Akıl sahibi olan insan nasıl düşünür.
Akıl sahibi olabilmek için neler yapmak gerekir.
Zeka, akıl sahibi olmak için neden yeterli değildir?
Düşünmek,
insanın en önemli özelliklerinden biridir. Ancak birçok insan bu özelliğini gerçekten
hikmetli ve fayda verecek bir konuya teksif etmek yerine, kendine ve çevresine
hiçbir yarar sağlamayacak konular için kullanır. Kimi zaman saatlerce hatta
günlerce düşünür ama harcadığı uzun vaktin ardından ortaya hiçbir sonuç
çıkaramaz. Oysaki bir insanın faydalı işler düşündüğünü iddia edebilmesi için
gördüğü, duyduğu, algıladığı ya da aklından geçirdiği bilgileri yarar getirecek
bir sonuca bağlaması gerekir.
İşte
akıl sahibi insanların farklılığı bu noktada kendini gösterir. Akıllı bir insan
sadece düşünmüş olmak için değil, sonuç elde edebilmek, fayda sağlayabilmek,
doğruyu bulabilmek ve güzel bir şeyler üretebilmek için düşünür. Düşüneceği
konuları ise yine aklıyla belirler. Hiçbir zaman için kendisine vakit
kaybettirecek, sonuca ulaştırmayacak konulara dalıp, aklını boş şeylerle meşgul
etmez. Örneğin, boş kuruntulara kapılmaz, şeytanın vesveseleriyle uğraşmaz,
geleceğe yönelik endişe dolu düşüncelerle vaktini harcamaz…
Allah
yeryüzünü insanların hoşuna gidecek pek çok nimetle donatmıştır. Ve bu
nimetleri istedikleri gibi kullanabileceklerini bildirmiştir. Ancak bunun
yanında bu nimetler için şükredici olmalarını ve dünya hırsına kapılarak
ahireti unutmamalarını da hatırlatmıştır. Çünkü insanların dünyada yaşadıkları
hayat gerçek hayatları değildir. İnsanların gerçek hayatları ölümle birlikte
başlayan ve sonsuza dek sürecek olan ahiret hayatıdır. Bu yüzden ahireti unutup
50-60 yıllık dünya hayatı için hırsa kapılmak büyük bir gaflettir. Nitekim
ahireti unutan kişiler, hem dünyadaki pek çok güzellikten hem de ahiret
nimetlerinden mahrum kalırlar. Bu mahrumiyetin dünyadaki ilk etkileri ise
kişinin aklı üzerinde görülür. Dünyaya tutkuyla bağlanan insanlar, gerçek
yaratılış amaçlarını, Allah’a karşı olan sorumluluklarını, ölümü ve sonrasını
gereği gibi değerlendiremeyecek ve doğru düşünemeyecek hale gelirler. Bu durum
onların aslında büyük bir aldanış içinde olduklarını gösterir ne var ki bu
kişiler kendilerinin iyi işler yapmakta olduklarını sanırlar.
Bazı
kişiler çarpık yargıları nedeniyle para, mal, mülk gibi değerlerin, güzelliğin,
şan, şöhret ve itibarın, geride kalanlara mal ve isim olarak bir şeyler
bırakabilmenin, hayatın asıl amacı olduğunu sanarak, tüm ömürlerini harcarlar.
Sözgelimi yıllarca toplumun gözünde iyi bir yer edinebilmenin, insanların
beğenisini kazanmanın yollarını arar, ama bir an olsun kendilerini yaratıp
hayat veren, önlerine hesapsız rızık ve nimet sunan, her işlerinde onlara
yardım eden Rabbimiz’e şükretmeleri gerektiğini düşünmezler. Ya da günlerini
herkesten daha zengin olabilmek için durup dinlenmeden çalışarak, yeni projeler
peşinde koşarak geçirir ama bu zenginliği kendilerine verenin Allah olduğunu
düşünüp, O’na karşı olan kulluk vazifelerini yerine getirmeye vakit ayırmazlar.
İşte
yaptıkları bu yanlış seçim sonucunda dünyada insana verilen en büyük
nimetlerden biri olan akıldan mahrum kalırlar. Bu akılsızlık içinde inkara
sapar ve bu nedenle ahirette cenneti kaybedip cehennemle karşılaşırlar. Allah
Kuran’da dünya hayatına aldanan kimselerin içine düştüğü durumu şöyle
bildirmiştir:
“Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve
dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları
ve bizim ayetlerimizi ‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi, biz de bugün onları unutacağız.” (Araf Suresi, 51)
“… ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama
ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır.” (Tevbe Suresi, 38)
“… onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı,
ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta’dan başkası değildir.” (Rad Suresi, 26)
İnsanların,
kendilerini helaka sürükleyen bu akılsızlıktan kurtulmak için yapmaları gereken
ise son derece kolaydır: Dünya hayatında karşılaştıkları her nimetin Allah’ın
bir lütfu olarak kendilerine verildiğini bilir ve hayatlarının asıl amacının
Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu unutmazlarsa, Allah’ın izniyle akıllarını
örten ya da baskılayan engeller de ortadan kalkmış olur. Allah’ın samimi
kullarına vaadi şöyledir:
“Erkek olsun, kadın olsun, kim bir mü’min olarak kim salih bir
amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların
karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)
Kuran’ı Çok İyi Anlayan İnsan Akıllı Olmanın Bütün Sırrını Çözer
İnsanın
Kuran’dan istifade edebilmesi, Kuran’ın rehberliğinde hidayet bulabilmesi ve
aklının açılması için Kuran’ı gereği gibi okuması gerekir. Bir ayette Allah
şöyle buyurmaktadır:
“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona
iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse, artık onlar hüsrana
uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara Suresi, 121)
Kuran’ın
gereği gibi okunması ise, samimiyetle, Allah’tan korkup sakınarak ve ayetlere
sımsıkı sarılarak olur. Kuran ayetlerini yukarıdaki ayette tarif edildiği gibi
gereği gibi okuyanlar, daha en başından Kuran’da yazılan her hükme teslim olur,
Allah’ın emir ve tavsiyelerini titizlikle uygulamaya kesin karar verirler.
Kuran’da
Allah’ın insanları üzerinde düşünmeye teşvik ettiği konular vardır. Bu
konuların en başında ise kendisi dahil, tanıdığı, gördüğü, bildiği herşeyi
yaratan Allah’ın büyüklüğünü düşünmek gelir. Akıl sahibi bir insan hayatının
her anında Allah’ın zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu, varlığının herşeyi
sarıp kuşattığını, tüm varlıklar O’na muhtaç iken O’nun hiçbir şeye ihtiyacı
olmadığını, evrenin hakimi ve sahibi olduğunu, her an her saniye tüm insanları
gözlemekte olduğunu, onların akıllarından geçirdikleri ya da söyledikleri her
sözü bildiğini, yaptıkları her tavrı Yüce Allah’ın gördüğünü ve ezelden ebede
kadar herşeyin bilgisinin O’nun Katında bulunduğunu aklından çıkarmaz.
İnsanın
kalbini ve aklını kapalı tutan şeyler, hırs ve bencil tutkulardır. Gelecek
korkusu, fakir kalma, sahip olduklarını kaybetme, hastalanma korkusu ve benzeri
korkular, hırslar ve tutkular, insanın aklını kapatır. İnsan, bu duyguların
esiri olur ve asıl aklını yöneltmesi gereken konuları görmezlikten gelir. Oysa
bir insanın en çok düşünmesi gereken, Allah’ın büyüklüğü ve yaratışının
mükemmelliğidir. İnsan Allah’ın nimetlerini anmak, O’nu övmek (tesbih etmek) ve
O’na ibadet etmekle yükümlüdür. Ancak kapalı bir akılla bunları
gerçekleştiremez.
Akıl sahipleri, Allah’ı tanıyan ve O’na itaat eden, yani
hırslardan, korkulardan, bencil tutkulardan arınmış kimselerdir. Aynı zamanda
öğüt alabilen ve başkalarından gelen doğruları kolaylıkla kabul edebilen
kimselerdir Bu nedenle Allah, onları “Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar...” (Zümer Suresi, 18) ayetiyle
tarif etmektedir.
Allah Korkusu Aklın Kaynağıdır. Bir İnsan Çok Zeki Olabilir, Ama
Allah Korkusu Olmadığında Zayıf Akıllı Olur
Akıllı
bir insanın en çok düşündüğü konu Allah’ın sevgisini ve rızasını nasıl
kazanabileceğidir. Çünkü bu kişi, dünyadaki herkesten ve herşeyden çok
kendisini yaratan Allah’a karşı sorumlu olduğunu bilir. Yaşadığı her an,
karşılaştığı her olayda kendisini Allah’a yakınlaştıracak en güzel tavrın
hangisi olduğunu düşünür. Aklını sürekli hayırlı ve güzel işler yapma konusunda
çalıştırır, çevresindeki insanlara karşı hep en güzel tavrı göstermeye, en
güzel sözü söylemeye ve Allah’ın istediği en güzel ahlakı yaşamaya gayret eder.
Kuran’da bildirilen emir ve yasakları titizlikle uygulayarak Allah’ın en
sevdiği kullarından olabilmek için elinden gelen tüm gayreti sarf eder.
Kuran’da akıllarını kullanarak düşünen bu kimselerin, Rabbimiz’in büyüklüğünü
görerek en doğru olana ve gerçeğe ulaştıkları şöyle haber verilmiştir:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler
ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:)
“Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından
koru.”” (Al-i İmran Suresi, 191)
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün
art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde,
Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda,
her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer
arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk
için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara
Suresi, 164)
Böyle
yarar getirecek konuları düşünmek kişinin aklının daha da artmasını ve böylece
çok daha isabetli tavırlar ortaya koymasını sağlar. Aklını kullanan bir insan
dünyada ve ahirette kendisine büyük bir kazanç sağladığı gibi çevresindeki
insanları da her zaman için doğru ve güzel olanı uygulamaya teşvik eder.
Kuran’da kastedilen akıl, ruhta yaşanan manevi bir özelliktir.
Kuran’da, çoğu ayette“akleden
kalplerden” söz
edilir. Dolayısıyla gerçek akıl, beynin bir fonksiyonu olan zekadan çok
farklıdır. Akıl ve vicdan kalpte bulunur. Kuran ayetlerinde aklın kalpte olduğu
ve “akılsız”ların kalplerinin kapalı olduğu için akledemedikleri açıkça ifade
edilmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır: “Yeryüzünde
gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve
işitebilecek kulakları olsun? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak
sinelerdeki kalpler körelir.” (Hac Suresi, 46)
Zeki,
akıllı bir insana Allah’ı inkar etmek nasıl mümkün olsun? Aklı berrak adamın,
görüyor. Pırıl pırıl bir dünya görüyor beyninin içerisinde, 3 boyutlu. En
kaliteli stereo sistemden daha kaliteli ses duyuyor. Ve adam da normal akla
sahip, ne demesi gerekir bu durumda? Mesela kadeh yaratıyor Allah beyninde. Ne
diyecek aklı başında bir adam? “Allah yarattı” diyecek. Biz kadehi sorduğumuzda
“fabrika yaptı” diyor. Kafanın içinde kim yaratıyor? Allah yaratıyor.
Fabrikadakini boş ver sen. Fabrikadakini zaten göremezsin sen. Fabrikadakiyle
bağlantın yok. Onu da Allah yaratır, ayrı. Ama sen onun görüntüsüyle
karşılaşıyorsun.
Beynindeki bardak, bir tane vardır, doğrudan Allah tarafından
yaratılır. O dışarıdaki bardağa ihtiyaç yoktur. Zannediyor ki, dışarıda bardak
olmadan o yaratılmaz. Dışarıdaki bardak ayrı yaratılıyor, beynindeki bardak
ayrı yaratılıyor. İki yaratma vardır. “O iki
doğunun da Rabbidir”, iki alemden bahseder Cenab-ı Allah
Kuran’da. Beyindeki bardağın bağımsız yaratıldığını bilmiyorlar, ayrı
yaratıldığını bilmiyor. Ona bağımlı yaratıldığını zannediyor. Halbuki
apayrıdır.
Kuran’a baktığımızda, insanların zaafları, oyunları, adamlık
dini tarzı yaptıkları taktikler, insanları kandırmada kullandıkları yöntemler,
münafıkların sahtekar yöntemleri, insanlara nasıl yanaştıkları, ruh halleri,
psikolojileri, hatta vücutlarında meydana gelen etki. Ahlaksızlık
yaptıklarında, vicdansızlık yaptıklarında vücutlarındaki fizyolojik
değişiklikler, Kuran’da mükemmel bir psikiyatri kitabı gibi ruhi bozukluk
olarak anlatılır. İnsanların kişilik bozuklukları çok kapsamlı anlatılır. Onun
için Kuran’ı çok iyi anlayan insan, çok akıllı olur. Aklın bütün sırlarını
görmüş olur, akıllı olmanın bütün sırlarını görmüş olur. Öbür türlü insan aklı
kavrayamaz, zeki olabilir ama aklı kavrayamaz. Kuran’ı çok iyi anlayan insan
aklın bütün detaylarını, bütün girift yönlerini kavramış olur ve onu hayatına
aktarır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder