2 Mart 2017 Perşembe

İnsanların aciz yaratılmasının ardındaki hikmetler


                                                DİĞER ESERLER İÇİN TIKLAYINIZ


İnsan son derece aciz bir varlıktır. Tek bir virüse yenik düşebilir, bedeninde kontrolsüzce üreyen tek bir hücrenin vesilesiyle ölebilir. Yalnızca soğukta kalması, güneşte fazla zaman geçirmesi, yıkamadan bir meyveyi yemesi, gözüne yalnızca tek bir toz tanesi kaçması, biraz fazla yemek yemesi, biraz uykusuz kalması gibi sebepler, ciddi hastalıkların oluşması için yeterlidir.

Ancak ilk bakışta olumsuzluk gibi görünen bu durumların aslında çok önemli hikmetleri vardır.

 İnsanın nefsinde sonsuza kadar yaşama isteği vardır. Hasta olmak, kusurlu hale gelmek, bakımsız görünmek hatta ölmek istemez. Hep güzel ve genç kalmak, sağlıklı olmak için çaba harcar. Sağlığa dikkat etmek, zararlı yiyeceklerden kaçınmak, bakım merkezlerine gitmek, spor yapmak bu özlemin gerçekleşmesi umuduyla yapılan davranışlardır. İnsanın içinde hep güzele doğru bir eğilim vardır. Çünkü Rabbimiz insanı bu güzelliklerden zevk alacak şekilde ve ruhunda da sonsuz yaşama isteği ile yaratmıştır.

Ancak, bu kadar güçlü bir isteğe sahip olunmasına rağmen dünyada hiçbir zaman kusursuz bir yaşama ulaşılamaz. Örneğin;

* İnsan hasta olmak istemez ama küçük bir soğuk algınlığında bile grip olur.

* Yaşlanmak istemez ama ne kadar imkânlarını seferber etse de sonunda yaşlanmak kaçınılmazdır.

* Hep canlı ve hareketli olmak ister ama hastayken bunu başaramaz.

* En güzel yiyecekleri yemek ister fakat kolesterol açısından bunların çoğunu sınırlı tüketmek durumundadır. Tüketilen yiyeceklerin çoğu da sağlıksız kiloya dönüşür.

* Sabahları temiz, bakımlı bir şekilde güne başlamak ister. Ama yıkanmadan, saçını düzeltmeden, dişini fırçalamadan, bakım yapmadan bu görünümü elde edemez. Müslümana yakışır bir temizliğe sahip olması için her gün bunları yapmak zorundadır.

* Dahası bazı insanlar sonsuza kadar yaşamak asla ölmemek ister, ancak bunun da hiçbir çaresi yoktur. Allah'ın belirlediği zaman geldiğinde bizim için hazır bekleyen ölüm meleği Rabbimiz'in emriyle canımızı alacaktır. Dolayısıyla insanın nefsindeki bütün bu isteklere, dünya hayatında ulaşma imkanı yoktur.

Dünya Hayatı Neden Bu Denli Kusurludur?

 Yüce Allah insanı, buraya kadar saydığımız acizlikleri hiç yaşamayacak şekilde de yaratabilirdi. İnsan hep canlı, güzel, bakımlı, sağlıklı olabilirdi. Hiç hastalanmazdı. Hücreler birden karar değiştirmez; insan hiçbir zaman kanser olmazdı. Makineler hiçbir zaman bozulmaz; iş kazaları meydana gelmez, böylece vücutta herhangi bir sakatlık yaşanmazdı. Uçaklar, arabalar, trenler kaza yapmaz, bu sebeple insanların ölümüne neden olmazlardı. Hücreler hep aynı kalır, bozulup yaşlanmaya neden olmazdı. İnsan sabah uyandığında da, en bakımlı haliyle yataktan kalkıp güne başlayabilirdi. Üstün güç sahibi, herşeyi benzersiz var eden, nimet veren Rabbimiz dileseydi insanı bu kusurlardan arındırarak yaratabilirdi.

Ancak elbette ki Yüce Allah'ın dünya hayatını, insanı acizlikler içinde, eksik ve kusurlu yaratmasında düşünen insanlar için hikmetler ve alınacak dersler vardır. Eğer böyle olmasaydı, insan o zaman hayatın sadece bu dünyayla sınırlı olduğu hissine kapılabilir; hiçbir şey düşünmeden, daha iyi, daha kusursuz bir yaşama ulaşmak için çaba göstermeden yaşayabilirdi. Ahiret hayatına karşı özlem duymayabilir, sonsuz güzellikteki cennet nimetlerine layık olabilmek için çaba harcamayabilirdi. Sadece bu dünya için yaşayıp, son derece sığ ve yüzeysel bir bakış açısında kalabilirdi. Eksiklikleri, kusurları, acizlikleri bilmeyeceği, yaşamayacağı için, Yüce Allah'ın yarattığı güzellikleri gereği gibi fark edip, takdir edemeyebilir ve bunlardan derin zevk alamayabilirdi. Allah'ın rızasını arayarak, O'nun büyüklüğünü ve gücünü tanıyıp takdir etmeye çalışarak ömür sürmeyebilir, gaflet içinde yaşayabilirdi. Ahlakını güzelleştirme ihtiyacı içinde de olmayabilirdi.

Bu nedenle dünya hayatındaki ve insanın yaşamı boyunca karşılaştığı hastalık, yaşlılık gibi acizlikler, tüm kusurlar ve eksiklikler insan için yaratılmış çok büyük nimetlerdir. Bu eksiklikler, kişinin hem dünyada hem de sonsuz ahiret hayatındaki güzelliklere ulaşmasını sağlayan çok önemli vesilelerdir. İnsan bu acizlikleri özel olarak istemez belki, ama insanın başına gelen acizlikten, eksiklikten yana olan her olay, aslında onun için yaratılmış büyük bir nimettir. Samimi vicdanla, imanla, Allah korkusuyla yaklaşan bir insan için tüm bunlar, aklını açabileceği, imanını artırabileceği, derinleşebileceği, nimetleri, güzellikleri, Allah'ın insanlara olan rahmetini ve lütfunu daha güzel takdir edebileceği çok önemli fırsatlardır.


Allah bedeni eksiklikleri insanın aczini anlayıp görmesi için vermiştir.

Adnan Oktar’ın 27 Mayıs 2010 tarihli HarunYahya.TV röportajından

İnsana Kusurlar ve Eksiklikler Özel Olarak Verilmiştir

Bir akrep radyasyona maruz kalsa da yaşamaya devam eder.  Bir köpekbalığının kansere yakalandığı görülmemiştir. Penguenler -40 derecede yaşarlar, fakat vücut ısıları +40 derecedir. Köpeklerin koku alma merkezleri insanlardan 40 kat daha güçlüdür. Çita saatte 125 km hızla koşabilir. Timsahlar, günümüzde üretilen mide ilaçlarının aynı ham maddesini kullanarak kendi mide ilaçlarını kendileri üretebilirler.

Doğada bu örneklerden milyonlarcası mevcuttur. Canlılar, Allah’ın lütfu ve üstün sanatı vesilesiyle olağanüstü niteliklere sahip varlıklardır. Rabbimiz, her birinde farklı özellikler tecelli ettirerek, dilediği takdirde herşeyi mükemmel ve kusursuz yaratacağını gösterir. İşte bu yaratılışta, insanların anlaması gereken büyük ve önemli bir sır vardır:

Allah dilese, tıpkı kuyruğu kopan kertenkelenin tekrar kuyruğunun çıkması gibi, insanda da kopan uzuvların yerine yenisini var edebilir. Fakat böyle olmamaktadır. Allah dilese, hiç kanser olmayan böcekler gibi insanı da kanserden etkilenmeyen bir canlı yapabilir. Fakat durum bu şekilde değildir. Allah dilese, radyasyonun içinde hiç zarar görmeden yaşattığı canlılar gibi insanı da her türlü ortama dayanıklı kılabilir. Allah dilese, acizlik yaratmayabilir. Fakat Allah dünyada birçok acizlik yaratmıştır ve bu yaratmada büyük bir hikmet vardır.

Bu hikmeti görebilmek için biraz düşünmek yeterlidir. Allah her şeyi mükemmel yaratmaya kadir olduğuna ve dilediği anda kusursuz yarattığına göre, dünya hayatı, özel olarak eksik ve kusurlu yaratılmıştır. İnsana acizlik, özel olarak diğer canlılardan çok daha fazla ve kapsamlı şekilde verilmiştir. Bir çınar ağacı yüzlerce yıl yaşayabilirken, insanın ortalama ömrünün 70-80 yıl olması bu özel yaratılış sebebiyledir. İnsanın, bu özel yaratılışı görüp anlaması gerekmektedir. Rabbimiz kusursuz yaratmaya kadirdir ancak imtihanın gereği olarak dünya hayatını bir hayli kusurlu yaratmıştır. Allah’ın yüce sanatının asıl olarak tecelli edeceği yer ise ahirettir.

Sayın Adnan Oktar İnsanın Acizliğinin Ardındaki  Hikmetleri Şöyle Dile Getirmiştir:

MUHABİR: Evet, bir sorumuz var hocam, “Doğadaki hayvanlar ve bitkilere bakıyoruz, toz toprak içinde olmalarına, su sabunla yıkanmamalarına rağmen her zaman temizler ama insan böyle değil, acaba neden insan daha önemli bir canlı olduğu halde, daha komplike bir canlı olduğu halde daha aciz yaratılmış?” diye sormuş ...

ADNAN OKTAR: İnsan ne kadar aciz olursa imtihanı o kadar mükemmel olur, o kadar güzel olur, Allah’a o kadar yaklaştırır. Mesela Allah isteseydi bizim, yani insanların ağzını da, çiçeklerde olduğu mis gibi kılabilirdi. Mesela çiçek, ot, güle çok güzel bir koku verebiliyor.

ADNAN OKTAR: Güle verdiği gücü insanın mesela ağzına da verebilirdi. İnsanın ağzı gül kokardı, yüzünü yıkamasına gerek kalmazdı, çiçek gibi pırıl pırıl kalabilirdi. Yahut çelik parçası gibi pırıl pırıl kalabilirdi. Özellikle böyle yapmıştır Allah, dikkat ederseniz insan vücudunun her yeri bir aczdir, kulağı ayrı bir acz taşır.

ADNAN OKTAR:  Gözü ayrı bir acz, tamamı ayrı, hepsi özel yapılmıştır. Halbuki mesela bir parfümeri mağazasının önünden geçiyordum, gördüm; ne kadar çok esanslar, parfümler, çeşit çeşit malzemeler var.

ADNAN OKTAR: Allah küçücük cam kutular içinde onları yaratmış ve onları paket de yapmış, o şekilde göstertiyor bizim beynimizde.

ADNAN OKTAR: İsteseydi onu bizim vücudumuzda da yaratırdı o tip güzel kokuları. Ama yapmamış, tam tersini yapıyor, halbuki mesela koltuk altında çok güzel bir koku meydana getirebilir Allah istese.

ADNAN OKTAR: Çünkü diğer bütün bitkilerde, en aciz sümbülde, karanfilde, menekşede, hepsinde mis gibi koku yapıyor.

ADNAN OKTAR: Ama Allah özel olarak yapmamıştır ki cennete insanlar özlem duysun diye. O zaman cennete özlem duymama riski oluşur. O kendindeki aczi gördükçe sürekli cennete olan isteği artacaktır. Çünkü mesela kafamızda mükemmel bir müzik düşüncemiz var ama bir türlü onu bulamayız.

MUHABİR: Evet

ADNAN OKTAR: Sürekli CD alıyoruz, kaset alıyoruz ama aradığımız müziği şimdiye kadar bulamadık biz. Aradığımız kokuyu da bulamayız.

MUHABİR: Evet

ADNAN OKTAR: Bilinçaltımızda o vardır bizim. Mesela mükemmel ev vardır, saraya gitsek de beğenmeyiz, evimize gitsek bari deriz, değil mi?

MUHABİR: Evet

ADNAN OKTAR: Hiçbirini beğenmeyiz o anlamda. Çünkü biz cennete göre yaratıldığımız için bilinçaltımızda o cennet ve sonsuzluk düşüncesi çok güçlü bir içgüdüdür bizde. Yani sonsuz yaşama içgüdüsü en güçlü içgüdüdür insanda ve tek tatmin edilmeyen içgüdüdür bu. Bu tatmin edileceği için verilen içgüdüdür. Mesela yiyecek içgüdüsü verilir, tatmin olur, susama içgüdüsü vardır, hepsi tatmin olur ama bir tek sonsuzluk içgüdüsü tatmin edilmemiştir ki eğer öyle olmuş olsa, yani insan hiç ölmeyeceğini bilmiş olsa, düşünün yani ne yapardı, ne olurdu, bu kadar kısa bir hayata rağmen böyle olmasını düşün. (Sayın Adnan Oktar’ın 18 Ocak 2009 tarihinde Kanal 35 TV ile yaptığı röportajdan…)

Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar.(Rum Suresi, 8)

Acizlikler Cehennemde  Sonsuza Kadar Yaşanacaktır

Dünyada yaratılan aczin bir başka hikmeti, insanın, dünyadaki sıkıntı, hastalık ve zorlukların, sonsuz cehennemde ebedi olarak yaşanacağını bilmesi içindir. Cennette Müslümanlar için acizlikler yok olur, güzellik ve nimetler artarken; cehennemde acizlik, acı ve ölümlerin en şiddetlisi sürekli olarak yaşanacaktır. Dünya hayatını asıl hayatları zanneden ve kısa bir ömür için Allah’a kulluk etmeyi kendilerince reddeden kişiler, ahirette asıl hayatın, içinden -Allah'ın dilemesi dışında- hiçbir zaman çıkarılmayacakları ve sürekli azap görecekleri cehennem olduğunu göreceklerdir. Allah ayetlerinde şöyle buyurur:

“(Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır. Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır. Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.” (Hud Suresi, 105-107)

Gerçek Kusursuzluk Mekanı Cennettir

Cennet; kusurun, hastalıkların, acizliklerin, yorgunluğun, uykusuzluğun, yaşlanmanın, sakatlanmanın, susamanın, acıkmanın, kirlenmenin, acz içindeki ihtiyaçların, mutsuzlukların, nefretin, huzursuzlukların hiçbirinin olmadığı yerdir.

Cennet; nimetlerin, güzelliklerin, sevginin, bolluğun, mutluluğun, sağlık ve neşenin, gençliğin, dinçliğin, temizliğin, sonsuza kadar kesintisizce var olduğu bir yerdir. İnsanın dünyadaki kısa ömrü ve sahip olduğu bütün acizlikleri, cenneti düşünmesi, buna inanması ve bu sebeple Allah’a yönelmesi için verilmiş özel imtihanlardır. Dünyada, Allah’ın yarattığı bu muazzam imtihan ortamında, acizlikleri ve dünya hayatının kısalığını düşünerek bunun hikmetini çözebilen bir insan, asıl hayatın dünya hayatı olmadığını da anlamış olacaktır. İstemediği halde yaşlandığı, istemediği halde hastalandığı, istemediği halde acizlikler, sıkıntılar ve endişelerle baş etmek zorunda kaldığı sahte, kısa ve geçici bir hayatın asıl hayatı olmayacağını bilecek kadar anlayışı açılmıştır. Kusursuz hayat cennettedir ve oradaki yaşam asla son bulmayacaktır. Hastalıklarla, ölümle, zorluklarla kesilmeyecektir. Sonsuza dek, tüm acizliklerden arınmış olarak devam edecektir. Çünkü bu, kusursuz yaratan, tüm eksikliklerden münezzeh olan Yüce Allah’ın yaratmasıdır. Bir ayette şöyle bildirilir:

“Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için, Allah'ın Katında olanlar daha hayırlıdır.” (Al-i İmran Suresi, 198)


Hastalıkların ardındaki gizli hikmetler


DİĞER ESERLER İÇİN TIKLAYINIZ

https://hikmetlicapsstore.blogspot.com/

 Geleceği için yaptığı planların her zaman kendi tasarladığı şekilde gelişmesini bekleyen, başka ihtimallari hiç göz önünde bulundurmayan bir kişiyi düşünelim. Bir hastalıkta veya bir kazada bu düşüncedeki kişinin bir anda tüm yaşamı alt üst olacaktır. Çünkü yaptığı planlar içinde bu kişi hastalık veya kaza gibi bir olaya hiç yer vermemiştir. Hatta birçoğu, sağlıklı bir bedene sahipken -her gün binlerce kişinin başına gelebilen- bu tarz olaylarla karşı karşıya gelebileceğini düşünmemiştir bile.

Bu gibi kişiler böyle bir durum oluştuğunda hemen isyankar bir tutum içine girebilirler. "Niye benim başıma böyle bir olay geldi?" gibi düşüncelerle kader gerçeğine son derece ters bir davranış gösterebilirler. Bu yanlış mantıkla hareket eden, din ahlakından uzak yaşayan insanlar için bir hastalık veya kaza anında tevekkül etmek ya da karşılaştıkları olaya hayır gözüyle bakmak mümkün değildir.

Oysa insan birçok acizlikle yaratılmıştır. Çok çabuk hasta olabilmekte, küçük bir virüsün etkisiyle günlerce yatakta kalabilmektedir. Kanser, sarılık, tifo gibi hastalıklara oranla "basit" olarak nitelendirilecek bir hastalık olan grip bile, bir insanın vücut direncinin ciddi anlamda güçsüz kalmasına neden olabilmektedir.

Hastalığa Neden Olan Virüsleri de Hastalığı İyileştiren İlaçları da Allah Yaratır

Kader gerçeğini kavrayamamış olan insanlar, başlarına gelen hastalığın sebebi olarak yalnızca virüsleri veya mikropları görürler. Yine aynı şekilde bir trafik kazası geçirdiklerinde, bunun tek sebebinin kötü araba kullanan bir insan olduğunu zannederler. Halbuki gerçek böyle değildir. Hastalığa sebep olan her mikroorganizma veya insana zarar veren her araç, her insan Allah'ın sebep olarak yarattığı varlıklardır. Ve bu varlıkların hiçbiri başıboş değildir; tümü Allah'ın kontrolü ile hareket etmektedirler. Eğer bir virüs yüzünden bir insan ağır bir hastalığa yakalanıyorsa, bu, Allah'ın bilgisi dahilindedir. Eğer bir araba bir insana çarpıp onu sakat bırakıyorsa, bu da Allah'ın yarattığı kadere tabi bir olaydır. Hastalığı meydana getiren Allah'tır, tedaviyi yapan doktoru yaratan, ona bildiklerini öğreten, ilacı yaratan, yutulmasını sağlayan ve şifaya vesile eden Allah'tır.

Bir insan ne yaparsa yapsın bunları değiştiremez; kaderinden tek bir anı bile çekip çıkaramaz. Çünkü kader bir bütün olarak yaratılır. Ve sonsuz kudret sahibi Allah'a teslim olan, O'nun sonsuz aklına ve rahmetine güvenip dayanan insan için hastalık da, kaza da, musibet gibi görünen olaylar da sonu hayırla bitecek geçici imtihanlardır.

Önemli olan, Allah'a iman eden, O'nun yaratmış olduğu kadere teslim olan insanların bu tür zorluk ve hastalık anlarında gösterecekleri güzel ahlaktır.

İman eden bir insan hastalandığında, şifa için Allah’a dua eder. Bu duanın devamı ve fiili bir şekli olarak doktora gider. İlaç kullanmaya başlar ancak kesinlikle şifanın Allah’tan geldiğini unutmaz. Allah Kuran’da bu gerçeği Hz. İbrahim'in şu sözleriyle bildirmiştir:

"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; bana yediren ve içiren O'dur; hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur." (Şuara Suresi, 78-81)

İlaç etki etse de etmese de iman edenler bunda bir hayır olduğunu bilirler. İlaç etki etmiyor ve kişinin hastalığı iyileşmiyor gibi görünebilir ama o kişi Allah'a olan imanı, tevekkülü ve güzel ahlakı nedeniyle cennete gidiyor olabilir. Veya ilaç hemen etki edip bir kişi iyileşebilir ama bu kişi de cehenneme gidiyor olabilir.

Allah ilacı hastalıkların iyileşmesi için bir sebep olarak yaratır. Bir ilaç aynı titizlikle uygulandığı, aynı yöntemler kullanıldığı halde, aynı hastalığa yakalanmış kişilerden birine etki edip, diğerine etki etmeyebilmektedir. Bu, ilacın sadece bir sebep olduğuna delildir. Hastalığı iyileştiren ilaç olsa aynı tedaviyi aynı şekilde uygulayan hastaların tümünün iyileşmesi gerekirdi.

Hastalıklar ve kazalar, müminlerin sabırlarını ve ahlaklarının güzelliğini gösterebilecekleri ve Allah'a yakınlaşmak için kullanacakları çok önemli fırsatlardır. Allah Kuran'da zorluklar karşısında gösterilecek sabrın önemini anlatırken hastalık dönemini de belirtmiştir:

… iyilik, Allah'a ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)

Hastalıklar Allah'a Yakınlaşmaya Vesiledir

Fiziksel bir rahatsızlıkla karşılaşan insanın güzel ahlak göstermek için bütün bunların birer imtihan olduğunu; hastalığı da şifayı da yaratanın sadece Allah olduğunu düşünmesi gerekir. Eğer kişi hastalığındaki veya uğradığı kazadaki hayırları ve hikmetleri düşünürse, bunları o an için göremese bile sabır gösterirse –Allah'ın izniyle- karşılaştığı zorluktan hem dünyada hem de ahirette çok karlı çıkar. Dünyada geçici bir zorluk yaşayabilir ama, Allah'ın izniyle ahirette Rabbimiz'e içten teslim olmuş olmanın sonsuz güzelliği ile mükafatlandırılır.

Hastalıklardaki Bazı Hikmetler

 Hastalık insana acizliğini ve Allah'a muhtaç olduğunu hatırlatır. Mikroskobik bir virüsün kendi bedeni üzerinde meydana getirdiği zayıflığa engel olamayan insan, böyle anlarda acizliğini ve Allah'a ne kadar muhtaç bir durumda olduğunu çok daha iyi kavrar.

-Hastalıkla birlikte sağlıklı olmanın Allah'ın bir lütfu ve nimeti olduğu daha iyi anlaşılır. Uzun süre hasta olmayan, dolayısıyla bir rahatsızlık, ağrı ya da acı hissetmeyen insan bu duruma alışır. Ama ani bir hastalık ile karşılaştığında aslında sağlıklı olmanın Allah'ın bir lütfu olduğunun farkına varır.

-İnsan ciddi bir hastalıkta dünyanın geçiciliğini, ölümü ve ahireti daha çok düşünür hale gelebilir. Bazı insanlar hayati önemi olan bir hastalığa yakalandıklarında ya da bir uzuvlarını kaybettiklerinde bunu kendileri için kötü bir olay olarak değerlendirebilirler. Oysa belki de bu kişinin hastalığı dert olarak, bela olarak değil, ahirette kurtuluş bulması ve yalnızca Allah'a yönelmesi için bir vesile olarak kendisine verilmiş olabilir.

-İnsanın Allah'a olan duası ve yakınlığı artar. Ciddi bir hastalığın vücut üzerindeki belirtileri arttıkça birçok insan düşünmekten kaçtığı ölümü düşünmeye başlar ve bu durumda kişi tüm samimiyetiyle Allah'a dua ederek sağlıklı bir hale gelmeyi ister.

- Hastalığı öncesinde Allah'a tam olarak teslim olmamış bir kişi belki hastalığı sayesinde bu güzel özellikleri kazanabilir; geçici dünya hayatındaki kısa süreli sıkıntılarının karşılığında sonsuz cennet hayatının nimetlerine kavuşmayı umabilir.

Allah dilerse insan hiçbir zaman hasta olmaz, ağrı duymaz veya acı çekmezdi. Ama eğer insan böyle bir zorlukla karşılaşırsa da, bilmelidir ki bu zorluğu yaşamasının, hem dünyanın geçiciliğini hem de Allah'ın sonsuz gücünü anlayabilmesi açısından pek çok hikmeti vardır.
Unutulmamalıdır ki, bu gerçeği kalben kavrayabilmek ve asıl olarak böyle bir olayla karşılaştığında güzel ahlak gösterebilmek çok önemlidir.