18 Mart 2016 Cuma

İmanın Derinleşmesinde Zor Anların Önemi


Yüce Allah dünya hayatında insanları zorluklarla imtihan edeceğini bildirmiştir. Bu zorluk ve sıkıntılar, iman etmeyen kişilere de Müslümanlara da isabet edebilir. Ancak bunlar iman etmeyenler için bir tür azaba dönüşürken, Allah'ın herşeyi hayırla yarattığını bilen salih Müslümanlar için eşsiz birer güzelliktir. imanlarının derinleşmesi için değerli bir vesile, neşelerinin, coşkularının, birbirlerine olan sevgi ve bağlılıklarının güçlenmesi için bir fırsattır.

Zor an­la­rın mü­min­le­rin ha­ya­tın­da bü­yük bir öne­mi var­dır. Çün­kü mü­min­ler her tür­lü zor­luk, sı­kın­tı ve yok­luk anın­da da­ya­nık­lı, ce­sur, te­vek­kül­lü, hoş­gö­rü­lü, fe­da­kar ve mer­ha­met­li ol­mak­la yü­küm­lü­dür­ler. Bu yü­küm­lü­lü­ğün bi­lin­cin­de olan, her ola­yı bü­yük bir ol­gun­luk ve te­vek­kül­le kar­şı­la­yan, olay­la­rın hik­met­le­ri­ni ve ha­yır­lı yön­le­ri­ni gör­me­ye ni­yet eden, çev­re­sin­de­ki in­san­la­rı da ay­nı üs­tün ah­la­kı ya­şa­ma­ya da­vet eden bir Müs­lü­man, zor du­rum­lar kar­şı­sın­da bu tav­rı­nı de­ğiş­tir­mez.

Ku­ran'da el­çi­le­rin ve sa­lih mü­min­le­rin ta­rih bo­yun­ca kar­şı­laş­tık­la­rı bu tür zor­luk­lar ör­nek ve­ril­mek­te­dir. Sa­lih mü­min­ler ya­şa­dık­la­rı her zor­luk anın­da çok şid­det­li de­ne­me­ler­den ge­çi­ril­miş, an­cak tüm bun­lar kar­şı­sın­da çok üs­tün bir ah­lak ser­gi­le­miş­ler­dir. 

Yü­ce Al­lah Ku­ran'da tüm ina­nan­la­rın ben­zer zor­luk­lar­la kar­şı­la­şa­ca­ğı­nı bil­dir­mek­te ve sa­bır gös­te­ren­le­ri de son­suz gü­zel­lik­ler­le müj­de­le­mek­te­dir. İş­te Müs­lü­man­la­rın ya­şa­dık­la­rı bu zor­luk­lar, Ku­ran ah­la­kı­nın gös­te­ril­me­si açı­sın­dan en de­ğer­li za­man­lar­dır. Ayet­te bil­di­ril­di­ği üze­re Müs­lü­man­lar zor an­lar­da üst üs­te ge­len sı­kın­tı­la­ra ve zor­luk­la­ra kar­şı "... Biz Al­lah'a ait (kul­lar)ız ve şüp­he­siz O'na dö­nü­cü­le­riz." (Ba­ka­ra Su­re­si, 156) ce­va­bı­nı ve­ren­ler­dir. 

Her in­san bir zor­luk­la ya da bir sı­kın­tıy­la kar­şı­laş­tı­ğın­da için­de iki fark­lı ses du­yar. Bun­lar­dan bi­ri fe­da­kar­lı­ğı, ce­sa­re­ti, gü­zel ah­la­kı ve her za­man Al­lah'ın di­le­di­ği şe­kil­de dav­ran­ma­yı em­re­den vic­da­nın se­si­dir. Bu se­si din­le­yen ki­şi, her za­man için Yü­ce Al­lah'ın en çok ra­zı ola­ca­ğı­nı um­du­ğu tav­rı gös­te­re­cek, sab­rı ve te­vek­kü­lü ter­cih ede­cek­tir. 

İkin­ci ses ise Yu­suf Su­re­si'nin 53. aye­tin­de de bil­di­ril­di­ği gi­bi "var gü­cüy­le kö­tü­lü­ğü em­re­den" nef­sin se­si­dir. Bu ses in­sa­na is­ya­nı, fıs­kı, ben­cil­li­ği ve kor­kak­lı­ğı fı­sıl­dar. Bu se­si din­le­yen­ler ise, çok bü­yük bir kay­ba uğ­ra­mış ve nef­se et­ki eden şey­ta­nı ken­di­le­ri­ne dost edin­miş­ler­dir. İn­san­la­rın ne­fis­le­ri­ne uya­rak na­sıl bir kay­ba uğ­ra­ya­cak­la­rı­nı an­la­mak için, şey­ta­nın bu ki­şi­ler üze­rin­de­ki et­ki­si­nin na­sıl ger­çek­leş­ti­ği­ni bil­mek ge­re­kir. Ku­ran'da bu ko­nu­da ay­rın­tı­lı ola­rak bil­gi ve­ril­mek­te ve mü­min­ler şey­ta­nın tu­zak­la­rı­na kar­şı uya­rıl­mak­ta­dır­lar. 

Şey­tan in­san­la­rı doğ­ru yol­dan en­gel­le­mek için her tür­lü yo­lu de­ne­ye­rek, şük­ret­me­le­ri­ne ve gü­zel ah­lak gös­ter­me­le­ri­ne ma­ni ol­ma­ya ça­lı­şır. Bu­nun so­nu­cun­da da in­san­la­rın bü­yük bir bö­lü­mü­nü ken­di fır­ka­sı­na ka­tar. İş­te ne­fis de, şey­ta­nın in­san­la­rı al­dat­mak ve doğ­ru yol­dan en­gel­le­mek için kul­lan­dı­ğı se­si­dir. Bu ne­den­le şey­tan in­sa­na bir zor­luk­la kar­şı­laş­tı­ğın­da her za­man için ben­cil­li­ği fı­sıl­dar, ken­di men­fa­ati­ni dü­şün­dür­tür, fe­da­kar­lı­ğı, şef­ka­ti ve mer­ha­me­ti kö­tü ve zor gös­te­rir.

Tüm bu ne­den­ler­den ötü­rü Müs­lü­man­la­rın bir zor­luk, sı­kın­tı ya da mu­si­bet kar­şı­sın­da he­men vic­dan­la­rı­na uy­ma­la­rı çok önem­li­dir. Çün­kü ön­le­rin­de­ki iki se­çe­nek­ten bi­ri şey­ta­nın ta­raf­tar­la­rı­nın yo­lu­dur. Bu yol­da ben­cil­lik, men­fa­at­pe­rest­lik, ra­ha­tı­na düş­kün­lük, iki­yüz­lü­lük, ya­ni kı­sa­ca kö­tü ah­la­ka da­ir pek çok özel­lik yat­mak­ta­dır. Di­ğe­ri ise sa­lih mü­min­le­rin yo­lu­dur. Müs­lü­man­lar vic­dan­la­rı­nın se­si­ni din­ler ve her za­man iyi­le­rin yo­lu­nu iz­ler­ler. 

Şu­nu da ha­tır­lat­mak ge­re­kir ki, Müs­lü­ma­nın gün­lük ha­ya­tın­da çe­şit­li zor­luk­lar­la ve sı­kın­tı­lar­la kar­şı­laş­ma­sı hem im­ti­ha­nı­dır, hem de ahi­ret­te ka­vuş­ma­yı um­du­ğu cen­net yur­duy­la kı­yas ya­pa­ca­ğı bir mut­lu­luk ve­si­le­si­dir. Tüm bun­lar zor­luk­lar­la, ko­lay­lık­la­rın ve ra­hat­lı­ğın kı­yas­lan­ma­sın­dan olu­şa­cak yük­sek bir zev­kin de kay­na­ğı­dır. Ay­rı­ca sa­mi­mi bir Müs­lü­man için son­suz ha­ya­tın­da gü­zel bir ha­tı­ra, di­ğer mü­min­le­rin gör­dük­le­rin­de tak­dir ve sev­gi­le­ri­nin art­ma­sı­na, iman, he­ye­can ve gıp­ta his­le­rin­den olu­şan gü­zel he­ye­can­la­ra ka­pıl­ma­la­rı­na ve­si­le ola­cak bir gü­zel­lik­tir. Zor­luk an­la­rın­da bir mü­mi­nin gös­ter­di­ği gü­zel ah­lak, dün­ya­da di­ğer mü­min­le­rin o in­sa­na kar­şı say­gı ve sev­gi­le­ri­ni ar­tı­ran, ken­di­le­ri­ne bu ah­la­kı ör­nek al­ma­la­rı­nı sağ­la­yan, Yü­ce Al­lah'ın iz­niy­le iman­la­rı­na olum­lu et­ki ya­pan bir ve­si­le­dir. Şim­di zor­luk an­la­rı­nın mü­min­le­rin iman­la­rı­nı na­sıl de­rin­leş­tir­di­ği­ni in­ce­le­ye­lim.

Zorluk anları kamil imana sahip müminlerin "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."(Bakara Suresi, 156) cevabını verdikleri Yüce Allah'a olan sevgilerinin gücünü ve derin imanlarını göstermelerine vesile olan, ruhlarının arınıp şifa bulduğu zamanlardır. 

İman Et­me­yen­le­rin Zor An­lar­da Ser­gi­le­dik­le­ri Ta­vır­lar

“İta­at ve ma­ruf (gü­zel) söz­dü. Fa­kat iş, ke­sin­lik ve ka­rar­lı­lık ge­rek­tir­di­ği za­man, şa­yet Al­lah'a sa­da­kat gös­ter­se­ler­di, şüp­he­siz on­lar için da­ha ha­yır­lı olur­du." (Mu­ham­med Su­re­si, 21) aye­tin­de de bil­di­ril­di­ği gi­bi gü­zel ah­la­kın asıl ola­rak "ke­sin­lik ve ka­rar­lı­lık" ge­rek­tir­di­ği za­man­lar­da gös­te­ril­me­si önem­li­dir. Çün­kü in­san­la­rın bü­yük bir bö­lü­mü zor­luk an­la­rın­da gös­te­ri­len sa­da­ka­tin üs­tün bir ah­lak ol­du­ğu­nu bi­lir­ler ve ko­nuş­ma­la­rın­da böy­le bir du­rum­la kar­şı­laş­tık­la­rın­da sa­dık ve güç­lü ola­cak­la­rı­na da­ir sözler verirler. An­cak zor­luk anı gel­di­ğin­de ba­zı in­san­la­rın ta­vır­la­rı da­ha ön­ce­ki va­at­le­ri­ne uy­maz. Ken­di­le­ri­ne en ufak bir sı­kın­tı do­kun­du­ğun­da kö­tü bir ta­vır gös­te­re­bi­lir, ani­den hır­çın­la­şa­bi­lir, sev­gi ve şef­kat gi­bi duy­gu­lar­dan uzak­la­şıp kin ve öf­key­le ha­re­ket ede­bi­lir­ler. Bir an­da te­vek­kül­süz, is­yan­kar, za­lim bir tav­ra yö­ne­le­bi­lir­ler. Bu ne­den­le, zor­luk za­man­la­rı güç­lü olan­lar­la güç­süz olan­la­rın bir­bir­le­rin­den ay­rı­la­ca­ğı, kö­tü ah­la­kın or­ta­ya çı­ka­ca­ğı, ima­nı za­yıf kim­se­le­rin ­ise en­di­şe­ye ka­pı­lıp ken­di­le­ri­ni bel­li ede­cek­le­ri bir dö­nem­dir. İş­te böy­le ör­nek­ler, sa­mi­mi ve güç­lü bir ima­na sa­hip Müs­lü­man­la­rın de­ğe­ri­ni kat kat ar­tır­mak­tadır. 

Sıkıntı ve Zorluklar Müminin İmanını Nasıl Derinleştirir?

* Gü­zel Ah­lak Ka­zan­dı­rır

Zor­luk ve sı­kın­tı­la­rın ge­tir­di­ği en önem­li ka­zanç­lar­dan bi­ri, ah­la­ki ol­gun­luk­tur. Mü­min­ler Ku­ran ah­la­kı­nın tüm dün­ya­da ha­kim ol­ma­sı fik­ri­ne sa­mi­mi ola­rak ina­nır­lar, bu ne­den­le bu üs­tün ah­la­kın ya­yıl­ma­sı için sür­dür­dük­le­ri fik­ri mü­ca­de­le­de her tür­lü zor­lu­ğu gö­ze alarak çalışırlar. Dün­ya­da­ki amaç­la­rın­dan bi­ri tüm in­san­la­rın İs­lam ah­la­kı­nın ge­tir­di­ği, re­fah, hu­zur ve kar­deş­lik or­ta­mı için­de ya­şam­la­rı­nı sür­dür­me­le­ri­dir. Bu ne­den­le Ku­ran ah­la­kı­nın ya­yıl­ma­sı için yü­rüt­tük­le­ri fik­ri mü­ca­de­le­de gös­ter­dik­le­ri ka­rar­lı­lık ve sa­bır ile zor­luk­lar­dan sı­kın­tı­lar­dan kaç­ma­ya­rak bunlara gö­ğüs ge­rer­ler. Bu du­rum ah­la­ki ol­gun­lu­ğa ulaş­ma­la­rı­na, do­la­yı­sıy­la da in­ce dü­şün­ce­li, hal­den an­la­yan kim­se­ler ol­ma­la­rı­na, ni­met­le­rin kıy­me­ti­ni da­ha iyi bil­me­le­ri­ne, bu ni­met­le­ri ver­di­ği için Rab­bi­miz'e sü­rek­li şük­ret­me­le­ri­ne, da­ha te­va­zu­lu, mü­la­yim, yu­mu­şak baş­lı ve kadir ve kıymet bilen ol­ma­la­rı­na, ni­me­te ka­vuş­tuk­la­rı za­man­lar­da şı­mar­ma­ma­la­rı­na ve ka­na­at­kar ol­ma­la­rı­na ve­si­le olur. 

* Ger­çek Sa­bır ve Te­vek­kül Ka­za­nı­lır

Bir mü­mi­nin en önem­li özel­lik­le­rin­den bi­ri, her işi­ni Yü­ce Al­lah'ın rı­za­sı­nı ka­zan­mak için yap­ma­sı ya­ni ih­las sa­hi­bi ol­ma­sı­dır. İh­las sa­hi­bi bir mü­min, yap­tı­ğı her ha­re­ke­tin he­sa­bı­nı ahi­ret­te ve­re­ce­ği­ni bi­le­rek, Rab­bi­miz'i en faz­la hoş­nut edeceği umulan tav­rı gös­te­rir. Do­la­yı­sıy­la da­ima sa­bır­lı ve te­vek­kül­lü­dür. Sab­rı­nın ve te­vek­kü­lü­nün sır­rı ise, "Hiç şüp­he­siz, Biz her­şe­yi ka­der ile ya­rat­tık." (Ka­mer Su­re­si, 49) aye­tin­de de bil­di­ril­di­ği gi­bi, her ola­yı Yüce Al­lah'ın ka­der­le ya­rat­tı­ğı­nı bil­me­si­dir. Bu ne­den­le, zor­luk­lar sa­lih bir mü­mi­nin sab­rı­nı ve te­vek­kü­lü­nü pe­kiş­ti­rir, bu özel­lik­le­ri­nin de­re­ce de­re­ce art­ma­sı­na ve­si­le olur. 

Hiç kim­se bir an son­ra ne ola­ca­ğı­nı bi­le­mez. Bu­nun il­mi sa­de­ce Rab­bi­miz'e ait­tir. An­cak Yü­ce Al­lah Ku­ran'da bir­çok aye­ti ile her iş­le­rin­de Al­lah'a yö­ne­len mü­min­le­rin so­nu­nun ha­yır ola­ca­ğı­nı bil­dir­mek­te­dir. Bu ne­den­le zor­luk za­man­la­rın­da ne­şe ve şevk­le sab­re­dip te­vek­kül eden bir mü­mi­nin sab­ret­ti­ği her sa­at, her da­ki­ka, hat­ta her sa­ni­ye ahi­ret­te son­suz ni­met­ler­le do­na­tıl­mış cen­net­le kar­şı­lık bul­ma­sı­nı sağ­la­ya­bi­lir. So­ğuk, aç­lık, has­ta­lık, hep­si so­na ere­cek olan, sü­re­si Rab­bi­miz Ka­tın­da be­lir­li, sa­de­ce dün­ya­ya ait zor­luk ve sı­kın­tı­lar­dır. Yü­ce Al­lah, im­ti­han ola­rak ver­di­ği zor­luk­la­ra sab­ret­me­nin kar­şı­lı­ğın­da ina­nan kul­la­rı­na cen­ne­ti müj­de­ler: 

“Si­zin ya­nı­nız­da olan tü­ke­nir, Al­lah'ın Ka­tın­da olan ise ka­lı­cı­dır. Sab­re­den­le­rin kar­şı­lı­ğı­nı yap­tık­la­rı­nın en gü­ze­liy­le Biz mu­hak­kak ve­re­ce­ğiz.” (Nahl Su­re­si, 96)

İnsan herşeyin yolunda gittiği, çok büyük bir bolluk ve bereketin içinde yaşadığı, sağlığının yerinde olduğu ya da hiçbir eksikliğin olmadığı durumlarda zaten rahatlıkla güzel bir ahlak sergileyebilir. Ama asıl önemli olan, insanın zarara uğradığı ya da kötü bir muameleyle, ters bir tavırla, haksız bir iftira ve karalamayla, incitici sözlerle, maddi kayıplarla karşılaştığında güzel ahlaklı bir tavır göstermesi, kötülüğe iyilikle karşılık vermesidir. Bir kişinin tokken yiyeceğini, sıcak bir ortamdayken kıyafetini vermesi de güzel bir ahlaktır. İkisi de Allah Katında değerli olduğu umulan ibadetlerdir, fakat zorluk anında sergilenen güzel ahlak insanın samimiyetini, ihlasını, imanının gücünü ve üstün erdem sahibi bir kişi olduğunu göstermesi bakımından çok daha önemli ve kıymetli olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Müminin zor koşullardaki sabrı "tahammül" etmekten çok farklıdır. Çünkü tahammülde iman etmeyen insanların tevekkülsüzlüğü, ümitsizliği ve şikayetleri vardır. Sabırda ise imanın getirdiği neşe, şevk ve manevi derinlik bulunur. 

Peygamberimiz de Türlü Zorluklarla Karşılaşmışlardır

Zor­luk­la de­nen­mek, Müs­lü­ma­nın ha­ya­tı­nın önem­li bir par­ça­sı­dır. Pey­gam­be­ri­miz (sav) ha­ya­tı bo­yun­ca pek çok if­ti­ra­ya ma­ruz kal­mış, öl­dü­rül­mek­le teh­dit edil­miş, Mek­ke­li müş­rik­ler­den çok de­fa zu­lüm gör­müş, sa­ha­be­ler­le bir­lik­te sa­hip ol­du­ğu her­şe­yi bı­ra­kıp Me­di­ne'ye göç et­miş­tir. Hz. İb­ra­him ate­şe atıl­mış, Hz. Yu­suf ön­ce ıs­sız bir ku­yu­da son­ra da yıl­lar­ca ha­pis­ha­ne­de kal­mış, Hz. Mu­sa Fi­ra­vun'un zul­mü­ne uğ­ra­mış, Hz. İsa'yı öl­dür­mek için tu­zak ku­rul­muş, an­cak Al­lah el­çi­le­ri­ne yö­nel­ti­len tüm bu tu­zak­la­rı boz­muş, tüm zor­luk­la­rı sa­lih kul­la­rı için gü­zel­lik­le­re dö­nüş­tür­müş­tür. İman et­me­yen­ler ta­ra­fın­dan Müs­lü­man­lar aley­hin­de, on­la­ra zor­luk ver­mek ama­cıy­la çe­şit­li tu­zak­lar ku­ru­la­ca­ğı Ku­ran'da de­tay­lı ola­rak ha­ber ve­ril­miş­tir. Al­lah bir ayet­te şöy­le bil­dir­mek­te­dir:

“Ha­ni o in­kar eden­ler, se­ni tu­tuk­la­mak ya da öl­dür­mek ve­ya sür­gün et­mek ama­cıy­la, tu­zak ku­ru­yor­lar­dı. On­lar bu tu­za­ğı ta­sar­lı­yor­lar­ken, Al­lah da bir dü­zen (bir kar­şı­lık) ku­ru­yor­du. Al­lah, dü­zen ku­ru­cu­la­rın (tu­zak­la­rı­na kar­şı­lık ve­ren­le­rin) ha­yır­lı­sı­dır.” (En­fal Su­re­si, 30)

Sonuç: Her Zorlukla Beraber Bir Kolaylık Vardır


Yü­ce Al­lah En­bi­ya Su­re­si'nin 101. aye­tin­de, "Biz­den ken­di­le­ri­ne gü­zel­lik geç­miş bu­lu­nan­lar" ola­rak ta­nım­la­dı­ğı mü­min­le­re bir de­ne­me ola­rak ve­ri­len zor­luk­la­rın ya­nın­da çok bü­yük ko­lay­lık­lar da sağ­lan­mak­ta­dır. Müs­lü­man­la­rın bir­lik için­de ha­re­ket et­me­le­ri, her­şe­yin bir de­ne­me­den iba­ret ol­du­ğu­nu bil­me­le­ri, son­suz ahi­ret yur­du­na ha­zır­lık için­de ol­duk­la­rı­nın şu­urun­da ol­ma­la­rı, as­lın­da bu zor­luk­lar kar­şı­sın­da on­la­ra ve­ril­miş bü­yük bi­rer ko­lay­lık hük­mün­de­dir. Bu­nun ya­nın­da Yü­ce Al­lah mü­min­le­ri çok da­ha bü­yük bir gü­zel­lik­le müj­de­le­mek­te­dir. Pey­gam­ber­le­rin ve sa­lih mü­min­le­rin ha­yat­la­rın­da da ol­du­ğu gi­bi Rab­bi­miz her zor­lu­ğun ar­dın­dan ina­nan­la­ra mut­la­ka bir za­fer, ba­şa­rı ve ga­li­bi­yet ver­miş­tir. Bir ayet­te şöy­le buy­rul­mak­ta­dır:

“Al­lah, tak­va sa­hip­le­ri­ni (ina­na­rak ve inanç­la­rı­nı uy­gu­la­ya­rak) za­fe­re ulaş­ma­la­rı do­la­yı­sıy­la kur­ta­rır. On­la­ra kö­tü­lük do­kun­maz ve on­lar hüz­ne ka­pıl­ma­ya­cak­lar­dır.” (Zü­mer Su­re­si, 61)

Müslüman Bütün Kalbiyle Allah’a Teslim Olur


Teslimiyet için imani olgunluk neden gereklidir?

Teslimiyet eksikliği niçin insanı yıkıma sürükler?

Kesin bilgi ile iman etmenin en büyük şartı olan teslimiyet, Yüce Allah’ın ve ahiretin varlığına, aklı, kalbi ve vicdanıyla kesin olarak kanaat getiren her insan için çok kolay kazanılacak bir özelliktir. Çünkü Yüce Allah insanın fıtratını Zatına sevgi, inanç, güven ve bağlılık duyulmasına yatkın şekilde yaratmıştır. Bu nedenle asıl zor ve insanın fıtratına aykırı olan Yüce Allah’a teslim olmamaktır. Her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimiz, bir rahmet ve şifa olarak indirdiği Kuran’da bu fıtrat üzerine yarattığı kullarına teslimiyet kazandıracak ve müminlerin teslimiyetini artıracak ahlak özelliklerini de bildirerek, kullarının üzerinden zorlukları almış ve bu şekilde onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir.

Teslimiyet Eksikliği İnsanı Büyük Bir Yıkıma Sürükler

İman eden insanla, tam iman etmemiş bir insan arasındaki en büyük farklardan biri teslimiyettir. Bu farkı belirleyen özellikler şunlardır:

Tam teslim olmayan bir kişi kendisini besleyenin, büyütenin, sahip olduklarını verenin Yüce Allah olduğunu kavrayamamıştır. Yanlış bir zanna kapılarak çevresindeki insanların ve olayların onu sahip olduğu duruma getirdiğini sanmaktadır. 

Teslimiyetsiz bir kişi için hayat bir karmaşadır. Kendisi de dahil olmak üzere, etrafındaki herşeyin tesadüfler sonucunda işlediğini sanır. Bu durumda hiçbir zaman gerçek bir güvenlik ve huzur duyamaz. Çünkü her an başına bir şey gelebilir, onu üzecek olaylar olabilir. 
İman etmenin kalbe verdiği huzurdan yoksun olan kişi, zamanının önemli bir bölümünü gelecekle ilgili endişeler duyarak geçirir. Sağlığını yitirmesi, işten atılması, çevresinde bulunan bir insanın yaşamını yitirmesi gibi henüz gerçekleşmemiş ama gerçekleşme ihtimali olan yüzlerce, hatta binlerce konuyu düşünerek, hayatının kötü olacağı kaygısını taşır. Her biri için ayrı ayrı endişelenmek durumunda kaldığı için kişi, karamsar, gelecek korkusu taşıyan, psikolojik saplantılar sahibi biri haline gelir. 

Karamsar ruh hali, teslimiyetsiz kişinin fiziksel görüntüsüne de yansıyarak olduğundan daha yaşlı, sağlıksız bir bedene, mat ve donuk bakışlara sahip olmasına neden olur. Ayrıca tüm bu sebepleri bağımsız ve kontrolsüz zannettiği için farkında olmadan yüzlerce bağımsız faktörü ilah edinerek Yüce Allah’a şirk koşar. (Allah’ı tenzih ederiz.) Şirk ise Yüce Allah’ın asla affetmeyeceğini bildirdiği çok büyük bir günahtır. (Nisa Suresi, 48) 

Başlarına gelen olayların Allah’tan olduğunu düşünmeyen bu kişiler, karşılarına çıkan tüm aksaklıkları ve sorunları kendilerinin çözeceklerini sanarak müthiş bir sıkıntıya girerler. Oysaki her ne yaparlarsa yapsınlar, Allah dilemedikçe hiçbir konuya çözüm getirmeleri mümkün olmaz. Çözüm bulduklarında, bu da yine ancak Allah’ın emri ile gerçekleşir. Bu nedenle teslimiyetli bir insan, tüm çözümleri dener, elinden gelen tüm gayreti gösterir, ancak sonucu yaratacak olanın Allah olduğunu bildiği için, bunları huzur ve rahatlık içinde yapar. 
Yüce Allah’a güvenmeyen, O’nu dost edinememiş, kaderini kendisinin çizdiği (Allah’ı tenzih ederiz) yanılgısına kapılan bu insanlar, aslında teslim olamamanın getirdiği karanlık ruh hali ile cehennem ortamının benzerini çok değer verdikleri dünyada yaşamaya başlarlar. Onların bu yanlış zanları ve direnmeleri nedeniyle hem dünyayı hem de ahireti kaybettikleri bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:

“İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü döner. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır.” (Hac Suresi, 11) 

Sayın Adnan Oktar Allah’a teslimiyetin önemini anlatıyor

ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi, 24. ayet; şeytandan Allah’a sığınırım. Cenab-ı Allah diyor ki; “De ki: ‘Eğer babalarınız, çocuklarınız,” yani aileye insanlar titizdir ya, “kardeşleriniz, eşleriniz,” karısıysa kocası, kocasıysa karısı, “aşiretiniz,” arkadaş çevresi, “kazandığınız mallar,” ticaret, insanların en çok kafayı taktığı konulardan birisi, “az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret,” hep az kar getireceğinden çekiniyor insanlar, “ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden,” yani Allah’ın Mehdisi olan Peygamberimiz (s.a.v.)’den, “ve O’nun yolunda cehd etmekten,” yani Allah yolunda İttihad-ı İslam’ı oluşturmak için gayret etmekten, “daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin.” Ölüm sizi alıp götürünceye kadar. “Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez” diyor Allah. Müslüman ne yapacak? Bütün bu sayılanları kenarda bırakıp, bütün kalbiyle Allah’a teslim olup, Allah yolunda cehd edecek, gayret edecek; İttihad-ı İslam için, Müslümanların birliği için, Türk-İslam Birliği’nin asrımızda oluşması için gayret edecek, inşaAllah. Kuran bunu farz kılmış, Allah bunu farz kılmış ayette. (Sayın Adnan Oktar’ın 12 Mart 2012 tarihli A9 TV sohbetinden)

Müslümanların Allah’a Güven ve Teslimiyeti Tamdır

Mümin, her işin Allah’a ait olduğunu bilir. Herşeyin bir amaç ile yaratıldığından, her olayın hayır ve hikmetle sonuçlanacağından emindir. Her bir varlığın, gerçekleşen her olayın, Allah’ın bilgisi dahilinde olduğuna iman etmiştir. Yüce Allah, ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: 

“O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur.” (Hud Suresi, 56)

“Göklerde ve yerde bulunanlar O’nundur; hepsi O’na ‘gönülden boyun eğmiş’ bulunuyorlar.” (Rum Suresi, 26)

Mümin, Allah’a dayanıp güvenmekle Allah’a tevekkül etmiş olur. Tevekkül eden kişi, Allah’ı vekil kılmıştır. Allah’a yönelip, O’na dua edip, tevekkül ettikten sonra, endişe edecek hiçbir şey olmadığını bilmektedir. Allah, mümin için mutlaka en hayırlı sonucu oluşturacaktır. Kuran’daki, “Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter” (Ahzab Suresi, 3) hükmüyle Rabbimiz müminlere bu güvenceyi vermektedir. 

Allah’a güvenen, kendisini O’na teslim eden insan, nefsinin ve şeytanın kışkırtmalarından da korunmuş olur. Kuran’da bu gerçek, “Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur” (Nahl Suresi, 99) hükmü ile haber verilmektedir. 

Allah’ı takdir edebilen bir insan, zaten Allah’tan başka Kendisi’ne güvenilecek, Kendisi’nden yardım beklenecek başka bir varlık olmadığını da bilmektedir. Vekil kılınmaya layık olan, Kendisi’ne tevekkül edene mutlaka yardım edecek olan yalnızca Allah’tır. Allah’tan başka Yaratıcı, yardımcı ve vekil yoktur.

Teslimiyet İmani Olgunluk Gerektirir

Yüce Allah’a teslim olmak, “Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal Suresi, 2) ayetiyle bildirildiği gibi imani olgunluğa erişmiş müminlerin önemli bir özelliğidir. Çünkü;

Teslimiyet, Allah’tan çok korkmak, O’na her şeyden ve herkesten çok bağlanmak ve O’nu çok sevmekle mümkündür. Bir insanın Allah’a gerçek anlamda teslim olması ise ancak, kendisine yalnızca Allah’ı dost ve veli edinmesi ile mümkün olabilir. 
Yalnızca kamil iman sahipleri kendileri de dahil olmak üzere tüm varlıkların Allah’ın denetiminde olduğunu, her şeyin tek Yaratıcısı, tek sahibi ve tek hakiminin Yüce Allah olduğunu kavrayarak O’na teslim olmanın huzurunu yaşarlar. 

İmani olgunluğa erişmiş bir mümin, her insanın Rabbimiz’e muhtaç olduğunu bilip, Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını ve her işi bir kader ile yarattığını anlayarak kendi bedenini ve ruhunu Allah’a emanet eder ve tam teslim olur. 

Kamil iman sahipleri hayatları boyunca karşılarına çıkan her olayın Allah’ın izni ile gerçekleştiğini ve tüm bunların özel hikmetlerle yaratıldığını bilirler. Bu nedenle de her ne olursa olsun, teslimiyetli tavırlarından taviz vermez ve her zaman için Allah’a karşı boyun eğici, itaatli ve şükredici bir tavır içerisinde olurlar. Müminlerin bu tavırları ise, Yüce Allah’ın beğendiği ve razı olduğu Kuran ahlakının en güzel biçimde yaşanmasına vesile olur.
Allah, insanları hayatları boyunca kaderlerinde belirlediği birçok olayla dener. Bu olaylara tevekkül edenler, Allah’ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanırlar. Tevekkülsüz davrananlar ise, hem dünyada sıkıntı, huzursuzluk ve mutsuzluk yaşarlar, hem de ahirette sonsuz bir azapla karşılık görürler. Tevekkülün insan için hem dünyada hem de ahirette büyük bir kazanç ve kolaylık olduğu çok açık bir gerçektir. Allah, tevekkülle ilgili sırları müminlere vererek onların üzerinden zorlukları almış ve onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir.

Sıkıntılardan Kurtulmak İçin Yüce Allah’a Teslim Olmak Gerekir

Sorunlar, acılar, zorluklar, beklentiler ya da istekler birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun, dünyanın dört bir yanındaki tüm insanların sıkıntılarının çözümü tektir. Çözüm Allah’a yönelmek, Allah’ı çok sevip, Allah’a güvenip, herşeyi Allah’tan istemektedir. Olayların içinde kaybolup bir çıkış yolu aramaktansa, çözüm o olaydan dışarı çıkıp, sonucunu ve yardımı Allah’tan beklemektedir. Unutmamak gerekir ki;

Allah bir kimseyi severse, onu dilediği herkese sevdirir.
Allah bir kimseye rahmetini, nimetini açarsa; tüm dünyada, tüm insanlarda ona karşı rahmetiyle ve nimetiyle tecelli eder.

Bir insan Allah’ın koruması altında olursa, kimse ona zarar vermeye güç getiremez.
Allah bir kimseye mutluluk, neşe, huzur, bereket verirse, hiçbir şey ya da hiçbir insan, bunları engellemeye güç yetiremez.

Allah bir insanın yolunu açarsa, bir kişiye kolaylık dilerse, hiçbir olay ya da hiçbir insan bu yolu kapayamaz.

Dünya üzerinde her nereye gidilirse gidilsin, Allah’tan bağımsız, canlı cansız hiçbir varlık yoktur. Herşey ve herkes Yüce Rabbimiz’e boyun eğmiştir. Her biri, her an Allah’ın emrine uymakta ve Rabbimiz’in buyruğunu yerine getirmektedir. İşte, dünyanın en büyük sorunlarıyla, acılarıyla ya da sıkıntılarıyla yüzleşen bir insanın dahi, bu kesin ve değişmez gerçeği asla unutmaması gerekir.

Bir insan bu gerçeği bildiği ve bu gerçeğe inanarak yaşadığı takdirde; sorunlar, konular her ne olursa olsun, gerçek çözümün bilgisinin şuurunda olacaktır. Allah’a teslim olup Allah’ı dost ve vekil edinmekten, Allah’a güvenmekten, Allah’tan yardım istemekten ve Allah’ın en güzelini yaratacağından emin olmak, herşeyin tek ve kesin çözümüdür. Elbetteki insan fiili olarak elinden gelen her yolu deneyecek, tüm sebeplere sarılacak, gücünün yettiği en fazla çabayı harcayacaktır. Ama bunların sadece birer dua mahiyetinde olduğunu asla unutmayacak ve çözümün yalnızca Allah’a yönelmek ve teslim olmak olduğunu bilecektir. Allah Kuran’da pek çok insanın zaman zaman gaflete düştüğü bu önemli gerçeği kullarına şöyle hatırlatmaktadır:

“… Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın, sizin Mevlanız O’dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.” (Hac Suresi, 78)

Müminlerin imtihanı Allah’tan bir rahmet olarak çok kolay yaratılmıştır. Fakat bu kolaylık yalnızca samimi iman eden ve kadere tevekkül edenler içindir. Hakkıyla iman eden, samimiyetle Allah’a teslim olan bir Müslüman, karşısına çıkarılan görüntülerin sürekli değişmesini ibretle, heyecanla, şükürle, tefekkürle seyreder. Koltuğa oturup bir filmi seyreden kişinin rahatlığı içinde, onun için hazırlanmış olan kaderi güven ve sevinçle takip eder. Bazen hareketli, bazen ürkütücü, bazen nefse hoş gelen, bazen sakin görüntülerden oluşan bu kader görüntülerinin tamamında bir iman zevki, iman heyecanı vardır. Ürkütücü görüntüler, özel hazırlanmış görüntülerdir. En ince detayına kadar planlıdır. Ama sonuçta bunların tümü Allah’ın bilgisi dahilinde ve O’nun kontrolündedir.