17 Haziran 2014 Salı

İnsan Dikkatini, Cenneti Kazandıracak Ahlaka Kavuşmaya Yönlendirmelidir


Allah dünyayı insanlar için geçici bir yurt olarak yaratmıştır; insanların denenmesi, iman edenlerin eksikliklerinden arınması ve eğitilerek cennete layık olacak bir ahlaka ulaşması, inkar edenlerin de kötülüklerinin ortaya çıkması için... Ancak bu gerçeği çok az insan düşünüp anlar. Dünyanın geçiciliğini anlayan ve sadece Allah’ın rızasını arayan müminlerin dikkatlerini yoğunlaştırdıkları mekan ise cennettir...

“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın...” (Fatır Suresi, 5)

Her insanın dünya hayatında olmasını çok fazla istediği olaylar vardır. Kimi için bu olayların gerçekleşmesi çok yakın, imkanları da bu durumun oluşması için çok uygundur. Kimi insanınsa, çok büyük bir istekle arzuladıkları olayların gerçekleşmesi, -Allah’ın dilemesi dışında- çok zor görünmektedir. Bu kişilerin ellerindeki maddi manevi imkanlar ve içerisinde bulundukları şartlar, beklentileri için gereken özellikleri içermemektedir. Örneğin yaşlı bir insan her ne kadar geri dönüp genç yaşında birşeyler yaşayabilmeyi arzu etse de, -Allah’ın adetullahı gereği- dünya hayatında bu -Allah bir mucize yaratmadığı sürece- mümkün değildir.

İmkanları, isteklerinin gerçekleşmesi için çok uygun olan insanlar da, olmayanlar da, aynı derin tutkuyla hayallerinin gerçekleşmesini isterler. Fakat insanın dünya hayatında istediği her şey en mükemmel şekilde gerçek olsa da veya hayatının sonuna kadar hiç gerçekleşmese de, insanların hiç unutmamaları ve çok iyi düşünmeleri gereken bir hakikat vardır: Tüm istediklerini elde edenler de, hiçbirini elde edemeyenler de, bu dünyada çok kısa bir süre yaşayabileceklerdir...

Dünya hayatı göz açıp kapayıncaya kadar geçecek ve insanların elde ettikleri mutluluklar da hızla tükenip bitecektir. Bu nedenle insanın tüm dikkatini sadece isteklerinin gerçekleşip gerçekleşmemesine değil, sonsuz ahiret hayatını kazanabilecek bir ahlakta olup olmadığına vermesi gerekir. Çünkü bir insanın tüm istekleri, tam hayal ettiği şekilde kusursuzca gerçekleşse bile, bundan alacağı mutluluk, olsa olsa birkaç on seneyi aşmayacaktır. Sonunda mutlaka bu nimetler elinden gidecek, ölümle birlikte sahip olduğu herşey geride kalacaktır. Arzu ettiği tüm güzellikleri asıl olarak ahirette elde etmeyi hedefleyen bir insan ise, bu mutluluğu sonsuz anlar boyunca dilediği kadar yaşayabilecektir. Yüce Allah bu gerçeği şöyle bildirir:

“Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.” (Ankebut Suresi, 64)

Müminler Güzel Ahlak Kazanmaya Yönelik Ciddi Çaba Gösterirler 

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.” (Hadid Suresi, 20) ayetinde haber verildiği gibi müminler, dünya hayatının geçiciliğini öğrenmişlerdir. Bu sebeple dikkatlerini ahirete yönelterek, Yüce Allah’ın razı olacağı umulan güzel ahlakı kazanmak için çaba harcarlar. Bu amaçla Allah’a gönülden iman eder, O’nun tüm emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirirler. Bunun sonucunda da ortaya üstün bir ahlak modeli çıkar. İşte müminin sahip olduğu, Kuran hükümlerine uymanın getirdiği bu üstün ahlaktır.

İnsan güzel ve değerli olan tüm vasıflara ancak Allah’ın hükümlerine uyarak sahip olabilir. Allah Kuran’da doğruluğu, adaleti, sabrı, fedakarlığı, vefayı, sadakati, kararlılığı, itaati, alçakgönüllülüğü, hoşgörüyü, şefkati, merhameti, öfkeyi yenmeyi ve daha birçok üstün ahlak özelliğini emreder. Bunların aksi olan tüm ahlak bozukluklarını da açık hükümlerle yasaklar. 

Kuran’da sunulan bu üstün ahlakı yaşamak ise, kişinin Allah korkusunun şiddetine, dolayısıyla vicdanının sesine uymasına bağlıdır. Çünkü bir insan Allah’tan ne kadar çok korkarsa ve vicdanının gösterdiği doğrulara ne kadar kesin bir şekilde tabi olursa, Allah’ın hükümlerine o kadar itaatli olur. Aksi durumdaki bir kişi ise Kuran ahlakını yaşamakta sebat gösteremez, süreklilik sağlayamaz. Allah’ın güzel olarak gösterdiği ahlakın bazı özelliklerini üzerinde taşısa bile, çıkarlarıyla çatıştığı anda bambaşka bir karaktere bürünebilir.

İşte bu durumda cenneti kazanmaya yönelik ahlakı kazanmak için çaba sarf eden müminlerin üstünlüğü ortaya çıkar. Bu kişiler güzel ahlak örneklerini hayatlarının her anında, asla vazgeçmeden, diğer insanlardan kat kat daha yoğun ve üstün bir biçimde gösterirler. Sabrın en fazlasını, fedakarlığın en güzelini, teslimiyetin en mükemmelini, Allah sevgisinin en şiddetlisini yaşamaya gayret ederler. Ve bu sebeple de diğer insanlar içerisinde ahlaki vasıfları ile öne geçerler. 

Müminler Güzel Ahlak Konusunda Kendilerini Asla Yeterli Görmezler:

Her Müslüman için temel hedef, üstün bir ahlaka sahip olmaktır. Aksi durumda insan kendisine bir sınır çizerse kendini yeterli gören bir konuma düşer ki, Kuran’ın birçok ayetinde insana kendisini hiçbir konuda yeterli görmemesi gerektiği öğretilir. Bir ayette yeterli görmenin kişiyi doğru yoldan çıkaracağına dikkat çekilir:

“Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden.” (Alak Suresi, 6-7)

İşte bu sebeple Allah’a ve ahiret gününe inanan her kişinin, Kuran’da emredilen ahlakı gücünün yettiğinin en fazlasıyla yaşamayı hedeflemesi gerekir. Ancak böyle bir hedefi olan kişi cennete girmeyi ve sonsuz hayatını orada peygamberlerle, salih müminlerle, şehitlik makamına ulaşmış kişilerle ve doğru sözlü insanlarla geçirmeyi umabilir. Allah yalnızca keskin bir itaatin bu güzel sonuca ulaştıracağını haber vermiştir:

“Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.” (Nisa Suresi, 69)

İnsanın Tüm İsteklerinin Karşılanacağı Yer Cennettir

İnsanın kısa bir an için dünyanın geçiciliği ve ahiretin sonsuzluğu arasındaki gerçeği düşünmesi ve bu kıyası yapması çok önemlidir. Kendi kendine bir karar vermeli; sadece dünyadaki güzellikleri elde etmeye kilitlenmenin insana hiçbir faydası olmayacağını görmelidir. Allah dilerse insana dünyada da nimet verebilir ve bu bir insan için çok büyük bir lütuf olur. Ama insanın bunu ‘olmazsa olmaz’ bir hedef haline getirerek, tüm huzuru, mutluluğu, neşesi, sevinci için bunu adeta şart koşması çok büyük bir gaflet ve hatadır. Yapılması gereken, insanın arzu ettiği tüm güzellikleri Allah’tan dünyada ve ahirette kendisine lütfetmesini dilemesi; ancak takdiri Rabbimiz’e bırakarak kendisine verilenlerle mutlu olmasıdır. Ancak önemli olan bu mutluluğu da, sadece yüzeysel bir mutluluk olarak değil, sonsuz hayatında Allah’ın kendisine tüm dilediklerini verebileceği umudunun, samimi mutluluğu olarak yaşamasıdır. Bu anlayış ile dikkatini cenneti kazanmaya yöneltmeli ve cenneti kazanmanın tek yolunun da güzel ahlakla olacağını unutmamalıdır.

Fakat şu da unutulmamalıdır ki, elbetteki insanın ahireti, yalnızca sonsuz yaşayabilmek ve orada her istediğini sonsuza kadar elde edebilmek için istemesi, ona hiçbir şey kazandırmayacaktır. İnsanın asıl hedefi, Rabbimiz’in sevgisini istemek, O’nun dostluğunu kazanmaya çalışmak ve sonsuza kadar Allah’ın hoşnut olduğu kimselerden olarak yaşayabilmek olmalıdır. Allah’a karşı böylesine güçlü bir sevgisi olan bir insana, Allah nimetini sınırsızca lütfedecektir. Ama Allah sevgisi olmadan ve Allah sevgisi kişinin asıl hedefi olmadan, böyle bir sonuç oluşması mümkün değildir. Bir ayette Rabbimiz Allah’ı derinden seven mümin kullarına cenneti şöyle müjdelemiştir:

“Allah dedi ki: “Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.“” (Maide Suresi, 119)

Büyük İslam Alimi İmam Gazali’den Hikmetli Örnekler

• İmam Gazali’den Dünya Hayatının Geçiciliği ile İlgili Örnekler

“... Dünyadaki hükümdarların rütbeleri onların sahip oldukları makamların yanında küçük ve sönük kalır, onlarla kıyas bile edilemez! Ahiret sultanlığı hakkında Cenab-ı Hakk şöyle buyurur: “Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk (saltanat) görürsün.“ (İnsan Suresi, 20) 

Cenab-ı Hakk’ın büyük bir saltanat dediği ahiret mülkünü sen de yüce tut! Sen de çok iyi biliyorsun ki dünya ve içindekiler çok az ve değersiz şeylerdir. Hayat kısa, dünyadaki nimetlerin devamı kısa ve çok azıcık bir süredir. Sonra bizler kalkıyoruz bu azın azını elde etmek ve azıcık bir süre onunla birlikte olmak için canımızı ve malımızı seferber ediyoruz. Bir kısmımız bunu elde ediyor, bir kısmı elde edemiyor elde edenlere imreniyor. Onu elde etmek için canını ve malını tehlikeye attığına hiç bakmıyorlar.” (İmam Gazali, Cennete Doğru, (Yedi Geçit), Minhacü’l-Abidin, sf. 319)

“... Şunu bilmelisin: Bu dünya asla baki değildir. Ya sen onu terk edeceksin, ya da o seni terk edecek! Hasan (r.a.) der ki: “Dünya nimetleri devam etse de senin hayatın bir gün sona erecek. O halde dünya hayatı peşinde koşmanın ve çok değerli ömrünü onun peşinde harcamanın ne anlamı var?””(İmam Gazali, Cennete Doğru, (Yedi Geçit), Minhacü’l-Abidin, sf. 145)

• İmam Gazali, Allah’ın rızası ve sevgisinin ne kadar kıymetli olduğunu ve Allah’ın rızasını tercih eden bir kişinin ne kadar büyük mükafatlara layık görüleceğini şöyle bir örnekle anlatmıştır:

Bir kimsenin çok kıymetli ve nefis bir mücevheri olduğunu düşünelim. Bunu yüklü bir bedel karşılığında satması mümkün iken götürüp birkaç kuruşa satsa; bu davranış o kişi için büyük bir zarar ve muazzam bir aldanma olmaz mı? Aynı zamanda bu davranış himmetinin (emeğinin) düşüklüğüne, görüşünün zayıflığına ve aklının kıt olduğuna delalet etmez mi?

İşte bir kulun alemlerin Rabbinden alacağı rıza, mükafat, övgü ve sevap ile yetinmeyerek bunun yanında insanlardan elde edeceği övgü ve dünyalıklar, milyonlara hatta dünya ve içindekilerden daha fazlasına nisbetle bir kuruş kadar bile değer ifade etmez. O halde, şu değersiz dünyalıklar karşılığında Allah Teala’nın Yüce ve değerli ikramlarını kaybetmek apaçık bir aldanış değil midir?

Eğer bu değersiz dünyalıklar sana mutlaka gerekli ise, sen yine de ahirete yönel; göreceksin ki dünya da peşinden gelecektir. Sen sadece Rabbinin rızasını talep et, o da iki cihanın da sahibi olan Yüce Zat’tır. (a.g.e. s. 264-265)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder