Şiddeti meşru gören bir muhalefet ruhu ve gerginlikle ancak kan gövdeyi götürür. Bu durumda, Mısır ve Ortadoğu huzura ve barışa kavuşamayacak, bu karışıklık bütün dünyayı da derinden etkileyecektir.

                             MISIR'DA ÇÖZÜME DOĞRU
Mısır’ın başkenti Kahire’de, seçimle işbaşına gelmiş olan Müslüman kardeşler  yetkililerinin serbest bırakılmaları ve görevlerine yeniden iade edilmelerini isteyen geniş halk kitleleri protesto eylemleri düzenliyor. Bu gösterilerde“demokratik ve barışçıl” protesto hakkını kullananlara karşı cunta yönetimi tarafından 27 Temmuz’da uygulanan katliam sonucu en az 120 kişinin ölmesi ve 4.500 civarında kişinin yaralanması ise dünya kamuoyunda büyük bir rahatsızlığa sebep olmuştur.
Ortadoğu’da barışa çok ihtiyaç duyulduğu böyle bir dönemde demokrasinin halklar tarafından benimsenmesi ve uygulanması beklenirken, son günlerde Mısır’da tanık olduğumuz olaylar Ortadoğu’yu daha büyük karışıklıklara sürükleyebilecek yeni bir dönemin habercisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu karanlık ortam önce Ortadoğu, ardından da dünyayı kasıp kavuracak şiddet eylemlerini de beraberinde getirme tehlikesini taşıyor. Silah baskısı ve şiddetle sorunları çözme girişimleri sadece şiddetin daha da büyümesine, terör ve anarşinin bölgeyi sarsmasına neden olacaktır.
Yaşanan son katliamla ilgili, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton bu olayı “derin bir esefle karşıladığını” açıklamış ve şiddete son verilmesi çağrısında bulunmuştur. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague da, Mısır mercilerine halkın “barışçıl gösteri yapma hakkına saygı duyma ve katliamın sorumlularını adaletin karşısına çıkarma” çağrısı yapmıştır. Bir önceki şiddet olaylarıyla ilgili de, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Patrick Ventrell’in, "Kahire'de meydana gelen şiddet olaylarını kuvvetle kınıyoruz. Mısır'da bu tür bir şiddetin yeri olamaz. Şiddet, geçiş sürecini çok daha zorlaştırır ve Mısır'ın istikrarı ve refahını daha fazla tehdit eder" açıklaması da benzer niteliktedir. Fakat bu açıklamalar,  olayların gidişatını değiştirebilecek ve yeni bir ivme kazandıracak bir misyona sahip olmayıp,   bir takım iyi niyet temennisi olmaktan öteye gidememektedir…
Gelinen son noktada ise, Mısır İçişleri Bakanı İbrahimi’nin, devam etmekte olan barışçıl protestolar hakkında, "ülke güvenliğini tehdit eden tehlike" şeklinde söz etmesi asla kabul edilemez. Adeviyye ve Nahda meydanlarındaki barışçıl gösterileri sonlandırmak için görevlendirilen bir yetkilinin, kendi aklıyla şiddet kullanmayı meşru gösterebilecek bir üslupla konuşması durumun ciddiyetini gözler önüne sermesi açısından önemlidir. Bu antidemokratik söylem katliamların ardı arkasının kesilmeyeceği endişesini doğurmaktadır. Unutmamalıyız ki  27 Temmuz gösterileri öncesi General Abdulfettah es-Sisi'nin halka yaptığı, "Terör ve şiddete karşı halkın sokaklara inip kendilerini yetkilendirmesi” çağrısı da bu zihniyetin bir ürünüdür. Toplumsal güvenliği oluşturma kastıyla toplumun bir kesiminin demokratik haklarını şiddet kullanarak bertaraf etme düşüncesi, evrensel insan haklarının tümüyle ihlali anlamına gelmektedir.  
Diğer taraftan, hukuka aykırı bir şekilde göz altına alınan ve her gün gene hukuka aykırı şekilde saatlerce sorguya çekildiği belirtilen Muhammed Mursi ve diğer İhvan üyelerinin belirsiz durumu da diğer bir endişe kaynağıdır. Bir siyasinin fikirlerine katılıp katılmamak, onu destekleyip desteklememek kişilerin tercihlerine kalmıştır. Ancak “fikirlerini rahatsız edici veya tehlikeli bulma”bahanesiyle kişileri “silah zoruyla makamlarından indirip meçhul bir yerde tutsak haline getirmek” asla kabul edilemez faşizan bir uygulamadır.  Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek bile hiçbir zaman Müslüman kardeşlere karşı bu kadar baskıcı ve terörize eylemlerde bulunmamıştır.
Şu gerçeği tekrar tekrar ifade etmekte fayda var. Mursi ve İhvan taraftarı olunmayabilir hatta karşıt görüşlü de olunabilir. Her halükarda, seçimle işbaşına gelmiş kişileri hukuka aykırı bir şekilde tutuklayıp ardından gerçekle ilgisi olmayan zoraki suç isnatlarıyla tutsak haline getirmek, evrensel insan hakları beyannamesine aykırıdır.  Eğer gerçekten işlendiği düşünülen suç iddiaları varsa dahi, anayasaya uygun olan hukuk kuralları içerisinde soruşturulmalar çok şeffaf ve demokratik bir çerçevede yürütülmelidir. Demokrasinin gücü, hoşgörünün egemen kılınması ve güven vericilik adına bu sağ duyunun Ortadoğu’ya hakim olması önemlidir.
Hem ABD, hem de AB, Körfez ülkelerinin açıkça cuntayı destekleyen politikalarını da çok dikkatlice ele almalıdır. Çünkü, Ortadoğu ülkelerinin birbirlerinin aleyhine olarak antidemokratik süreçleri destekler konuma gelmesi, bölgesel olarak hiç bitmeyecek kin, husumet ve savaşları da beraberinde getirecektir. Bu durum ise bölgenin tamamının istikrar, demokrasi ve barıştan uzaklaşmasına neden olacak, Batılı ülkeler açısından da içinden çıkılamaz ve dindirilemez bir ortamın oluşmasına sebebiyet verecektir. Körfez ülkelerinin şu anki yaklaşımı bir demokrasi talebi değil, kendi çıkarlarına yönelik faşist, hatta mezhepsel bakış açısı altında yeni diktatörlükleri kabul ettirme girişimidir. Taraflar arasındaki bu husumet günden güne yön değiştirecek, karşılıklı nefret politikalarıyla bölgesel karışıklık içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Ortadoğu’nun iyice güvensiz bir bölgeye dönüşmesi huzuru bozacak, bu da beraberinde bu bölgeyle ticaret yapan, ikili ilişkileri olan tüm ülkeleri derinden etkileyecektir.
Bu noktada artık, ABD ve AB’nin Mısır’da daha aktif bir siyaset izlemesi gerekmektedir. Mısır’ın bir an önce demokratik şartlara kavuşturulması, Batı’nın çıkarları içinde en uygun olanıdır. Mısır’da şu an önemli olan İhvan’ın yeniden iktidar olması ve Mursi’nin de yeniden lider olması değildir. Önemli olan bir an önce şiddette son verilmesi, tutuklu siyasilerin serbest bırakılması ve Mısır halkının demokratik yöntemlerle yeniden sandık başına gitmesidir. Önemli olan Mısır’da laik, demokratik bir hukuk devletinin yeniden tesis edilmesidir. Bunun da cuntacı mantıklarla yapılmasına imkan yoktur. Radikalizme karşı çıkalım derken başka başka radikal unsurların iş başına gelişini gözardı etmek Batı için de ileriki vadede mutlaka büyük zararlar getirecektir.
Yaşanan haksızlık, hukuksuzluk, zulüm ve katliamlar karşısında sessiz kalınması, sadece izlemekle yetinilmesi ve gerekli uyarıların güçlüce yapılmaması Batı’nın kazanmış olduğu “demokrasinin beşiği” olma sıfatının sorgulanmasına sebebiyet verecektir. Bu durum ise Dünya çapında Batı’ya olan güvenin azalmasına, demokrasiye olan inancın da kaybedilmesine neden olacaktır. Bu durumdan elbette ABD ve AB de çok zararlı çıkacaktır.
Mısır’da hiç vakit kaybetmeden araya girilmeli, şiddet olayları derhal sonlandırılmalıdır. Eğer bu yapılmazsa cuntanın da bundan sonraki süreçte panik durumu artıp daha çok kan dökmesi muhtemel olacak, yaralar çok daha derinleşecektir. Aynı şekilde, Mısır’ın selameti ve halkın can güvenliği için, İhvan ve Mursi’nin de liderliği tekrardan tek başlarına devralma konusunda ısrarcı olmamalarına yönelik ikna çalışması yapılmalı, Tunus örneğinde olduğu gibi daha geniş katılımlı bir hükümet kurmaları yolunun önü açılmalıdır. Bu tutum cunta tarafından, ülkeyi tekrardan ve hızlıca seçime götürmek için rahatlatıcı bir neden olarak algılanacaktır. Gelinen her nokta ve şartta, o anki maksimum faydayı gözetecek taleplere tarafların ikna edilmesi, hayırlı olana tez kavuşulması açısından da önemlidir. Bu geçiş süreci, İhvan’ın da sadece ileri demokrasi ve toplumsal barışı istediğini ispatlaması için fevkalade olumlu olacaktır.
Sayın Adnan Oktar'ın Huffington Post'ta yayınlanan makalesi:


SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN, DÜNYAYA SEVGİYİ ÖĞRETECEK SEVGİ ÖĞRETMENİ; HZ. MEHDİ (AS)

 Son günlerde başta Müslüman ülkeler olmak üzere tüm dünyada  şiddet, huzursuzluk, gerilim ve kargaşa yaygın olarak yaşanmaktadır. Ancak bu olayların tüm fertlere öğrettiği şey ileriye yönelik, daha huzurlu, barış ve refah dolu günler için olaylardan ibret alıp, dersler çıkarmaktır.

Pek çok ülkede yaşanan bu şiddet çılgınlığı, adeta tüm toplumları toplu bir hipnozun etkisi altına almış gibidir. Neye hizmet ettiğini, neye fayda sağlamaya çalıştığını dahi bilmeden ve ülkelerine nasıl zarar verdiklerini düşünmeden, Darwinist komünistlerin oyununa gelerek meşru isteklerini demokratik ortamlarda anlatmak yerine sokaklarda şiddetle elde etmeye çalışan toplumlar bu hipnozun en belirgin örnekleridir. Aklı selim olması ve milleti kargaşadan çekip çıkarması beklenen yöneticiler de halkın isteklerini sevgiyle, merhametle karşılayıp demokratik çerçevede çözmek yerine şiddetle karşılık vererek bu hipnoza onlar da katılmaktadır.
Karşılıklı olarak yapılan bu olumsuz davranışlar ise kargaşayı, nefreti, vahşeti, saldırganlığı, insanlık dışı eylemleri, şuuru kapanmış şekilde körüklemektedir. Bu toplu hipnozun etkisi altındayken söz konusu insanlarla konuşabilmek, mantık örgülerine etki edebilmek de mümkün olmamaktır. Oysa ki hepsi, çok büyük olasılıkla, zaman geçtiğinde dönüp geriye bakıldığında yapılan hataları, verilen zararı çok net olarak göreceklerdir.
Bugün için bu hipnozu önlemenin en kesin çözümü sağduyu sahibi olan dünya liderlerinin, siyasi parti liderlerinin bir araya gelip, sevgi, barış ve İslam kardeşliği mesajları vermeleri ve halim bir lider seçerek onun sevgi rehberliği altında toplanmalarıdır.  Toplumdaki gerilimlerin bitmesinin tek yolu budur.
Dünyamız özellikle geçtiğimiz yüzyılda çok karanlık ve sevgiden yoksun yıllar geçirdi. İnsanların kalplerine sevgi yerine kin ve nefret yerleşti. Ancak bu durum artık değişiyor. Günümüzde yaşanmaya başlayan Mehdiyet,10 yıl sonra tam anlamıyla yerleşecek; sevginin, barışın, kardeşliğin, güzel ahlakın en coşkun şekilde yaşanacağı dönem olacaktır. Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde Mehdiyet Devrinde, Allah’ın Kuran’da bizlerden istediği sevgi anlayışı tam anlamıyla tecelli edecektir. Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi Peygamberimiz (s.a.v.) tebliğ yaparken, nasıl ki, “… ‘Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.’…” (Şura Suresi, 23) demişse, Allah’ın izniyle onun soyundan olacak olan Hz. Mehdi (a.s.) da insanlardan, “Kuran’a dayalı sevgi ve muhabbet” dışında bir şey istemeyecektir.
Dünya Liderleri Bir Araya Gelerek Halim Olan Manevi Bir Lider, Bir Sevgi Öğretmeni Seçmelidirler
Sayın Adnan Oktar dünya liderlerinin  bir sevgi öğretmeni seçmelerinin gerekliliğini anlatıyor:
Sevgi Öğretmenliği Nedir?
Kuran’a göre, Sevgi  Öğretmeni Olan Hz. Mehdi (a.s.)’ı Beklemek İbadettir, Farzdır, Güzelliktir, Nimettir
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın, Bir Sevgi Öğretmeni Olacağını Müjdelemiştir
Cahil, bilgisiz insanların çatışmaları durumunda bu çatışmayı durduracak onları eğitip ıslah edecek, düzeltip, sakinleştirecek ve dünyayı cennete çevirecek bir lidere ihtiyaç olduğu artık çok net olarak anlaşılmıştır. Dünyanın önde gelen liderleri şiddeti beğenmedikleri yönünde açıklamalar yapsalar, sevgiye, barışa davet etseler bile gerilimlerin çok tırmandığı ortamlarda bir siyasinin sözü pek dinlenmez ve sorunlara kalıcı bir çözüm de getirmez. Çünkü bir siyasinin mutlaka bir kendi görüşünde olan taraftarı bir de karşı görüşte olan muhalifi vardır. Bu durumda tüm insanları ortak düşünce etrafında toplayacak hepsini kucaklayacak ve fikirleriyle etkileyecek güce sahip siyasi bir liderin varlığı ve herkesçe kabulü pek mümkün görünmemektedir. İnsanlar üzerinde din alimlerinin etkisi de beklenildiği gibi güçlü değildir. Çünkü bu kişilerin de ya farklı dinlerden oldukları ya da farklı mezheplere mensup oldukları için yine tarafları ve karşıtları vardır. Bu nedenle insanlara sevgiyi öğretecek olan kişinin dünyadaki siyasi liderlerin hepsinin üstünde bir gücün ve etkinin yanısıra dinler ve mezhepler arasında da ittifakla kabul edilecek özelliklere de sahip olması gerekir. Tüm dünyanın etrafında birleşeceği barışı sevgiyi öğretecek olan zat, hadislerde belirtildiği gibi siyasetten uzak durarak, evinden idare etmeli, makam mevki peşinde olmamalı ve siyasi bir kimliğe de sahip olmamalıdır.
Bu şahsın, Allah yolunda mücadele edeken, Kuran’da tarif edildiği gibi sadece “Allah’ın taraftarı” olması, samimiyeti, dürüstlüğü herkesçe onaylanan bir kişiliğe sahip olması önemlidir. Ayrıca dünya hırsının da olmaması gereklidir. Bu zat Darwinizm ve bağnazlığın getirdiği kabalığı bilimsel yöntemlerle, ilmi mücadele ederek ortadan kaldıracak, insanları doğruya çağıracak, kabalık, sevgisizlik ve merhametsizlik aşılayan bağnaz zihniyeti ilmen çökertecek, sevgiye, dostluğa, merhamete davet edecek, iyilik ve güzellikle mezhepleri kaldıracak, sözü geçen ve  çok sevilen bir lider olmalıdır.
Belirtilen özelliklere sahip olan kişinin aranıp bulunması ve dünyanın manevi lideri olabilmesi için Amerika başta olmak üzere, Türkiye, İran, Rusya, İsrail ve Avrupa’dan aklı selim siyasi kişilerin ve din alimlerinin bir araya gelmesi ve şefkatli, merhametli, herkesi iyiliğe davet eden, bir sevgi öğretmeni seçelim demeleri, dünyanın manevi bir liderin zuhuruna muhtaç olduğuna kanaat getirmeleri yani bir sevgi öğretmeni aramaları gerekmektedir.
Aklı başında dünya liderleri bir araya gelsinler, halim bir lider bulsunlar. Bütün bu kabalığı ortadan kaldıracak, insanları güzelliğe çekecek, mezhepleri kaldıracak; kaldıracak derken zorla değil, doğrusunu anlatarak, sevgiyi anlatan, dostluğu anlatan, merhameti anlatan, iyiliği, güzelliği anlatan ama sözü geçen, çok sevilen bir lider bulsunlar.
Dünya liderleri bu amaçla bir araya gelsin. Tayyip hocamız, Putin, Obama hepsi toplansınlar, Müslüman aleminin başına bir lider bulsunlar. Sevecen, makul, herkesin seveceği, dünya hırsı olmayan, hadislerde belirtildiği gibi evinden idare eden, makam mevki peşinde olmayan, siyaset adamı demiyorum, bir sevgi adamı, sevgi öğretmeni bulsunlar. Dünyaya sevgiyi öğretsin.
Amerika samimi yaklaşıyor, sevecen yaklaşıyor, Türkiye samimi yaklaşıyor, İran samimi yaklaşıyor, Suriye’nin aklı başında insanları var, bir kişiyi seçsinler. Desinler ki, “Bu kişi hakikaten şefkatli, merhametli, herkesi iyiliğe davet eder, bir sevgi öğretmeni seçelim”.
Bu kişi siyasetçi değil, bir sevgi öğretmeni olacak. Dünya siyasetine kimse karışmıyor, siyasetçiler yapsın onu, o ayrı bir meslek. Siyaset siyasetçilerde kalsın, politika politikacılarda kalsın, onlar görevlerine devam etsinler ama böyle bir manevi liderin zuhuruna dünya muhtaç.
Sevgi öğretmenliği ayrı bir şeydir. 
İnsanlara sevgiyi öğretecek bir sevgi öğretmeni seçecekler dünya çapında. O seçtikleri şahıs işte Mehdi’dir. Kaderde onu seçecekler, ikinci birini seçemezler. Onu seçtiklerinde ben de o kişiye tabi olacağım. Bütün dünya liderlerinin kalbine Allah ilham edecek, “Ona uyun” diyecek. Bu yüzden ikinci bir kişiyi seçemezler, yanlışlık olmaz korkmasınlar. Allah onlara yol gösterecek...
Diyorlar ki, “Ya yanlış bir adama gider de tabi olursak?” Öyle bir şey olmaz. O ne demektir? “Ben Allah’ın kontrolünün dışında hareket ediyorum” demek olur, haşa. Allah size ilham edecek, Obama’ya da, Başbakanımıza da, hepsine ilham edecek. Ve ediyor da, Allah kalplerine ilham ediyor.
Mehdi’ye uyacaklar, Mehdi de Suriye’deki insanlara seslenecek: “Şii kardeşlerim sizler namazlarınızı güzel kılıyorsunuz, Allah’a aşkınız güzel, helale harama titizsiniz. Sünniler de namazlarını güzel kılıyorlar, helale harama titizler, Allah’ı çok seviyorlar. Arada fark var mı? Hiç fark yok, o zaman nedir bu?” Şeytan iki tarafa da musallat olmuş ve şirke sürüklemiş onları. Şirk ile birbirlerine kırdırıyor. O şirk yönünü üzerlerinden aldığımızda, belayı temizlediğimizde nur gibi insanlar olmuş olacak. (Adnan Oktar, 28 Mayıs 2013, A9 TV)
Sevgi öğretmenliği siyasetten, mezhep veya dini liderlikten çok daha ayrı bir konudur. Bu nedenle insanlara sevgiyi öğretecek dünya çapındaki bu sevgi öğretmeni, Hz. Mehdi (a.s.)’dır. Allah kaderde bu değerli zatın kim olacağını belirlediği için insanların bu değerli zat dışında bir başka kişiyi seçmesi asla mümkün değildir. Çünkü Allah tüm liderlerin ve insanların kalbine seçecekleri bu mübarek insanın ismini ilham edecek, ona uyulmasını emredecek ve bu kişiye karşı kalplerinde derin bir sevgi ve muhabbet yaratacaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde insanların sürekli Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahsedeceğini ona karşı çok büyük bir sevgi ve muhabbet duyacaklarını şöyle haber vermiştir:
... Hz. Mehdi (a.s.)’ın sevgisi insanların kalplerine yerleşecek ve ONDAN BAŞKA BİR ŞEYDEN BAHSEDİLMEYECEKTİR. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 20)
ALLAH (C.C.) BÜTÜN İNSANLARIN KALPLERİNİ O’NUN (HZ. MEHDİ (A.S.)’IN)  MUHABBETİYLE DOLDURACAKTIR.(El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, 42)
Mehdi (a.s.) zuhur eder, HERKES SADECE O’NDAN KONUŞUR, O’NUN SEVGİSİNİ İÇER VE O’NDAN BAŞKA BİR ŞEYDEN BAHSETMEZLER. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 33)
Hz. Mehdi (a.s.) insanlara gelir de, ONU YENİ GELİN GİBİ AŞK VE MUHABBETLE KUCAKLARLAR... (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler – Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Kahraman Neşriyat, s. 35)
O (HZ. MEHDİ (A.S.)) MAHLUKAT ARASINDA SEVİLİR. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 58)
“… Hani, peygamberlerinden birine: “Bize bir melik gönder”…” (Bakara Suresi, 246)
“… bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” (Nisa Suresi, 75)
Yukarıdaki ayetler Müslümanların, Allah’ın kendilerine manevi bir lider istemeleri; yani sevgiyi dağıtan bir koruyucu, dostluk ve anlayışlı olma ruhunu onlara yönelten, kavga ruhunu kaldıran, sevgi ruhunu onlara aşılayan, çok sevilen bir veli, bir sevgi öğretmeni göndermesi için ettikleri dualardandır. Allah bizlere Hz. Mehdi (a.s.)’ın değerli şahsında  manevi bir lider beklemenin bir nimet, güzellik ve ibadet olduğunu, bu yönde nasıl dua edilmesi  gerektiğini Kuran’da ayetlerle açık bir şekilde bildirmiştir.
Allah, tarih boyunca her kavme manevi liderler ve sevgi öğretmenleri göndermiştir. Hz. Nuh (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.), Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşadıkları dönemlerde iman edenlerin önderi ve Allah’ın mübarek elçileri olarak toplumlarının başında olmuş onlara güzelliği, iyiliği, merhameti, dostluğu, sevgiyi, şefkati anlatan sevgi öğretmenleri olmuşlardır. Yani her peygamber, her elçi dönemin manevi lideri olmuş ve insanlara önderlik etmişlerdir. Ahir zamanda da insanlığın manevi lideri ve sevgi öğretmeni Hz. Mehdi (a.s.) olacaktır.
Allah her şeyi bir sebeple yaratır. Bir gün içinde gerçekleşen her eylemi, meydana gelen her gelişmeyi bir sebebin sonucu olarak gözlemleriz. Rabbimiz insanların imtihanlarını sebep-sonuç ilişkisi üzerine kurmuştur. Ancak her şey kaderde belirlidir. Yani aslında sebep de sonuç da kaderde yazılı olduğu için vardırlar. Her şey Allah’ın yazdığı gibi olur ve olmaktadır. İşte Mehdiyet de, Allah’ın kaderde yarattığı ancak gelişim sebeplerini insanların yeni yeni fark etmeye başladığı bir gerçekliktir. Yani Allah’ın dilemesiyle, Mehdiyetin doğuşunu sebep ve sonuçlarıyla izlemeye başladık. Bu nedenle manevi lider olarak seçilecek ve İslam ahlakını yeryüzüne son defa hakim edecek olan sevgi öğretmeni Hz. Mehdi (a.s.) da Allah’ın kaderde belirlediği değerli zat olacaktır.
Hz. Mehdi (a.s.)’ın en önemli özelliklerinden biri, “Allah’a ve O’nun tecellilerine karşı duyduğu derin sevgi ve muhabbet”tir. Onun bu özelliği dünya çapında, insanların birbirlerini çok sevmelerine vesile olacaktır. İnsanlar, O’nun vesilesiyle yepyeni bir bakış açısı kazanacak ve “gerçek sevgiyi” öğrenip yaşayacaklardır.
Bu gerçeği haber veren hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
Hz. Mehdi (a.s.) zamanında Asr-ı Saadette olduğu gibi KÜLLENMİŞ DUYGULAR BİR BİR TOMURCUKLANACAK, ÇİÇEK AÇACAKLARDIR. (el-Havi l’il-Fetava, s. 67, 68; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163)
(HZ. MEHDİ (A.S.)) ALLAH’IN İZNİYLE TAŞ GİBİ KALPLERİ YUMUŞATABİLECEK, KÖMÜR GİBİ RUHLARI ELMASLAŞTIRABİLECEK, ölü ruhları imanın nuruyla diriltebilecek... (El-Kavlü’l-Muhtasır, s. 24; Şaban Döğen Mehdi ve Deccal, s. 194-195)
Hz. Mehdi (a.s.) herkese sevgi ve merhametle yaklaşacak, O’nun yanında tüm insanlar huzur ve sükun bulacaklardır. İnsanlar arasındaki kin, husumet, düşmanlık gibi duygular son bulacak, tüm yeryüzüne barış ve huzur hakim olacaktır.
KAP SU İLE DOLDUĞU GİBİ YERYÜZÜ BARIŞLA DOLACAKTIR. HİÇBİR KİMSE ARASINDA BİR DÜŞMANLIK KALMAYACAKTIR. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)
ONUN (HZ. MEHDİ (A.S.)’IN) ZAMANINDA KURTLA KOYUN BİRARADA OYNAYACAK, YILANLAR
ÇOCUKLARA BİR ZARAR VERMEYECEKTİR... (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde Hz. Mehdi (a.s.)’ın en önemli vasıflarından biri olan sevgi öğretmenliği, sadece insanların değil denizlerdeki balıkların, gökteki kuşların dahi ondan razı olacağı vurgulanarak  bildirilmiştir:
Mahmud b. Vahib Kızoğlu Bağdadi-i Hanefi: “Cevheret-ul Kelam” adlı kitapta şöyle yazar: O (HZ. MEHDİ (A.S.)) SICAK KANLI VE GÜZEL BİR GENÇTİR... (Cevheret-ul Kelam, s. 157)
... O ZAMAN (Hz. Mehdi (a.s.) döneminde), YER VE GÖK EHLİ, BÜTÜN YABANİ HAYVANLAR, KUŞLAR, HATTA DENİZDEKİ BALIKLAR BİLE ONUN HİLAFETİYLE (manevi liderliğiyle) SEVİNECEKLERDİR.. (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 31)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder