Tevbe kapısı her
zaman açıktır
Allah ayetlerinde,
gaflete kapılıp hata işleyen ve ardından samimi olarak tevbe edip bağışlanma
dileyen kişinin bağışlanacağını belirtmektedir. Müminlerin işledikleri kusurun
boyutları ne olursa olsun samimi olarak yaptıklarından pişmanlık duydukları
takdirde Allah'ın rahmetinden umutlarını kesmemeleri gerektiği ayette şöyle
vurgulanmaktadır:
De ki:
"Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın
rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O,
bağışlayandır, esirgeyendir". (Zümer Suresi, 53)
Bu, din ahlakını
yaşamanın insanlara sunduğu en büyük nimetlerden ve kolaylıklardan biridir.
Dinde kişilere böyle bir kolaylık tanınmışken, insanın ümitsizliğe kapılıp
yaptığı hatalardan sonra kendini bir daha toparlayamayacağını düşünmesi
tamamıyla çirkin bir zandır. Allah'ın kendisine tanıdığı böyle bir kolaylığı
göz ardı eden kişi kendi kendine zulmetmiş, aynı zamanda da Kuran ahlakının
gereğini uygulamamış olur.
Kuran'daki bu büyük
kolaylık sayesinde cahiliye toplumlarında yaşanan birçok Kuran dışı davranışın
da önü kesilmektedir. Örneğin cahiliye toplumunda hata yapan bir kişi ile alay
etme, onu küçük düşürme alışkanlığı Kuran ahlakının hakim olduğu bir ortamda
asla hayat bulamaz. Aksine, tevbe etmiş, hatalarından dolayı Allah'tan
bağışlanma dilemiş ve samimi bir mümin olarak Allah'a dönmüş kişiler, Kuran
ahlakının yaşandığı toplumlarda büyük bir huzur, neşe ve şevkle yaşamlarını
sürdürür, hiçbir taciz ya da ayıplamaya maruz kalmazlar.
Zira insanların
üstünlüğü ancak takva ile, yani Allah'a ve Kuran'a olan bağlılıklarıyla
ölçülebilir. Cahiliye toplumunda kimin ne hata yaptığı, ne kusur işlediği son
derece önemliyken, Kuran ahlakının yaşandığı bir ortamda tevbe etmiş bir
kimsenin geçmişteki hataları ve günahları hiçbir zaman konu edilmez. Önemli
olan insanın Allah Katında bağışlanmasıdır. Allah'ın bağışlamayı vaat ettiği
bir kimseyi diğer insanların kınamasının, ayıplamasının hiçbir geçerli ve meşru
bir yönü olamaz.
Hayatı boyunca
hatasız, günahsız, eksiksiz ve kusursuz olduğunu zannetmenin ilahlık iddia
etmekten bir farkı yoktur. Çünkü, insan hata ve günah işlemeye açık, aciz bir
varlıktır. Buna karşılık da Allah bağışlayıcı ve tevbeleri kabul edici olduğunu
bildirmiştir. Bu nedenle, bilerek veya bilmeyerek, gaflete kapılarak, nefsine
uyarak işlediği hatalardan dolayı ümitsizliğe düşmesi kuşkusuz hiçbir şekilde
Kuran’a uygun olmayan bir tavır olacaktır. Hata yapan mümine düşen hatasından
dolayı ibret almak, pişman olup doğrusunu görmek, vakit geçirmeden Allah'a
sığınmak ve bir daha o hatayı tekrarlamamak üzere gayret göstermektir.
Elbette mümin hata
ve günah işlememeye, Allah'ın sınırlarını korumaya son derece özen gösterir.
Fakat buna rağmen işlediği hataları olabilir. Hata ve günah işleyip sonra tevbe
edip Allah’tan bağışlanma dilemek bir mümin özelliğidir. Allah’ın 'Tevbeleri
kabul eden' (Tevvab), 'Bağışlayan' (Gafur), 'Merhamet eden' (Rahman) isimleri
de hata ve günah işleyip pişman olan ve Allah'a yönelen müminler üzerinde
tecelli eder.
Mümin hata
yaptığında hemen tevbe ettiği gibi bu hatasını kader gözüyle de tefekkür eder.
Herşeyden önce bu hatası onun dünyadaki eğitimi ve Allah'a yakınlaşması için
onun kaderinde yazılmıştır. Bu hatası tevbe ettikten sonra kendisi için bir
ecir vesilesi olacaktır. Çünkü hatalar, bu hatalar karşısında bunlardan hemen
vazgeçen ve Kurani bir tavır sergileyerek bunları hemen telafi eden samimi
müminlerin ahiretteki derecelerini yükseltir, onları olgunlaştırır, eksiklik ve
acizliklerinin, kulluklarının daha iyi bilincine varmalarını sağlar. Önemli
olan kişinin günahında ısrar etmeden hemen pişman olup tevbe etmesidir.
Bütün bunlardan
anlaşılacağı gibi, hata yapan, günaha giren mümin, tevbe edip Allah'tan
bağışlanma dilediği takdirde üzüntü ve ümitsizliğe kapılmamalıdır. Çünkü
ümitsizlik Allah'ın hoşnut olmayacağı bir tavırdır. İşlediği bir kusur
karşısında Kuran’a uygun tavrı gösteren bir müminin şevk, heyecan ve neşesi
kaybolmaz, hatta tam tersine daha da artar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder