7 Şubat 2015 Cumartesi

KURAN AHLAKINI TAM OLARAK HAYATA GEÇİRMEK


Çözüm, Allah’tan gereği gibi korkmak ve Kuran ahlakını yaşamaya samimi niyet etmektir. Allah’a iman eden ve Kuran ahlakını tam olarak hayata geçiren her insan, basit karakter özellikleri göstermekten kurtulur. Allah’tan gereği gibi korkup sakınması, her an her yerde vicdanlı davranması onu yüzeysel düşünmekten, yüzeysel hareket etmekten tümüyle sakındırır. Böyle bir kişi nefsine uymaktan şiddetle kaçınır ve Allah’ın 
“Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.”(Şems Suresi, 9-10) 
ayetlerinde dikkat çektiği gibi nefsini kötülüklerden arındırmaya çalışır. Bu karakterden kurtulmanın yolu insanın fıtratına uygun tek ahlak şekli olan Kuran ahlakını yaşamasıdır

Tüm kalbiyle ve ruhuyla Allah’a teslim olmaya karar vermiş; O’nun razı olacağı umulan şekilde yaşamaya, eski davranışlarından tamamen uzaklaşmaya ve kendini yenilemeye tam olarak niyet etmiş bir insan, bu karakterden Allah’ın izni ile kolayca kurtulabilir.


4 Şubat 2015 Çarşamba

Akıl Doğru Düşünmeyi Sağlar

  Akıl sahibi olan insan nasıl düşünür.

Akıl sahibi olabilmek için neler yapmak gerekir.

Zeka, akıl sahibi olmak için neden yeterli değildir?

Düşünmek, insanın en önemli özelliklerinden biridir. Ancak birçok insan bu özelliğini gerçekten hikmetli ve fayda verecek bir konuya teksif etmek yerine, kendine ve çevresine hiçbir yarar sağlamayacak konular için kullanır. Kimi zaman saatlerce hatta günlerce düşünür ama harcadığı uzun vaktin ardından ortaya hiçbir sonuç çıkaramaz. Oysaki bir insanın faydalı işler düşündüğünü iddia edebilmesi için gördüğü, duyduğu, algıladığı ya da aklından geçirdiği bilgileri yarar getirecek bir sonuca bağlaması gerekir.
İşte akıl sahibi insanların farklılığı bu noktada kendini gösterir. Akıllı bir insan sadece düşünmüş olmak için değil, sonuç elde edebilmek, fayda sağlayabilmek, doğruyu bulabilmek ve güzel bir şeyler üretebilmek için düşünür. Düşüneceği konuları ise yine aklıyla belirler. Hiçbir zaman için kendisine vakit kaybettirecek, sonuca ulaştırmayacak konulara dalıp, aklını boş şeylerle meşgul etmez. Örneğin, boş kuruntulara kapılmaz, şeytanın vesveseleriyle uğraşmaz, geleceğe yönelik endişe dolu düşüncelerle vaktini harcamaz…
Akıllı İnsan Dünyaya Bağlanmaz
Allah yeryüzünü insanların hoşuna gidecek pek çok nimetle donatmıştır. Ve bu nimetleri istedikleri gibi kullanabileceklerini bildirmiştir. Ancak bunun yanında bu nimetler için şükredici olmalarını ve dünya hırsına kapılarak ahireti unutmamalarını da hatırlatmıştır. Çünkü insanların dünyada yaşadıkları hayat gerçek hayatları değildir. İnsanların gerçek hayatları ölümle birlikte başlayan ve sonsuza dek sürecek olan ahiret hayatıdır. Bu yüzden ahireti unutup 50-60 yıllık dünya hayatı için hırsa kapılmak büyük bir gaflettir. Nitekim ahireti unutan kişiler, hem dünyadaki pek çok güzellikten hem de ahiret nimetlerinden mahrum kalırlar. Bu mahrumiyetin dünyadaki ilk etkileri ise kişinin aklı üzerinde görülür. Dünyaya tutkuyla bağlanan insanlar, gerçek yaratılış amaçlarını, Allah’a karşı olan sorumluluklarını, ölümü ve sonrasını gereği gibi değerlendiremeyecek ve doğru düşünemeyecek hale gelirler. Bu durum onların aslında büyük bir aldanış içinde olduklarını gösterir ne var ki bu kişiler kendilerinin iyi işler yapmakta olduklarını sanırlar.
Bazı kişiler çarpık yargıları nedeniyle para, mal, mülk gibi değerlerin, güzelliğin, şan, şöhret ve itibarın, geride kalanlara mal ve isim olarak bir şeyler bırakabilmenin, hayatın asıl amacı olduğunu sanarak, tüm ömürlerini harcarlar. Sözgelimi yıllarca toplumun gözünde iyi bir yer edinebilmenin, insanların beğenisini kazanmanın yollarını arar, ama bir an olsun kendilerini yaratıp hayat veren, önlerine hesapsız rızık ve nimet sunan, her işlerinde onlara yardım eden Rabbimiz’e şükretmeleri gerektiğini düşünmezler. Ya da günlerini herkesten daha zengin olabilmek için durup dinlenmeden çalışarak, yeni projeler peşinde koşarak geçirir ama bu zenginliği kendilerine verenin Allah olduğunu düşünüp, O’na karşı olan kulluk vazifelerini yerine getirmeye vakit ayırmazlar.
İşte yaptıkları bu yanlış seçim sonucunda dünyada insana verilen en büyük nimetlerden biri olan akıldan mahrum kalırlar. Bu akılsızlık içinde inkara sapar ve bu nedenle ahirette cenneti kaybedip cehennemle karşılaşırlar. Allah Kuran’da dünya hayatına aldanan kimselerin içine düştüğü durumu şöyle bildirmiştir:
“Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi ‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi, biz de bugün onları unutacağız.” (Araf Suresi, 51)
“… ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır.” (Tevbe Suresi, 38)
“… onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta’dan başkası değildir.” (Rad Suresi, 26)
İnsanların, kendilerini helaka sürükleyen bu akılsızlıktan kurtulmak için yapmaları gereken ise son derece kolaydır: Dünya hayatında karşılaştıkları her nimetin Allah’ın bir lütfu olarak kendilerine verildiğini bilir ve hayatlarının asıl amacının Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu unutmazlarsa, Allah’ın izniyle akıllarını örten ya da baskılayan engeller de ortadan kalkmış olur. Allah’ın samimi kullarına vaadi şöyledir:
“Erkek olsun, kadın olsun, kim bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)
Kuran’ı Çok İyi Anlayan İnsan Akıllı Olmanın Bütün Sırrını Çözer
İnsanın Kuran’dan istifade edebilmesi, Kuran’ın rehberliğinde hidayet bulabilmesi ve aklının açılması için Kuran’ı gereği gibi okuması gerekir. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara Suresi, 121)
Kuran’ın gereği gibi okunması ise, samimiyetle, Allah’tan korkup sakınarak ve ayetlere sımsıkı sarılarak olur. Kuran ayetlerini yukarıdaki ayette tarif edildiği gibi gereği gibi okuyanlar, daha en başından Kuran’da yazılan her hükme teslim olur, Allah’ın emir ve tavsiyelerini titizlikle uygulamaya kesin karar verirler.
Kuran’da Allah’ın insanları üzerinde düşünmeye teşvik ettiği konular vardır. Bu konuların en başında ise kendisi dahil, tanıdığı, gördüğü, bildiği herşeyi yaratan Allah’ın büyüklüğünü düşünmek gelir. Akıl sahibi bir insan hayatının her anında Allah’ın zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu, varlığının herşeyi sarıp kuşattığını, tüm varlıklar O’na muhtaç iken O’nun hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını, evrenin hakimi ve sahibi olduğunu, her an her saniye tüm insanları gözlemekte olduğunu, onların akıllarından geçirdikleri ya da söyledikleri her sözü bildiğini, yaptıkları her tavrı Yüce Allah’ın gördüğünü ve ezelden ebede kadar herşeyin bilgisinin O’nun Katında bulunduğunu aklından çıkarmaz. 
İnsanın kalbini ve aklını kapalı tutan şeyler, hırs ve bencil tutkulardır. Gelecek korkusu, fakir kalma, sahip olduklarını kaybetme, hastalanma korkusu ve benzeri korkular, hırslar ve tutkular, insanın aklını kapatır. İnsan, bu duyguların esiri olur ve asıl aklını yöneltmesi gereken konuları görmezlikten gelir. Oysa bir insanın en çok düşünmesi gereken, Allah’ın büyüklüğü ve yaratışının mükemmelliğidir. İnsan Allah’ın nimetlerini anmak, O’nu övmek (tesbih etmek) ve O’na ibadet etmekle yükümlüdür. Ancak kapalı bir akılla bunları gerçekleştiremez.
Akıl sahipleri, Allah’ı tanıyan ve O’na itaat eden, yani hırslardan, korkulardan, bencil tutkulardan arınmış kimselerdir. Aynı zamanda öğüt alabilen ve başkalarından gelen doğruları kolaylıkla kabul edebilen kimselerdir Bu nedenle Allah, onları “Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar...” (Zümer Suresi, 18) ayetiyle tarif etmektedir.

Allah Korkusu Aklın Kaynağıdır. Bir İnsan Çok Zeki Olabilir, Ama Allah Korkusu Olmadığında Zayıf Akıllı Olur
Akıllı bir insanın en çok düşündüğü konu Allah’ın sevgisini ve rızasını nasıl kazanabileceğidir. Çünkü bu kişi, dünyadaki herkesten ve herşeyden çok kendisini yaratan Allah’a karşı sorumlu olduğunu bilir. Yaşadığı her an, karşılaştığı her olayda kendisini Allah’a yakınlaştıracak en güzel tavrın hangisi olduğunu düşünür. Aklını sürekli hayırlı ve güzel işler yapma konusunda çalıştırır, çevresindeki insanlara karşı hep en güzel tavrı göstermeye, en güzel sözü söylemeye ve Allah’ın istediği en güzel ahlakı yaşamaya gayret eder. Kuran’da bildirilen emir ve yasakları titizlikle uygulayarak Allah’ın en sevdiği kullarından olabilmek için elinden gelen tüm gayreti sarf eder. Kuran’da akıllarını kullanarak düşünen bu kimselerin, Rabbimiz’in büyüklüğünü görerek en doğru olana ve gerçeğe ulaştıkları şöyle haber verilmiştir:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”” (Al-i İmran Suresi, 191)
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)
Böyle yarar getirecek konuları düşünmek kişinin aklının daha da artmasını ve böylece çok daha isabetli tavırlar ortaya koymasını sağlar. Aklını kullanan bir insan dünyada ve ahirette kendisine büyük bir kazanç sağladığı gibi çevresindeki insanları da her zaman için doğru ve güzel olanı uygulamaya teşvik eder.
Kuran’da kastedilen akıl, ruhta yaşanan manevi bir özelliktir. Kuran’da, çoğu ayette“akleden kalplerden” söz edilir. Dolayısıyla gerçek akıl, beynin bir fonksiyonu olan zekadan çok farklıdır. Akıl ve vicdan kalpte bulunur. Kuran ayetlerinde aklın kalpte olduğu ve “akılsız”ların kalplerinin kapalı olduğu için akledemedikleri açıkça ifade edilmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır: “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları olsun? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir.” (Hac Suresi, 46)
Zeki, akıllı bir insana Allah’ı inkar etmek nasıl mümkün olsun? Aklı berrak adamın, görüyor. Pırıl pırıl bir dünya görüyor beyninin içerisinde, 3 boyutlu. En kaliteli stereo sistemden daha kaliteli ses duyuyor. Ve adam da normal akla sahip, ne demesi gerekir bu durumda? Mesela kadeh yaratıyor Allah beyninde. Ne diyecek aklı başında bir adam? “Allah yarattı” diyecek. Biz kadehi sorduğumuzda “fabrika yaptı” diyor. Kafanın içinde kim yaratıyor? Allah yaratıyor. Fabrikadakini boş ver sen. Fabrikadakini zaten göremezsin sen. Fabrikadakiyle bağlantın yok. Onu da Allah yaratır, ayrı. Ama sen onun görüntüsüyle karşılaşıyorsun.
Beynindeki bardak, bir tane vardır, doğrudan Allah tarafından yaratılır. O dışarıdaki bardağa ihtiyaç yoktur. Zannediyor ki, dışarıda bardak olmadan o yaratılmaz. Dışarıdaki bardak ayrı yaratılıyor, beynindeki bardak ayrı yaratılıyor. İki yaratma vardır. “O iki doğunun da Rabbidir”, iki alemden bahseder Cenab-ı Allah Kuran’da. Beyindeki bardağın bağımsız yaratıldığını bilmiyorlar, ayrı yaratıldığını bilmiyor. Ona bağımlı yaratıldığını zannediyor. Halbuki apayrıdır.
 Kuran’a baktığımızda, insanların zaafları, oyunları, adamlık dini tarzı yaptıkları taktikler, insanları kandırmada kullandıkları yöntemler, münafıkların sahtekar y­öntemleri, insanlara nasıl yanaştıkları, ruh halleri, psikolojileri, hatta vücutlarında meydana gelen etki. Ahlaksızlık yaptıklarında, vicdansızlık yaptıklarında vücutlarındaki fizyolojik değişiklikler, Kuran’da mükemmel bir psikiyatri kitabı gibi ruhi bozukluk olarak anlatılır. İnsanların kişilik bozuklukları çok kapsamlı anlatılır. Onun için Kuran’ı çok iyi anlayan insan, çok akıllı olur. Aklın bütün sırlarını görmüş olur, akıllı olmanın bütün sırlarını görmüş olur. Öbür türlü insan aklı kavrayamaz, zeki olabilir ama aklı kavrayamaz. Kuran’ı çok iyi anlayan insan aklın bütün detaylarını, bütün girift yönlerini kavramış olur ve onu hayatına aktarır.

İslam ahlakı kadını yüceltir

 

Allah'a gönülden bağlı olan müslüman kadınlar, tüm yaşamlarını Allah'ın bildirdiği hükümlere göre düzenler ve Kuran ahlakını yaşamak konusunda büyük bir titizlik gösterirler. Bu nedenle İslam dini tüm insanlara olduğu gibi, ömürleri boyunca Allah yolunda yaşayan değerli mümin kadınlara da hem dünya hayatında hem de ahirette gerçek anlamda onur, şeref ve saygınlık verir ve onlara üstün bir ahlak kazandırır.
Bir insanın kişiliğini güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan asıl olarak o kişinin imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. Bu, Allah'ın Kuran ile bildirdiği önemli bir sır, insanların dikkatle düşünüp öğüt almalarını gerektiren önemli bir bilgidir.
Müslüman kadının ölçüsü Kuran ahlakıdır. Eğer Allah'ın Kuran'da bildirdiği güzel ahlakı gösterdiği için çevresindeki bazı insanlar tarafından kınanıyorsa, bu durum onun bu yöndeki şevkini, iradesini ve isteğini daha da güçlendirir. Allah'ın rızasını kazanabilmesi onun için, insanların hoşnutluğunun ve düşüncelerinin çok üzerindedir.
 
Kuran ahlakı, insanlara olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır. Allah'ın,"... Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz..."(Müminun Suresi, 71) ayetiyle bildirdiği gibi, Kuran ahlakını yaşamak insanlara 'şan ve şeref' kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu ahlakı yaşayan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu ve vakarlı bir karaktere sahip olur. İman sahibi insanlar, yaşadıkları toplumdan, ailelerinden ya da arkadaş çevrelerinden aldıkları telkinler her ne olursa olsun, bunları bir kenara bırakır ve Kuran'da bildirilen Müslüman karakterini yaşarlar. İşte mümin bir kadın da karakterini Allah'ın beğendiği ve hoşnut olacağı ahlakı ölçü alarak, Kuran ahlakına göre belirler. Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumlarda kadın ya da erkek karakterinde görülen tüm zaaflardan, zayıflıklardan, saplantılardan ve tavır bozukluklarından kurtularak, bunların yerine güzel ahlakın getirdiği güçlü bir karakter geliştirirler.
 
Müslüman Kadın Allah'a Teslim Olmuştur
 
Müslüman bir kadın Allah'a samimi bir kalple iman etmiş ve derin bir Allah korkusuyla boyun eğmiştir. Allah'tan başka bir İlah olmadığını, O'nun tüm varlıkların tek hakimi ve herşeyin üstünde, sonsuz güç sahibi olduğunu kavramıştır. Bu nedenle yalnızca Allah'tan korkar ve yalnızca O'nun rızasını hedefler. Yalnızca Allah'a ibadet eder, O'nu dost edinir ve sadece O'ndan yardım ister. Kendisine ulaşacak bir güzellik varsa bunu ona ancak Allah'ın verebileceğini ve aynı şekilde başına bir kötülük gelecekse bunu da Allah'ın engelleyebileceğini, kendisini ancak Yüce Allah'ın koruyabileceğini bilerek yaşar. Dolayısıyla hiçbir zaman için insanlara yönelik bir beklenti içerisinde olmaz. Kendisine, her ne zorlukla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, "... Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir" (Şuara Suresi, 62) diyerek Allah'a tevekkül eden peygamberlerin üstün ahlakını örnek alır. Gücünü imanından ve Allah'ın rızasını kazanma konusundaki kesin kararlılığından aldığı için, dayanıklılığı çok kuvvetli olur. Allah Kuran'da müminlerin bu ahlaklarını "... Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk." (Enam Suresi, 71) sözleriyle dile getirdiklerini bildirmektedir.
 
Müslüman Kadının Rehberi Kuran ve Peygamberimiz (sav)'in Sünnetleridir
 
Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda kadınların genel olarak benimsedikleri ahlaka bakıldığında, çoğunun alışkanlıklarına ya da nefislerinin isteklerine göre hareket ettikleri görülür. Onların yol göstericileri, genellikle diğer kadınların genel uygulamaları ve nefislerinin o anki istekleridir. Mümin kadınlar ise, her işlerinde Kuran'ı rehber edindikleri ve Peygamberimiz (sav)'in ahlakını örnek aldıkları için, daima isabetli tavırlarda bulunur, hikmetli kararlar alır ve bundan dolayı yaptıkları her işte en iyi neticelere varırlar. Bunun da ötesinde, Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumlarda kadınlara yaşatılan tüm huzursuzluklardan ve sıkıntılardan uzak bir yaşam sürerler. Allah'ın, "Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97) ayetiyle mümin kadınlara ve mümin erkeklere vadettiği gibi, güzel bir hayat yaşarlar.
 
Müslüman Kadının Tek Hedefi Allah'ın Rızasını Kazanmaktır
 
Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda kadın karakterinin önemli özelliklerinden biri, bu kimselerin ufuklarını olabildiğince daraltmış, ideallerini, düşüncelerini ve yaşam tarzlarını olabildiğince dar bir alan ile sınırlandırmış olmalarıdır. Müslüman kadın ise tüm sorumluluklarının bilincinde olan insandır. Bu yüzden hiçbir zaman sadece kendi ihtiyaçlarının peşine düşüp, yalnızca kendisini ilgilendiren birkaç sorumluluğu yerine getirip Allah'ın bildirdiği yükümlülükleri göz ardı edemez. Hayata dair ideallerini, düşüncelerini sadece bu şekilde sınırlandırmaz. Dünyanın dört bir yanındaki zorluk içerisindeki insanların, açlık çeken, salgın hastalıklarla mücadele eden, savaş ve çatışma ortamlarının zorluğunu yaşayan çocukların, kadınların, yaşlıların tüm sıkıntılarını adeta kendi sorunuymuş gibi düşünüp onlara çözüm ulaştırabilmek için elinden gelen gayreti gösterir.
 
Müslüman Kadın Asildir
 
Müslüman kadın asildir; basit tavırlara, küçük çıkarlara tenezzül etmeyen bir karaktere sahiptir. Kıskançlık, dedikodu yapmak, alaycılık, kapris, ikiyüzlülük ve benzeri tavırların Allah'ın razı olmayacağı, insanı küçük düşüren, asaletten uzaklaştıran ve kişiliğini zedeleyen davranışlar olduğunu bilir. Bu ve benzeri tavırların hiçbirine tenezzül etmez.
Mümin kadın, Allah'a olan derin imanı ve korkusu nedeniyle onurlu ve vakarlı bir kişilik sergiler.
 
Kuran ahlakına uygun bir tavır içerisinde olmanın insanı daima en asil konuma getireceğini bilerek bu konuda kararlılık gösterir. Kuran ahlakını yaşaması nedeniyle her an vakarlı bir kişilik sergiler. Örneğin karşısındaki insanların bir kusurunu gördüğü zaman bunu asla alay konusu yapmaz, aksine en güzel şekilde telafi etmeye çalışır. Bir başkasının kendisinden üstün olan bir yönü varsa, buna karşı kıskançlık duymak yerine, onu güzel bir tarzda onore edip bu yönünü över. Karşılaştığı her tavra, olabilecek en asil karşılığı vermeye çalışır, Kuran ahlakına en uygun olan tavrı gösterir. Karşısındaki insanlar kendisine basit tavırlarla karşılık verseler bile, o yine de asil ve vakarlı tavırlarından ödün vermez, asaletinde kararlılık gösterir.
 
Müslüman Kadın Güçlü Bir Karaktere Sahiptir, İradelidir
 
Müslüman kadınların bir başka özelliği de, insanların kınamalarından etkilenmeyen güçlü bir şahsiyete sahip olmalarıdır. (Maide Suresi, 54) Kuran ahlakınını yaşamayan kadınlarda görülebilen zayıflıklara hiçbir zaman kapılmazlar. Bir kimsenin yersiz bir sözü, tavrı ya da eleştirisi, zayıflık gösterip güçsüz düşmelerine, cesaretlerinin kırılmasına neden olmaz. Alınganlık, karamsarlık gibi duygusal tepkiler vermeyi hiçbir zaman için kendilerine yakıştırmazlar. Her ne olursa olsun Allah'a tevekkül ederler. Başlarına her ne gelirse gelsin, Allah'ın sonsuz adaletli olduğunu, herşeyi görüp bildiğini, kimsenin 'hurma çekirdeğindeki bir iplikçik' kadar bile haksızlığa uğratılmayacağını bilmenin rahatlığını yaşar ve Allah'a teslim olurlar. (Nisa Suresi, 49)
Mümin kadın, Allah'ın beğendiği tevazulu ve teslimiyetli ahlakından hiçbir zaman taviz vermez; Allah'ın emrettiği sınırları titizlikle korur.
 
Allah Kuran ayetleri ile insana doğruyu ve yanlışı tüm detaylarıyla bildirmiştir. Müslüman kadının ölçüsü Kuran ahlakıdır. Eğer Allah'ın Kuran'da bildirdiği güzel ahlakı gösterdiği için çevresindeki bazı insanlar tarafından kınanıyorsa, bu tam tersine onun bu yöndeki şevkini, iradesini ve isteğini daha da güçlendirir. Allah'ın rızasını kazanabilmesi onun için, insanların hoşnutluğunun ve düşüncelerinin çok üzerindedir. Çünkü insanı asıl olarak değerli kılan Allah Katındaki konumudur. Bunu belirleyen de onun Kuran ahlakına uygun hareket edip etmediğidir. Bu nedenle mümin kadınlar insanların ne dediğine ya da çoğunluğun kanaatine göre değil, Kuran ahlakına göre bir kişilik geliştirirler. Tek başlarına kalsalar dahi çoğunluğa uymaz, Kuran ahlakına uygun bir tavır gösterirler. Bediüzzaman Said Nursi de sözlerinde bu konuya dikkat çekmiş, Allah'ın rızasına uygun hareket ettikten sonra insanların rızasının hiçbir önemi olmayacağını şöyle ifade etmiştir:
 
"... Rıza-yı İlahi kafidir (Allah'ın rızası kafidir). Eğer O yar (dost) ise, herşey yardır (dosttur). Eğer O y‰r değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez..." (Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s. 668)
 
Müslüman Kadın İtidalli ve Dengelidir
 
Müslüman kadın, Allah'ın gösterdiği yola uyması sebebiyle güçlü ve üstün bir kişilik kazanmıştır. Rehberi Kuran ahlakı ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetleri olduğu için olaylar karşında göstereceği tavırlar, vereceği tepkiler hep İslam ahlakına göre olur. Bu da ona itidalli ve dengeli bir kişilik kazandırır. Nasıl hareket edeceği, olayları hangi bakış açısıyla, nasıl bir mantık örgüsüyle değerlendireceği çevresindekiler için hiçbir zaman sürpriz olmaz. Aklı, vicdanı, tavırları, konuşmaları hep Kuran ahlakının getirdiği istikrarı yansıtır. Bundan dolayı da güvenilir bir karaktere sahiptir. Ahlakındaki ve kişiliğindeki bu tutarlılık nedeniyle Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda ön plana çıkan kadın karakterinden çok uzak bir tavır sergiler.
 
Müslüman Kadın Duygusal Bir Kişilik Göstermez
 
Duygusallık, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda olumsuz bir tavır olarak algılanmaz. Bu nedenle bu toplumlarda duygusallıktan kaynaklanan 'alınma, yakınma, darılma, ağlama, içine kapanma, durgunluk, kıskançlık, kızgınlık' gibi tavır bozuklukları, 'insanın içinden gelen duygular' olduğu öne sürülerek olabildiğince teşvik edilir.
Allah korkusu, mümin kadını her türlü yapmacık tavırdan uzak tutar. Hiçbir zaman küçük menfaatler uğruna insanların hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaz.
 
Oysa bu düşünce tümüyle yanlıştır. Özellikle de Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda hakim olan kadın karakterinde görülen duygusallık, insanın zayıf bir kişilik göstermesine neden olur. Kişi olaylar karşısında duygularının kendisini yönlendirdiği şekilde hareket ettiği için akılcılıktan büyük ölçüde uzaklaşır. Mantıklı ve doğru düşünemeyecek, isabetli çıkarımlar yapamayacak hale gelir. Müslüman kadın, tüm hayatını ve kişiliğini Kuran ahlakına göre belirlemesi sebebiyle, nefsin bu özelliği ve ona karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği konusunda en doğru bilgilere sahiptir. Duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini, gerçekleri olduğu gibi görebilmesini engellediğini, insanı zayıf, dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda kadın karakteriyle özdeşleşen; duygulanmak, üzüntüye kapılmak, ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, küsmek ve içine kapanmak gibi tavırların, iman sahibi bir insanın karakteriyle bağdaşmayacak özellikler olduğunun da şuurundadır. Ayrıca bu tarz tavırlardan sakınıp güçlü bir kişilik sergilemenin, bu hatalı karaktere sahip kadınlar için güzel bir örnek olacağını bilir, bu şuur ve sorumluluk bilinciyle hareket eder.
 
Müslüman Kadın Boş Sözlerden ve Boş İşlerden Sakınır
 
Boş sözlere dalmak ya da boş işlerle oyalanmak, Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlardaki kadın karakterinde sıkça görülebilen tavırlardır. Oysa Allah Kuran'ın bir ayetinde iman edenler için, "Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3) diye buyurmuştur. 'Boş işlerden ve boş sözlerden yüz çevirmek' önemli bir mümin özelliğidir. Müslüman kadın, Kuran ahlakına göre yaşamayan kadın karakterine ait tüm özelliklerden uzak bir kişilik sergiler. Allah'ın insan için dünya hayatında çok kısıtlı bir ömür süresi belirlediğini ve zamanın hızla tükendiğini bilmektedir. İnsanların ahiret hayatında Allah'ın sonsuz cennetini, rahmetini ve rızasını kazanabilmek için ellerindeki tek imkan ise dünya hayatındaki bu ömür süreleridir. Bu nedenle Müslüman kadınlar, yaşadıkları her anın kendileri için çok kıymetli olduğunu bilerek hareket ederler. Tek bir anlarını bile boş bir işle oyalanarak, boş sözlere dalarak geçirmelerinin büyük bir kayıp olacağının ve bunun, ahirette insanın büyük bir pişmanlık duymasına neden olabileceğinin farkındadırlar. Her anlarını bu dikkat açıklığı ile geçirir ve daima Allah'ın rızasını kazanabileceklerini umdukları işlere yönelirler. Allah'ın "Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır." (Al-i İmran Suresi, 114) ayetiyle bildirdiği gibi, yaşadıkları her anı Allah'ın rızasını kazanabilmek için 'hayırlarda yarışarak' geçirirler.
 
Müslüman Kadın İffetli ve Onurludur
 
Allah, "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün' bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) ayetiyle, onuru, Kuran ahlakını yaşamada samimi bir çaba gösteren, Kendisi'nden gereği gibi korkup sakınan kimselere vereceğini bildirmiştir.
 
Gerçek onur, insanın sahip olduğu Allah korkusu ve ahiret inancı nedeniyle, basit davranışlara, küçük çıkarlar elde etmek için küçük sahtekarlıklara, yalana, ikiyüzlülüğe tenezzül etmemesidir. İnsanların cahilce tavırlarına olgun davranışlarla ve güzel ahlakla karşılık vermesidir.
 
Mümin kadın da Allah'a olan derin imanı ve korkusu nedeniyle, onurlu ve vakarlı bir kişilik sergiler. Kuran ahlakına uygun bir tavır sergilemenin insanı daima üstün konuma getireceğini bilerek, Allah'ın beğendiği tevazulu ve teslimiyetli ahlakından hiçbir zaman taviz vermez.
 
Allah Kuran'ın pek çok ayetiyle iffetin önemine ve kadına kazandırdığı değere de dikkat çekmiştir. Allah, bir ayette iffetin önemini "... onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur..." (Ahzab Suresi, 59) ifadesiyle bildirmiştir. İffet bir kadına saygınlık ve onur kazandırmakta ve onun toplum içerisinde eziyet görmesini engellemektedir. Mümin kadınlar, Allah'ın Kuran'da bildirdiği tüm sınırlara en güzel şekilde uyarak onur, vakar ve saygınlık kazanmış olurlar. Böyle bir insanın tüm tavırlarından, konuşmalarından, hareketlerinden, yüzündeki ifadeden, bakışlarından, gülüşünden ne kadar iffetli ve vakarlı bir kimse olduğunu anlayabilmek mümkündür. İffetli bir kadının doğal bir asaleti, insani bir heybeti ve güvenilir bir kişiliği vardır. Nitekim Allah bir Kuran ayetinde "... Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir..." (Fetih Suresi, 29) ifadesiyle, müminlerin yüzlerinden tanındıklarını haber vermiştir.
 
Müslüman Kadının Üstün Şahsiyeti
 
Samimiyet, insanın içiyle dışının bir olması, kalbinde hissettiklerini karşısındaki insana da olduğu gibi yansıtması, alabildiğine dürüst, açık ve net olmasıdır. Samimi insanın tüm tavırları doğal ve içinden geldiği şekildedir ve bu doğallık da insanlar üzerinde çok derin ve olumlu bir etki oluşturur. Ancak pek çok insan, samimiyetin bu gücünden ve etkisinden habersizdir. Bu nedenle de, ancak samimiyet ile kazanılabilen bu özellikleri çok farklı tavırlarda ararlar. Kimi insanlar karşılarındaki kişileri etkilemek için yapmacıklığa başvururlar. O kişinin en çok hangi tavırlardan, hangi düşüncelerden etkileneceğini düşünüyorlarsa, içlerinden gelmediği ya da o şekilde düşünmedikleri halde, karşı tarafı hoşnut edebilmek için o şekilde görünmeye çalışırlar. Ya da çekinmeden birbirlerine yalan söyleyip aldatabilir, bir insan hakkındaki olumsuz kanaatlerini gizleyip, sorulduğunda tam tersi yönde bilgi verebilirler.
 
Müslüman bir kadın ise kalbindeki Allah korkusu nedeniyle bu tür tavırlardan titizlikle kaçınır. Hiçbir zaman için küçük menfaatler uğruna insanların hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaz. Tüm bunların, insanı hem Allah Katında hem de insanların gözünde küçük düşürecek basit tavırlar olduğunu bilir ve hiçbir zaman için bu kalitesiz tavırlara tenezzül etmez. Amacı hayatının her anında Allah'ın rızasını kazanabileceği umulan davranışlarda bulunabilmektir. Müslüman kadın Allah'ın beğendiği ahlakın ancak samimiyet ile yaşanabileceğini bilmektedir. Allah'ın "... O, sinelerin özünde olanı bilendir." (Şura Suresi, 24) ayetiyle bildirdiği gibi, insanların kalplerinde gizlediklerini bildiğinin de şuurundadır.
 
TESETTÜRÜN ÖNEMİ
 
Mümin kadınlar, Allah'ın Kuran'da bildirdiği tüm sınırlara en güzel şekilde uyarak onur, vakar ve saygınlık kazanmış olurlar. Böyle bir insanın tüm tavırlarından, konuşmalarından, hareketlerinden, yüzündeki ifadeden, bakışlarından, gülüşünden ne kadar iffetli ve vakarlı bir kimse olduğunu anlayabilmek mümkündür. İffetli bir kadının doğal bir asaleti, insani bir heybeti ve güvenilir bir kişiliği vardır. Mümin kadının belirleyici bir diğer özelliği ise Allah'ın Kuran'da emrettiği üzere giyiminde tesettür ölçülerine dikkat etmesidir. Kuran'da bu konudaki hüküm şu şekildedir:
 
"Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Ahzab Suresi, 59)
 
Müslüman Kadın Cesurdur
 
Allah'a karşı olan sevgileri, güvenleri, bağlılıkları ve teslimiyetleri Müslüman kadınlara güçlü bir cesaret, gözükara ve yiğit bir karakter kazandırır. Allah'ın insanları zorluklarla deneyeceğini; bunlar karşısında cesaret ve teslimiyetle Allah'a bağlılıkta kararlılık gösterenleri ise rahmetine kavuşturacağını bilirler. Bu da onları daha kararlı ve şevkli kılar.
 
Müslüman kadının cesareti, dünya hayatına dair hiçbir kaygı yaşamıyor olmasından kaynaklanır. Allah'a olan derin teslimiyeti ve güveni, mal ya da can kaygısına kapılmasını engeller. İnsanı Allah yaratmıştır ve hayatına son verecek olan da yine ancak O'dur. Aynı şekilde dünya hayatında sahip olduğu maddi manevi tüm nimetleri; sağlığını, gençliğini, malını, mülkünü herşeyini kendisine veren Allah'tır. Bunları alacak olan yine ancak Allah'tır. Mümin kadın, Allah'ın herşeyi hayır ve hikmet üzerine yarattığını bildiği için, sahip olduğu değerlerden (maddi ya da manevi) herhangi birine zarar geldiğinde de, bunun Allah'tan bir güzellik ve bir hayır olarak kendisine ulaşacağını bilmenin rahatlığını yaşar. Bundan dolayı, bir tehlike, zorluk ya da risk durumu ile karşı karşıya kaldığında asla yılgınlığa kapılmaz.
 
Bunun yanı sıra Müslüman kadının cesareti onun Allah'ın sınırlarını koruma konusundaki kararlılığından da anlaşılır. Şartlar ne olursa olsun, Kuran ahlakından kesinlikle taviz vermez. Allah'tan başka hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmaz; Allah'ın rızasına en uygun davranışı sergilemekte hiç tereddüt etmeden büyük bir kararlılık gösterir. Allah iman edenlerin bu özelliklerini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
 
"Ki onlar, Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter." (Ahzap Suresi, 39)
 
Kuran Ahlakında Kadın ve Erkeğin Ahlak Özellikleri Aynıdır
 
Yazımızda bir kısmına yer verebildiğimiz mümin kadınların üstün ahlak özellikleri, verilen örneklerde de görüldüğü gibi Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda yaygın olarak yaşanan kadın karakterinden çok farklıdır. ‚ünkü Kuran ahlakından uzak olan toplumlarda yaşayan kadınlar, genellikle toplum tarafından kendilerine uygun görülen ve nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelen ortak bir karakteri yaşamaktadırlar. Bu tür toplumlarda kadın için ayrı erkek için ayrı ahlak özellikleri belirlenmiştir.
 
Kuran'da ise Allah kadın ve erkek için ayrı birer karakter bildirmemiş, tüm insanları "tek bir Müslüman karakteri"ne uymaya çağırmıştır. Kuran ahlakına göre kadın ve erkek aynı sorumluluklara sahiptir. Bu karakterde erkeğin sorumlu tutulduğu tüm ahlak özelliklerinden aynı şekilde kadın da sorumludur. Salih amellerde bulunan her insan, kadın ya da erkek olsun, hiçbir fark gözetilmeksizin Allah'ın rızası, rahmeti ve nimeti ile karşılık görecektir. Allah bir ayette Müslüman kadın ve Müslüman erkeğin yaşamakla yükümlü olduğu bu ortak İslam ahlakını şu şekilde bildirmektedir:
 
"Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır." (Ahzab Suresi, 35)
 
Yüce Rabbimiz'in ayette de buyurduğu üzere Kuran ahlakına göre kadının ve erkeğin karakteri, toplumun değer yargılarına ya da süregelen gelenek ve göreneklere göre değil, Allah'ın bildirdiği "ideal Müslüman ahlakına" göre şekillenmektedir. Bu ahlakı yaşayan Müslüman kadınlar ve erkekler son derece güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahiptirler. Ayrıca en önemlisi bu kişiliği toplum nezdinde bir üstünlük elde edebilmek için değil, sadece Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek için yaşamaktadırlar. Ömürleri boyunca bu ahlakı sergileyen müminlerin Allah Katında görecekleri karşılık bir ayette şöyle müjdelenmiştir:
 
"Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır." (Nisa Suresi, 124)